Felsefe

Giriş Akıl/bilgi ve ahlak/eylem arasındaki ilişkiyi kolayca cevaplayabilir miyiz, yoksa üzerinde yapılan onca tartışmaları dikkate alarak bu soru bizde bir bıkkınlık duygusu ve onu takip eden umutsuzluk mu meydana getirir? “Akıllı olmak aynı zamanda ahlaklı olmaktır.” diyebilmek kadar “akıl ve ahlak arasındaki irtibat zorunlu değildir.” de diyebilir miyiz? Bu konu üzerinde yapılmış tartışmaları dikkate alırsak…

Sen ve ben ölecek miyiz? Aslında bakılırsa bazı dinler ölmeyeceğimizi söylemektedir fakat felsefeciler ve bilim insanları bunu aksini söylemeye meyillidirler. Bu makalede çağdaş felsefecilerin ölümü nasıl anladıklarını ve ölümün bizler için kötü mü, iyi mi olduğunu kısaca anlatacağız. Ölüm mevzusunda dinî ve felsefi görüşlerin karşılaştırmasına dair birkaç kelam ederek başlayacağım. Ölüme dair birçok farklı görüş…

Ölüm tüm insanlık tarihi boyunca insan zihnini meşgul eden en önemli varoluşsal meselelerden biri olagelmiştir. Aslına bakılırsa insanı düşünmeye sevk eden en önemli olayın ölüm fenomeni olduğunu dahi söylemek mümkündür. Luc Ferry›nin bilhassa altını çizdiği üzere felsefe, insan hayatını felç eden bir fenomen olan ölüm karşısında alınan bir tutum olarak doğmuştur. Bu bağlamda ifade edilmelidir…

Bir rüyadır yaşamak!” Duymayan kalmamıştır bu cümleyi; kimi doğru kimi yanlış anlayarak, kimi beğenerek kimi iç çekerek: ama herkes bir yerinden tutmuştur bu cümlenin. Bazen rüya istediğimiz bir şeydir: “rüya gibi yaşamak” arzudur bizim için. “Rüya gibi bir hayat” tabiri bütün engelleri aşarak arzularımızı gerçekleştirdiğimiz hayata ermek anlamına gelir. Hem kendi hayatımızın rüya gibi olmasını…

Felsefe ve mistisizm, hem ayrı hem de beraber düşünüldüğünde, uzun ve karmaşık bir tarihe sahiptir. Felsefe etimolojik olarak “hikmet sevgisi” demektir ve genellikle başlangıcını Antik Yunan’dan aldığı düşünülür. Buradaki manasıyla felsefe, insan aklının hayatın durumları üzerine nazar etmesi veya düşünmesi olarak anlaşılabilir. Bu tanımıyla felsefe, Sokrates’ten önce gelmiş olan Parmenides ve Heraklit gibi düşünürlerce (M.Ö….

Plotinus antik Batı felsefe geleneğinin en büyük düşünürlerinden biridir ve modern akademisyenlerce Yeni-Platonculuğun kurucusu olarak tanımlanmıştır. Yeni-Platonculuk Platon ekolünde bir akım olup, Platon’un talebelerinin (Eski Akademi) öğretilerinden farklıdır. Aynı zamanda, Yeni-Platonculuk erken dönem Roma İmparatorluğu’ndaki (“Orta” Platonculuğu olarak bilinen) Platonculuktan da farklıdır. Plotinus, M.Ö. 205 yılı civarında doğdu; yaşamına dair sahip olduğumuz kısıtlı bilgileri Plotinus’a…

Geçtiğimiz yarım yüzyıl boyunca, İngilizce konuşan ülkelerde yahut Avrupa’nın çoğu yerinde akademide felsefe çalıştıysanız, mistisizmden kesinlikle kaçınmak gerektiği şeklindeki bir yoruma muhatap olma ihtimaliniz yüksektir. Günümüz felsefecileri “mistik” kelimesini genellikle “irrasyonel,” “öte dünyalı” ve “sarhoş”un eş anlamlısı olarak kullanmaktadırlar. Bu durum mistisizme derin ilgi duyduğu düşünülen meşhur Batılı felsefecilerin uzun tarihçesi göz önüne alındığında çarpıcıdır….

Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan! Bir şeyin ne olduğunu anlayabilmek, onun için bize söylenen üzerinde düşünmekle tamamlanacak bir süreç değildir; söylenenin kime karşı söylendiğini dikkate alarak “muhalif” üzerinde düşünmek, bir şeyi anlayabilmenin olmazsa olmazıdır. Karşıtlar birbirlerinin tariflerini tamamlamadaki katkılarıyla birbirlerine hizmet ederler. İslam düşünce-bilim geleneğinde karşıtlık…

1. İnsan bu, meçhul Alexis Carrel (1873-1944) ünlü kitabının başlığına bu ilginç tabiri yerleştirmiştir: İnsan bu, meçhul (L’Homme, cet Inconnu, 1935). Vaktiyle pek çok dünya diline çevrilen, çok satan ve çok okunan bu kitap, sonradan Türkçeye de çevrilmiş ve bir dönemin hit kitapları arasındaki yerini almıştı. Müslüman çevrelerde, bilhassa bu çevrelerde iyi bilinen, adından sıkça…

Milattan önce yaklaşık 490 – 420 yılları arasında yaşadığı düşünülen Protagoras’tan geriye çok az söz ve alıntı kalmıştır. Yaşamı hakkında bilinenler de sınırlıdır. Elimizdeki verilerden hareketle kendisinin savunduğu bazı temel tezler bulunduğunu söyleyebiliyoruz. Protagoras’ın, verdiği derslerde, öncelikle sözcüklerin doğru kullanımını savunduğu ve bu konunun üzerinde hassasiyetle durduğu rivayet ediliyor. Bu itibarla kendisinin dilbilimin öncüleri arasında…