Kültür-Sanat


01 Nisan 2014

Cennet, hepimizin büyük bir merakla arzuladığı yerin adı. Orası hayatın ızdırabından uzak, -tabiri caizse- kurtuluşa ereceğimiz nokta. İdeal, kâmil ve harikulâde olan. Saflık, güzellik, yücelik, sonsuzluk ve sınırsız haz gibi olumlu tüm kavramları sinesinde barındıran, vadedilmiş mekân. Bazen altından ırmaklar akan bir bahçe, eşsiz bir manzara, bir bağ ve bazen de bir ülke, benzersiz güzellikler…

01 Nisan 2014

Yazımın aynı başlığı taşıyan ilk bölümünde tasavvufun doğuşuna ve ilk mutasavvıflara değinmiş, Osmanlı toplumunda tasavvufun yerini ele almış, Cumhuriyet sonrası yaşanan kırılma ve Mevlevilik’in (ve Mevlevi ayinlerinin) giderek bir gösteri hâline getirildiğini ifade etmeye çalışmıştım. Yazımın bu ikinci bölümünde, yaşanan yozlaşmayı ve bugün gelinen noktayı özetlemeye çalışacağım. YOZLAŞMA DÖNEMİ Uzun yıllar süren yasak döneminden sonra,…

01 Nisan 2014

Kültür toplumların geçmişlerini ve geleceklerini yansıtan aynadır. Bir yandan yaşanılana, diğer yandan gelecekteki muhtemel yaşam biçimlerine yön veren değerler toplamıdır. Geçen yüzyılın başında, “Berlin’in şu mu’azzam, mücessem, müheykel medeniyyetgâhının içinde bir öksüz vaziyetindeyim.” diyen Celâl Nuri hissince, günümüzde de aynı duygularla binlerce insanımızın yaşıyor olduğuna şahit oluyoruz. Avrupa medeniyetine mensup Almanya içinde mütemmim bir cüz…

01 Nisan 2014

Ülkemizin arkeolojik zenginlikleri hepimiz için, her zaman bir övünç kaynağı olmuştur; ancak uygarlık tarihi açısından bu kadar önemli bir birikime sahip olmanın bizlere övünmenin yanı sıra bazı sorumluluklar getirdiği de genellikle göz ardı ettiğimiz bir konudur. Bu yazı kapsamında ne ülkemiz topraklarında yaşamış olan kültürleri ana çizgileri ile tanıtmaya, ne de arkeolojik kalıntıların zenginliğini, ören…

01 Nisan 2014

Ahmet Haşim’in Franfurt Seyahatnamesi adıyla basılan gezi notları, bir tülün ardından bakan bir çift gözün bir hendese şehrinden geçişinden geride kalan müstesna metinlerdir. Bu tül, gerçeği güzelleştiren, ona olduğundan daha fazla anlam yükleyen, hayalin imkânlarıyla onu yeniden inşa eden zihinsel çabanın vazgeçilmez estetik peçesidir. Onun sayesinde insan/şair dünyayı katlanılabilir, hatta yaşanılabilir hâle getirir… Onu kendinden…

01 Ocak 2014

Kafka, ‘‘Bir Dilenciyle Konuşma‘‘ adlı hikayesinde, hikayenin kahramanı olan dilenciye; kendi içimde canlı olduğuma ikna olduğum hiçbir zaman olmadı, dedirtir. Varolduğuna hiçbir zaman tamamiyle ikna olamamış olan Kafka’nın kendi trajedisidir kuşkusuz anlatılan. Kafka’nın diğer hikayelerinde olduğu gibi. Kişinin (kendi gözünde) var olabilmesi için önce ötekinin gözünde var olması gerekir. Zira varlık hissi, bu varlıktan haberdar…

01 Ocak 2014

Kayalar ve mağaralar diyarında bir sabah vakti… Karanlık ile aydınlık arası bir mavi… Kendini bulmanın vakti gibi… Bir adam mağaradan çıkıp yukarılara doğru koşuyor ve arkasından genç birisi koşup “Yusuf… Dur!” diye bağırıyor. Yusuf “Bırakın peşimi… Bıktım sizin uykunuzu uyumaktan.” diye cevap veriyor. Zirveye tırmanan Yusuf yeşil ve uzun otların arasından geçip, boş bir kapıdan…

01 Ocak 2014

İLK MUTASAVVIFLAR “Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir, lakin Allah’ın resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Ahzâb sûresi) Yukarıdaki ayette de bildirildiği üzere, Hz. Peygamber “Hatem’ül Enbiya” yani son peygamberdir. Kendilerinin hayatta olduğu asra Asr-ı Saadet denilmiş ve maalesef vefatının üzerinden henüz bir asır dahi geçmeden, İslam âlemi birçok nifak ve cinayete…

01 Ocak 2014

Yıllar evvel Viyana Merkez Mezarlığı’nın kayıtlarında araştırma yaparken tesadüf etmiştim bu ilginç isme ve bir anlam verememiştim. Ne arıyordu bir Müslüman ismi Hristiyan mezarlığında? Üstelik her hâlinden sufi bir kişiliğe, hatta kimliğe işaret eden bir isim. Yanılmıyorsam – ne yazık ki o kayda bir daha denk gelemedim!- sözkonusu zaman dilimi 19. yüzyıldı, işaret ettiği şahıs…

01 Ekim 2013

‘‘Yıllarca kendi çocukluk öykümün üzerindeki örtüyü kaldırabilmenin yollarını aradım. Ve sonraları bunun ulaşılması olanaksız bir hedef olduğunu kavradım…’’ Das Drama des begabten Kindes und die Suche nach dem wahren Selbst isimli kitabını bu cümlelerle bitirir Alice Miller. İnsanın kendini tanımasının, kendi (çocukluk) öyküsünü ‘‘deşmesiyle’’ mümkün olabileceğine ikna edilmiş bizler için duymaktan hazzetmeyeceğimiz denli keskin bir…