Dosya

Hindistan kamuoyu, gözünü epeydir kapitalist gelişmenin geleneksel sosyal dokuyu ve değerlerini tehdit edip etmediği sorusuna dikmiş bulunuyor. Sömürgecilik karşıtı mücadelemiz boyunca, Gandi ve Tagore gibi düşünürler, İngiliz yönetiminin Hindistan’da oluşturduğu düşünce veya kurumların doğasını ağır bir biçimde eleştirdiler. Bunların yerine, insani gelişimin alternatif ve toplumsal hayatı daha kolaylaştıran kalıplarını öngördüler. Bu meseleler, bağımsızlık sonrası Hindistan’ında…

Pek çok farklı nedenden dolayı Hintli Müslümanlar, küresel ölçekte, tüm Müslüman dünyası içinde ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, çok küçük bir yönetici elit, günümüzde Avrupa’daki bazı ülkelerde ve başka yerlerde aksi iddia edilse de, Hint topraklarının sınırları dışından gelen göçmenler değildir; ikincisi, azınlık olmalarına rağmen, en çok Müslüman nüfusun bulunduğu Endonezya’dan sonra…

Günümüzde pek çok kişi Türklerin Hindistan’da 650 sene hüküm sürdüğünü, insanlığın yüz akı bir medeniyet kurduğunu, iftihar kaynağımız olması gereken yüzlerce mimari eser ve kurum bıraktığını ama hepsinden önce savaşlar yüzünden bir türlü istikrara, huzura ve refaha kavuşamamış, farklı din, dil, kültür ve etnik yapıya sahip milyonlarca insanın tarihlerinde ilk defa olabildiğince barış içinde birlikte…

Bugün yedi milyarı aşan dünya nüfusunun %30’a yakın bir kısmı Müslümanlar’dan oluşuyor. Hz Âdem’in çocukları olan insanlık soyu belki de en fazla Asya kıtasında birbiri ile karışmış ve kaynaşmıştır. Asya içerisinde bir kıta gibi duran, hatta genişliği ve tarihsel önemi sebebiyle bazılarınca “Alt Kıta” diye adlandırılan Hindistan Yarımadası’nın bu geniş coğrafyada ayrı bir yeri vardır….

Hoşgörü nedir? Hoşgörü, hoşgörüsüzlüğünün zıddıdır. İngilizce herhangi bir sözlüğe bakacak olursanız size, hoşgörünün, ötekinin inanç veya teamüllerini tanıma ve bunlara saygı duyma yeterliliği olduğunu söyleyecektir. Hoşgörü, toplumsal hayatta oldukça değerli bir husustur. Hayata bakıldığında, insanlar arasında pek çok farklılık olduğu görülecektir. Hâl böyleyken, insanlar eğer kendi zihin kalıpları doğrultusunda hareket ediyorlarsa, bu durum şiddete götürebilecek…

Akvem’ül–Mesalik fi Marifeti Ahval’ül-Memalik Ondokuzuncu yüzyılda Batı’da hız kazanan ve bütün dünyayı etkisi altına alan modernleşme hareketleri İslam dünyasını da etkilemişti. Başta Mısır ve Osmanlı olmak üzere pek çok devlet öncelikle askeri ve idari alanlarda yaptıkları ıslah çalışmalarıyla bu harekete eklemlenmeye çalıştılar. İslam dünyasında modernleşme hareketinin gerekliliği yolunda halkı ve devleti ikna etme görevi ise…

Oksidentalizm kavramıyla ilgili olarak bugüne kadar ortaya konan çalışmalar incelendiğinde, bu kavramın “Doğu’nun kendi çıkarları doğrultusunda yaptığı Batı incelemesi”, “Batı düşmanlığı” yahut “Batılılar gibi olmak için neler yapılması gerektiği sorusuna cevap aramak” şeklinde özetlenebilecek üç ayrı anlam kategorisi ürettiği söylenebilir. Ancak uluslararası literatürde yakın zamanlarda dolaşıma giren bu kavram, zihinsel karşılıkları bakımından henüz “Oryantalizim” kadar…

Sinema her zaman sadece bireyler değil, uluslar için de “öteki” olanın resmedilmesine olanak sağlayan bir sanat formu olarak, ulusların “öteki” üzerinden kendi milli kimliklerini tanımlama ve milliyetçi söylemlerini aktarmasında önemli bir araç olmuştur. İçinde var edildiği kültürün dışındaki kültürleri temsil ediş tercihiyle, izleyicisinin “biz” ve “onlar” algısını şekillendirmekte önemli rol oynayan sinema, bu algıyı şekillendirmekle…

“Hristiyanlar Arap romansları ve şiirlerini okumayı seviyorlar; onları çürütmek için değil düzgün ve fasih bir Arapça’ya sahip olmak için Arap ilahiyatçılarını ve filozoflarını öğreniyorlar. Kitab-ı Mukaddes’in Latince yorumlarını okuyan ya da İncil’i, resulleri, havarileri inceleyen halk nerede? Heyhat! Bütün yetenekli Hristiyan gençler büyük bir coşkuyla Arap kitaplarını okuyup, talim ediyorlar; Hristiyan edebiyatını dikkate değer bulmayarak…

Edward Said’in 1978 yılında yayımlanan “Oryantalizm” isimli kitabı “antikolonist”, “postkolonist” ve “altsınıflar” çalışmaları için bir başlangıç noktası niteliği taşımaktaydı ve bugün gerek Batılı, gerekse Batılı olmayan araştırmacıların kendilerine has ya da başkalarına ait Avrupa-Avrupa dışı, Doğu-Batı, geleneksel-modern, Şark-Garp yahut Avrupa-Asya algılarına gerekli teorik materyali sağlamaktaydı. Lakin Said, (İslam Bilimleri, Hindoloji, Sinoloji ve Afrikanistik gibi) birçok…