Sayı 66


19 Ocak 2021

Yazar: Rıdvan Şentürk* Teleskobun, mikroskobun, röntgenin, fotoğraf makinesi ve nihayet kameranın keşfi, beraberinde getirdiği yeni mekân anlayışı ve algılama biçimleriyle, gelecekte mekânı çevresinden soyutlayarak küçük etki alanlarına bölümlemekle kalınmayacağının, aynı zamanda bakışın bütünlüğünün de mikrolojik parçalara bölüneceğinin habercisiydi. Merkezi, hiyerarşik bir düzen içinde inşa edilen klasik ontolojinin geçerliğini yitirdiği modernleşme sürecinde, insanın ve dünyanın evrendeki…

19 Ocak 2021

Yazar: Keith A. Wilson* Gözlerinizi kapatın ve sonra parmağınızla burnunuzun ucuna dokunun. Basit, değil mi? Ama bunu nasıl yaptınız? Bilhassa, beş duyunun hangilerini kullandınız? Dokunma tabii ki devreye giriyor ancak sadece parmak ucunuzun burnunuzla temas ettiğini hissettiğinizde. Bunun öncesinde iç-algı [proprioception] diye bilinen ilave bir duyu kullanıyordunuz. Kaslarınızın içindeki özel alıcılar, siz göremeseniz bile ve…

19 Ocak 2021

Yazar: Mayanthi L. Fernando*11 Bu makalenin İngilizce versiyonu ilk olarak, Courtney Bender ve Nancy Levene’in küratörlüğünü yaptığı “Is this all there is?” (Her şey bu kadar mı?) projesinin bir parçası olarak, Sosyal Bilimler Araştırma Konseyi’nin (SSRC) bir forumu olan The Immanent Frame’de … Continue reading Kedim Hoppy ölene kadar hayaletler hakkında pek düşünmemiştim. Diğer birçok kedi…

19 Ocak 2021

Yazar: Yunus Cengiz* Duyumsamanın iki yüzü vardır: Biri fizikseldir, zihnin dışındadır; maddi bir olay olarak nesneye yöneliktir. Diğeri ise zihinseldir ve nefsani bir hareket olarak özneye yöneliktir. Bu iki yüz o kadar iç içedir ki onlar sahici olarak ayrıştırılamaz bir biçimde birdendir.11 Gilles Deleuze, Francis Bacon Duyumsamanın Mantığı, çev. Can Batukan, Norgunk Yayınları, İstanbul, 2009,…

19 Ocak 2021

Yazar: M. Michela Sassi* Fizyolojik açıdan baktığımızda, Antik Yunanların duyuları da tıpkı bizimki gibi işliyordu. Aslında, modern bilim, insan türünün kökeninden bu yana, bize duyumun fizyolojisinin zaman ve mekânda değişmeden kaldığını taahhüt eder. Bununla birlikte, algısal süreçlerin mekanizmaları evrensel olsa da duyularımızı kullanma şeklimiz öyle değildir. Dünyadaki şeylere verdiğimiz anlamlar büyük ölçüde duyular yoluyla bize…

19 Ocak 2021

Yazar: Veysel Kaya* Cenâb-ı Hakkın Fahr-i Kâinât’a vahyini indirdiği lisanda varlık (vücûd) iki anlama gelir: Bir, realitede gerçekleşme ve mevcut olma (isbât / husûl / enniyye); iki, idrak etme ve algılama (vücûd hissî-vücûd aklî). Biri var olmayı biri de ona ilişkin algıyı ifade eden bu iki anlam, araştırmayı (bahs) temel alan yöntemde birbirinden ayrı görülebilir;…

02 Şubat 2021

Yazar: Pieter Coppens* Kıyamet ve sonrasına dair Sünnî düşünce, müminlerin ahirette bir ödül olarak Tanrı’yı kendi gözleriyle göreceklerini genellikle kabul eder. Bu yaklaşım, böylesi bir görünün imkânını akli temeller üzerinden reddeden Mu‘tezile ve Şîa’ya nazaran Sünnî İslam’ın tefrik edici kimliği için hayati bir noktaydı hatta. Peki, bu dünya hayatında durum ne? Müslüman teologlar Tanrı’yı bu…

02 Şubat 2021

Yazar: Steven DeLay* Wege, nich Werke (Yollar, eserler değil). Asistanı Wilhelm von Herrmann’a göre Heidegger’in yaşamı boyunca yazdığı yazıların toplu basımı için tavsiye ettiği vecize buydu. Bizzat yol mefhumunun nasıl anlaşılması gerektiği meselesine yaklaşmanın birden çok yolu var tabii. Mesela bu mefhuma, bir kişinin mizacını veya kişiliğini tasvir etmek için başvurulabilir, herhangi biri hakkında “İhtilafı halletmede…

02 Şubat 2021

Yazar: Adem Beyaz* Avrupa’da, Aydınlanma döneminin başlarında, felsefe dâhilinde sıfırdan olmasa da tekrardan inşa edilecek alanlar arasında epistemoloji geliyordu. Descartes, Spinoza ve Leibniz gibi kıta akılcılarının karşısına Berkeley, Hume ve Locke gibi Britanya deneyimcileri dikiliyordu. Bu kamplaşmanın en ilginç, hararetli ve verimli tartışmalarından biri Leibniz ve Locke arasında geçecektir.  Gottfried Wilhelm von Leibniz (1646-1716), hukuk, matematik,…

02 Şubat 2021

Yazar: Türkan Alvan-M.Hakan Alvan Arapçada “işitme, dinleme, kulak verme” anlamına gelen semâ‘, ilahî hakikati gönüllere duyurmaktır. Zaten Mesnevî’nin ilk cümlesi “Bişnev”, yani “Dinle!”dir. Bir tasavvuf terimi olan semâ‘ “musiki nağmelerini dinlerken vecd-i ilahî ile kendinden geçip raks etmek” demektir.  Mevlevî semâ’ına mukâbele-i şerîf denmesinin sebebi “Mümin, müminin aynasıdır.” hadîs-i şerîfine dayanır. Karşılık verme, yüz yüze…