Yazı Arşivi

08 Aralık 2015

Bir milletin edebiyatının uzun asırlar içerisindeki seyrini derinlikli olarak inceleyen, tartışan bilimsel çalışmalar temelde iki amacı saptarlar. Birincisi milletin sahip olduğu kültürel değerleri tespit, ikincisi bu değerlerin geleceğe ve insanlık adasına dönük zenginlikleridir. Bu zaviyelerden bakıldığında çok köklü bir değerler sistemi üretmiş olan Türk edebiyatı, derin bir kültürel arka plan ile Türk milletinin yaşama ve…

04 Aralık 2015

Yüklenen manalar farklı da olsa, çoğu şehir, devlet, medeniyet ve güzel sanatın “altın çağ” olarak adlandırılabilecek bir dönemi olmuştur. İnsanlık tarihini dönemlere ayıran Hint ve Eski Yunan efsanelerine göre, altın çağ; ölümlü olmakla beraber, inanılan tanrılar gibi, her türlü üzüntü, eziyet, huzursuzluktan uzak, daima genç kalan, devamlı ziyafette yaşayan, ölümü bile huzurlu bir uyku olarak…

01 Aralık 2015

inyatür resim, sanat ve zanaat (ki bu kelimeler geleneksel toplumlarda birlikte kullanılır) anlamına gelen çevresel bir sanattır. Geleneksel toplumlarda, kutsal ve dünyevi olan arasında ve dolayısıyla yaşam ve sanat arasında ayrım yoktur. Minyatürün de içinde yer aldığı geleneksel sanatlar “Biz Allah’tan geldik ve dönüşümüz O’nadır”ın günlük ve daimi hatırlatıcısıdır. Minyatür resmin ise özgün bir yeri…

27 Kasım 2015

Osmanlı tarihini “kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme” gibi devirlere ayırarak ele almayı ilkokul yıllarımızdan itibaren öğrendiğimiz gibi, minyatür, mimarlık, musıki, hüsn-i hat gibi uğraşlardan söz edince de aynı türden bir dönemselleştirmeye (periyodizasyon) başvurmak neredeyse doğal geliyor bize. Oysa epey zamandır tarihçiler Osmanlı devrinin böyle basit bir şema içinde ele alınamayacağını söylüyorlar. Hattâ ve belki daha da…

24 Kasım 2015

Tarihi gelişimi içinde tezhip sanatı, inişli-çıkışlı bir çizgide, kâh gelişme, kâh gerileme göstermiştir. Bu sanat, başarılı yıllarını her zaman devam ettirememiş, zaman zaman kayıplara da uğramıştır. Gelenekli sanatlarımız içinde önemli bir yere sahip olan tezhip, altın çağını Sultan II. Bayezid (1481-1512), Yavuz Sultan Selim (1512-1520), Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566), Sultan II. Selim (1566-1574) ve Sultan…

20 Kasım 2015

Ebruculuk, kâğıt bezeme hünerleri arasında, taşıdığı renk ve şekil câzibesinin yanısıra, netice alınmasındaki hızı îtibâriyle benzeri olmayan bir sanat dalıdır. Eldeki verilere bakılırsa, ebre adıyla anıldığı Orta Asya’dan Hindistan’a, oradan da İran yoluyla Osmanlı topraklarına ebrî (bulutumsu) ismini alarak intikal ettiği görülür. Bunun sebebi, teknede hâsıl olan buluta benzer kümelerdir. Yüzünü ancak XVI. asırda İstanbul’a…

17 Kasım 2015

Prof. Dr. Dimitri Gutas İstanbul kökenli bir Rum ailenin çocuğu olarak 1945’te Kahire’de doğdu. İlk eğitimini İstanbul’da tamamlayıp 1965’te Robert Koleji’nden mezun olan Gutas, 1969’da Yale Üniversitesi’ni iftihar derecesiyle bitirdi. 1974’te aynı üniversitede klasik filoloji, dinler tarihi ve Arap dili ve İslam tetkikleri alanlarında doktorasını tamamladı. 1975-1998 yılları arasında başta ABD, Mısır, Almanya, Yunanistan ve…

13 Kasım 2015

Altın çağ metaforunun siyasetle fikriyâtın iç içe girdiği konulardan biri olduğu teslim edilmesi gereken bir hakikattir. Bir başka ifadeyle siyasî meselelerin fikrî bir zemine fikrî meselelerin de siyasî bir çerçeveye sahip olduğunu gösterebilecek hususlar bu vadide toplanabilir. Türk düşünce tarihinin Osmanlı asırları bir kül olarak göz önüne getirildiğinde görülür ki sonraki dönemler geride bıraktıkları devirleri…

10 Kasım 2015

Eylül 1683’te Alman, Avusturyalı ve Polonya-Litvanyalı askerlerden oluşan büyük bir ordu Kutsal Roma İmparatorluğu’nun başkenti Viyana’yı kuşatmış bulunan ve kendisinden daha büyük olan Osmanlı ordusunu mağlup etti. Aynı yıl, John Locke İngiltere’den Hollanda’ya kaçarak kendisini Yahudi felsefeci Baruch Spinoza’nın eseriyle tanıştıracak olan mahfillere katıldı. Locke Hollanda’da, en önemli felsefi eseri olan ve nihayet 1689’da Londra’da…

06 Kasım 2015

Modern dönemde yazılan İslâm düşünce ve bilim tarihi çalışmalarına hâkim olan oryantalist yaklaşım yakın zamanlara kadar mezkur geleneği gerileme ve çöküş paradigmaları çerçevesinde mütala etmiştir. Kendi içinde bile tutarlılığı olmayan bu birbirinden farklı yaklaşımlara göre İslâm medeniyetinde felsefe ve bilim çalışmalarının gerilemesiyle ilgili olarak miladî X. yüzyıldan XVI. yüzyıla kadar farklı tezler öne sürülmekle beraber…