Yazı Arşivi

01 Ekim 2013

İbnü’l-Arabi ve eserlerine yönelik artan ilgi, onunla ilgili birbiriyle çelişen tasavvurları da beraberinde getirdi. Artık tek bir İbnü’l-Arabi tasavvurundan söz edemeyeceğimiz bir muhipler sınıfıyla karşı karşıyayız. Bu garip durum kısmen çağımıza mahsus olabilir: İbnü’l-Arabi gibi kapsamlı bir düşünür ve eserleri üzerinde derinlikli araştırmadan yoksun ‘‘ilgiler’’ neticede farklı kaynaklardan beslenen hükümler ve yorumlar intaç edecekti. Üstelik…

01 Temmuz 2013

Gazzâlîʼnin yaşadığı dönem ve eserleri ile aramızda dokuz asırlık bir zaman dilimi bulunuyor. Öyle ki, bizden çok uzak bir ortaçağ düşünürünün, bize bugünkü problemlere ilişkin tavsiyelerde bulunabilmesinin ve bu problemlere nasıl yaklaşacağımız konusunda bize yardımcı olabilmesinin tahayyülü zor görünüyor. Ancak söz konusu felsefi ve teolojik problemler öyle bir niteliğe sahiptir ki, bazen geçen zaman onları…

01 Temmuz 2013

Bu güzel bir fırsat, BENİM TIRMANAN SARMAŞIĞIM! BENİM İLKBAHARDA AÇANIM!, eski modayı takip etmek için: Sana olan sevgimi bir yaprağın üzerine yazıyorum ve –şayet engelleri aşmayı başarabilirsem- bu yapraklar çok olabilir. Senin her zaman dediğin gibi, iffetsizlik gözlerimden okunuyor. Sen okurken, ben omzunun üzerinden bakıyorum. İlkin: Tövbekârların canı cehenneme! Fena bir kavgaydı o, ben de…

01 Temmuz 2013

İslam bilim ve düşünce tarihinde hiçbir düşünür tercihleri ve fırkalar hakkındaki tavrıyla İmam Gazzâlî kadar müessir olmamıştı. Öyle ki, onun tercihleri, kısa ömrüne sığdırdığı onlarca kitabında tezahür eden bilim adamlığı kimliğinin bile önüne geçmiş, İslam dünyasında biline gelen hakikat fırkalarına dair tespit ve değerlendirmeleri düşünce hayatının gidişatına yön vermişti. Öte yandan Gazzâlî’nin bu tavrı bilhassa…

01 Temmuz 2013

Yirminci yüzyılın başlarında, Avrupa’da dünyaya gelen ve hemen hemen yaşıt olan Fritjof Schuon, Titus Burckhardt ve Martin Lings’in yolları muhtemelen kendilerinin de tahmin edemeyeceği bir ilginin rabıtasıya kesişir ve zamanla aynı merkeze doğru yönelmeye başlar. Schuon 1907’de Basel’de, Burckhardt 1908’de Floransa’da ve Lings ise 1909’da Manchester’da dünyaya gelir. Aristokrat bir ailede dünyaya gelen Burckhardt’ın babası…

01 Temmuz 2013

Bir zamanlar dünyanın her bucağına medeniyet götürme yarışında en önlerde olanlardan, Yedi Düvel’den birisinin baş şehri burası: Paris. Çılgınca tüketim ve bu tüketimde her tüketilen nesnenin ‘‘en güzel paket’’ edildiği şehir. Burada ne arzular frenenlenebiliyor ne de onları tatmin hırsları. Édith Piaf, Maria Callas ve Ahmet Kaya (1956-2000) gibi, Allah vergisi güzel seslere sahip birçok…

01 Temmuz 2013

Geçtiğimiz yüzyılın başlarında, dinden alabildiğine uzaklaşmış Batı insanı içine düştüğü çukuru neyin kapatacağını bilmez bir hâldeyken, buhrandan kurtuluşun çağlar boyu değişmeyen Hakikate bağlılıkla gerçekleşebileceğini ilan eden bir grubun doğuşuna tanık olmuştur. Gelenekselci (Traditionalist) Ekol adı verilen bu grubun önde gelen sözcüleri, Fransız asıllı Müslüman mütefekkir René Guénon, Sri Lankalı Ananda Kentish Coomaraswamy ve Frithjof Schuon’dur….

01 Temmuz 2013

Gelenekselcilik, modern dünyada ve akademik çevrelerde nostaljik, anakronik, duygusal ve sübjektif olduğu gerekçesiyle eleştirilirken, geleneksel dünyada ‘‘modernizmin paradigmalarıyla geleneksel öğretileri telif etme amacı güttüğü’’ iddialarına konu olmuştur. Bu eleştiriler, Guénon tarafından kurulan, Genonyen veya Gelenekselcilik isimleriyle anılan yekpare bir ekolün var olduğu varsayımına dayanırken, bu tasnif bağlamında ismi geçen düşünürlerin büyük bir kısmı, savundukları Halidî…

01 Temmuz 2013

Varlık nedir? Bilgi nedir? Bu iki temel sorudan ilkine Batı felsefesinde verilen cevaplar Heidegger’i tatmin etmemiş görünmektedir, nitekim o Batı metafiziğinin “Varlığın Hakikati” konusunu savsakladığını düşünmektedir. Batı düşüncesinde böyle bir savsaklamanın olup olmadığını sorgulamadan önce, Batı’da sahih bir “metafizik öğreti”nin varolup olmadığını sorgulamak daha yerinde bir tavır gibi görünmektedir. Bu çerçevede René Guénon’un ve tali…

01 Temmuz 2013

Düşüncenin temel kodları olan kavramlar, ister zihinsel birer temsil olsun, ister doğuştan gelsin, ister toplumsal tecrübelerden aynen kopya edilmiş yahut bireysel izlenimlerin güçlenmesi suretiyle sonradan öğrenilmiş olsun, öteden beri daima sosyal pratiklerle ilişkilendirilmiş ve pek çok felsefeciye göre bir sınıfsal ayrım ve toplumsal kategorize aracı olarak kullanılagelmişlerdir. Diğer bir deyişle kavramlar, zihnin dış dünya ile…