Yazı Arşivi

Hasan Sevil Türkçede korku tek bir kelimeden ibarettir ama bu kelime kullanıldığında birçok şey ifade edilmiş oluyor ve kelimenin anlam alanını belirlemek tamamen muhataba kalmış oluyor. Konuşulan mevzu ya da yaşanılan olay korku olarak isimlendirilmekle beraber anlık tepkiler için de korku kavram olarak kullanılabilir. Tabi ki kişinin gösterdiği her tepki için aynı kelime kullanılamaz. Türkçede…

Yusuf Ziya Gökçek Sinemanın başlangıcı, sonrasında türleşecek her bir içeriği prototipleriyle doğuracak kadar münbittir. Sinemada korku, kendinden önceki tasarımlarla ilişkili olarak büyümekte ve çeşitlenmektedir. Korku türünün geçmişinde de, postmodern bir cümbüş varmışçasına pastiş ve bir araya getirmeler etkilidir. Korku Sineması, bir tür olarak, sinemanın kurmacalaştırılmasının da öncüsü sayılacak Fransız yönetmen Georges Méliès’in Şeytanın Şatosu (Le…

Mustafa Hakan Alvan Hafız Kemal Efendi 21 Temmuz 1884’de İstanbul Şehremini Tatlıkuyu’da doğdu. Babası saraç Mehmed Âgâh Efendi’dir. Annesi ise köklü bir İstanbul ailesinin kızı olan Feride Hanım’dır. Hafız Kemal Efendi biri kız, ikisi erkek olmak üzere üç kardeşin en büyüğüdür. İlk tahsiline Hırka-i Saadet Camii yakınlarındaki Bâki Ali Paşa Mahalle Mektebinde başladı ve hafızlık…

Selman Dilek Düşünce tarihinde “tasnif” uğraşılarının ideolojik bir teşebbüs olduğuna dair eleştiriden ne kadar kaçsam da her seferinde yeniden yüzleşmek zorunda kalıyorum. “Batı öncesi” birikimin nasıl konumlandırılacağı meselesini bir tarafa bırakalım, Hristiyan düşünce tarihinin yazımı dahi, hangi gelenek perspektifinden değerlendirildiği ile doğrudan ilişkili. Yaklaşım farklılıklarının arkasına saklanmış olan ideolojik tutumlar, kültürel kimlik tartışmalarında kendini ele…

Selman Bayer Sezai Karakoç Hatırat’ında Elâzığ Maden’de geçen erken çocukluğunda yaşadığı bir anısından söz eder. İki yaşındadır. Evde yalnızdır. Salondayken birdenbire yarı karanlıkta cinlerin sökün ettiğini fark eder. O kadar kalabalıktılar ki korkar, şaşırır. Kadınlar, çocuklar, epey renkli ve süslü elbiseler giymişler. Çalgılar, eğlenceler içinde düğün yapmaktadırlar. Şairin hatırladığına göre gelin götürmektedirler. Karakoç hatırasını naklettikten…

Mehmet Erken* Osmanlı devrindeki basılı kitap sayısı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren istikrarlı bir şekilde artmış ve 20.yüzyıla gelindiğinde artık yerleşmiş bir kitap piyasası meydana gelmiştir. 1908 sonrasında yaşanan basın patlamasıyla beraber Arda Odabaşı’nın iddia ettiği gibi artık matbuat kapitalizmi diyebileceğimiz bir ekonomik döngü yerleşmiştir.[1] Bu yeni döngü, yazı ve kitap yazmanın ekonomik bir karşılığının…

Kadir Filiz ve Muhammed Vural Bernhard Waldenfels Almanca fenomenolojinin 20. ve 21. yüzyıldaki en faal felsefecilerinden birisidir. 1934 yılında doğan Waldenfels doktorasını Münih’te tamamladıktan sonra çalışmalarına Paris’te devam etti. Merleau-Ponty ve Paul Ricoeur’ün öğrencisi oldu. Daha sonra Münih Ludwig Maximillian Üniversitesinde dersler verdi. 1976 yılında profesör olarak atandığı Ruhr Üniversitesi Bochum’da 1999’da emekli oldu ve…

Christoph Schuringa* Amerika’daki hâkim disiplin kolu yahut analitik felsefe çoğu zaman tarih ve siyaset üstüymüş gibi kendini gösterir. Ancak yükselişi ve kalıcı etkisini McCarthyciliğe borçludur, yani savaş sonrası felsefedeki radikalleri süpüren McCarthycilik. Günümüzde akademik felsefeyle temasa geçen herhangi biri hemencecik alanın belirli bir tarzla kuşatıldığını keşfeder. Bu tarz, düz konuşmadan ibarettir ama jargon yüklüdür. İddialar…

Yusuf Bedir* Nakil mefhumundan hareketle ortaya koyulan dinî bir düşünceyi bir ontoloji gibi tasarlamak pek de anlaşılır olmaz. Zira nakil bir nakledene dayanır. Bir sözün aktarımı bir vasatı varsayar ve o vasatta gerçekleşir. Bu vasata, “akıl-nakil ilişkisi” tabirini aksettirmesi sebebiyle akli vasat diyorum. Bu ifadede akıl, ona yüklenen özel bir anlamdan ziyade naklin dayandığı…

Emre Şan Dijital teknolojiler nesnelerle, başkalarıyla ve kurumlarla kurduğumuz pratik ilişkileri ve kendi kendimizle kurduğumuz zihinsel ilişkiyi dönüştürür. Teknolojik gelişmeler gerçeklik, akıl, zekâ, bilgelik, kamusallık gibi yaşam dünyalarımızı belirleyen kavramlara yeni anlamlar kazandırır ve içinde yaşadığımız veri tufanı karşısında yeni yorumlama pratikleri doğurur. Söz konusu dönüşüm sadece dünyayı ve kendimizi nasıl temsil ettiğimiz, gerçekliği nasıl…