Kadir Filiz ve Muhammed Vural Bernhard Waldenfels Almanca fenomenolojinin 20. ve 21. yüzyıldaki en faal felsefecilerinden birisidir. 1934 yılında doğan Waldenfels doktorasını Münih’te tamamladıktan sonra çalışmalarına Paris’te devam etti. Merleau-Ponty ve Paul Ricoeur’ün öğrencisi oldu. Daha sonra Münih Ludwig Maximillian Üniversitesinde dersler verdi. 1976 yılında profesör olarak atandığı Ruhr Üniversitesi Bochum’da 1999’da emekli oldu ve…
Christoph Schuringa* Amerika’daki hâkim disiplin kolu yahut analitik felsefe çoğu zaman tarih ve siyaset üstüymüş gibi kendini gösterir. Ancak yükselişi ve kalıcı etkisini McCarthyciliğe borçludur, yani savaş sonrası felsefedeki radikalleri süpüren McCarthycilik. Günümüzde akademik felsefeyle temasa geçen herhangi biri hemencecik alanın belirli bir tarzla kuşatıldığını keşfeder. Bu tarz, düz konuşmadan ibarettir ama jargon yüklüdür. İddialar…
Yusuf Bedir* Nakil mefhumundan hareketle ortaya koyulan dinî bir düşünceyi bir ontoloji gibi tasarlamak pek de anlaşılır olmaz. Zira nakil bir nakledene dayanır. Bir sözün aktarımı bir vasatı varsayar ve o vasatta gerçekleşir. Bu vasata, “akıl-nakil ilişkisi” tabirini aksettirmesi sebebiyle akli vasat diyorum. Bu ifadede akıl, ona yüklenen özel bir anlamdan ziyade naklin dayandığı…
Emre Şan Dijital teknolojiler nesnelerle, başkalarıyla ve kurumlarla kurduğumuz pratik ilişkileri ve kendi kendimizle kurduğumuz zihinsel ilişkiyi dönüştürür. Teknolojik gelişmeler gerçeklik, akıl, zekâ, bilgelik, kamusallık gibi yaşam dünyalarımızı belirleyen kavramlara yeni anlamlar kazandırır ve içinde yaşadığımız veri tufanı karşısında yeni yorumlama pratikleri doğurur. Söz konusu dönüşüm sadece dünyayı ve kendimizi nasıl temsil ettiğimiz, gerçekliği nasıl…
Ramon Harvey* Felsefe ve Teoloji Bir Venn şeması düşünün; solda felsefeyi, sağda da teolojiyi temsil eden bir daire olsun. İki daire hangi ölçüde üst üste binebilir (yahut binmelidir)? Felsefenin doğal yollardan erişilebilir akılda, teolojinin ise güvenilir bir akıl ötesi kaynakta yani vahiyde zemin bulmuş bir hakikat açıklaması olduğu varsayımını hesaba katarak başladığımızda bazı sonuçlara erişebiliriz….
Asım Cüneyd Köksal* Batı hukuk düşüncesinde ahlak ile hukuk ilişkisine dair -20. yüzyılın ortalarında (1958 yılında Harvard Law Review’de) vuku bulan- tartışmaları şöhret bulmuş iki hukuk filozofunun, Lon Fuller (ö. 1978) ile H. L. A. Hart’ın (ö. 1992) bazı düşüncelerine değinmek istiyorum. İlki doğal hukuk, ikincisi ise hukukî pozitivizm geleneğine mensup kabul edilen bu düşünürler,…
80. sayının diğer yazıları için tıklayınız
Emre Şan Sabah Ülkesi’nin 78. sayısında yayınlanan “Fenomenoloji ve Teknoloji Felsefesi” başlıklı makalede günümüzde teknolojinin bireysel ve kolektif bellek üzerine etkilerinin fenomenolojinin zaman üzerine analizleriyle anlaşılabileceğini göstermiştim. Makale bilincin zamansallığının, yani anımsama, algılama ve beklenti edimlerinin teknik çevre ile ilişkisini ele alarak başlamıştı ve öncelikle yazılı kayıtların ardından analog ve dijital belleklerin toplumsal ve zihinsel…
Manuel Knoll* Osmanlı İmparatorluğu devrinde yurtdışına okumaya giden öğrenciler genelde Fransa’yı seçmişti. Osmanlı yöneticileri ve seçkinleri Fransızcayı ikinci dilleri gibi konuşurdu. 1868 yılında kurulan Galatasaray Lisesi’nin etkisi burada yadsınamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme sürecinde, özellikle 1933 ve sonrasında, Osmanlı Devleti’yle özdeşleşen Fransız eğitim usulü geri planda kalmıştır. Osmanlılar ve Almanların yakın ilişkiler kurduğu I. Dünya Savaşı’ndan…
Brandon Keim Dünyanın en güçlü korumacılarından bazıları yaban doğadan vazgeçiyor ama büyük bir hata yapıyorlar. Birkaç yıl önce, biyolog bir arkadaşıma, çevreci ortamlarda yeni moda olan eğilimlerden biri hakkında ne düşündüğünü sormuştum: El değmemiş doğa bir yanılsama mıydı, çok sevdiğimiz bakir doğa aslında hiç var olmamış köhne bir inşa mıydı? Ahşap iskeledeki görevini henüz tamamlamıştı;…
Ekrem Demirli Soruya basit bir yaklaşımla olumlu ve olumsuz yönlerini dikkate alarak cevap verilebilir: Her çağda dinî referanslı bir ahlak savunulabilir lakin bu iddiayı faydacı veya “imancı” olmayan önermelerle inşa etmek güç, hatta mümkün değildir. “Dinî referanslı bir ahlak savunulabilir” çünkü hâlihazırda dinler yeryüzünde etkinliğini yitirmiş değildir. Yapılan araştırmalar birçok alanda dinin toplumlardaki etkinliğini güçlü…
Andrew Sepielli* Birçok akademik alanın “ahlakı araştırdığı” söylenebilir. Normatif etikteki felsefi alt disiplinler, ahlakı en yakın mesafeden araştıran alanlardır. İnsanların ve toplumların ahlak hakkında nasıl düşündüğü ve konuştuğu meselesine odaklanmak yerine, normatif etik hocaları şeylerin ahlaken neden iyi ya da kötü olduklarını anlamaya çalışır. Meta-etikteki felsefi alt alanlar da pek tabii “meta” perspektifini benimser ve…
Asım Cüneyd Köksal* İnsanın kendine özgü bir varlık olarak kavranışında ahlakın yeri nedir? İnsani eylemin ahlakiliğinin koşulları ve burada özgürlüğün yeri nedir? Ahlakın kökeni nedir? Hususen ahlak ile din arasındaki münasebet nedir (birisi diğerinin kaynağı mıdır, yoksa ikisi birbirinden bağımsız mıdır)? Tanrısız bir ahlak tasavvuru mümkün mü? Akıl yahut ahlak duyusu (yahut vicdan) ahlakın kaynağı…
79. sayının diğer yazıları için tıklayınız
Sabah Ülkesi arşivi için tıklayınız