DİKKAT EKONOMİSİ VE İKNA TEKNOLOJİLERİ

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Emre Şan

    Sabah Ülkesi’nin 78. sayısında yayınlanan “Fenomenoloji ve Teknoloji Felsefesi” başlıklı makalede günümüzde teknolojinin bireysel ve kolektif bellek üzerine etkilerinin fenomenolojinin zaman üzerine analizleriyle anlaşılabileceğini göstermiştim. Makale bilincin zamansallığının, yani anımsama, algılama ve beklenti edimlerinin teknik çevre ile ilişkisini ele alarak başlamıştı ve öncelikle yazılı kayıtların ardından analog ve dijital belleklerin toplumsal ve zihinsel yaşamda ortaya çıkardığı değişimleri göstermişti. Burada sorun endüstriyel zamansal nesnelerin birer farmakon olmasıdır. Bunlar yazı örneğinde olduğu gibi bilgimizi arttırabildiği gibi bilinç zamanımızı bir tüketim nesnesi hâline getirerek dikkat eksikliğine yol açabilir. Son olarak ise 21. yüzyılın endüstriyel zamansal nesnelerinin ve bilincin ekran zamanının geçmişi, şimdiyi ve geleceği kavrama biçimimizi nasıl dönüştürdüğünü sorgulamıştım. Eldeki yazıda söz konusu durumun arka planında bulunan dikkat kavramını ve ikna teknolojilerini ele alacağım. Peki bu konuda günümüzde ve gelecekte hangi soruların yakıcı olacağını öngörebiliriz? Dikkat ekonomisinin web’in yeni ekosistemini anlamak için olmazsa olmaz bir konu hâline gelmesinin sonuçları nelerdir?

    Yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreğinde bilinç akışlarının endüstriyel zamansal nesnelerin ritimleri tarafından belirlendiğine tanık oluruz. İçinde bulunduğumuz tekno-endüstriyel sistem, durmadan yeni içeriklerle beslenen kültür dünyasını ve bilincin sembolik akışını senkronize hâle getiren yeni bir çevre modeli içinde işler. 7/24 yeni uyaranlarla senkronize olma çabası anlama yetisini ve karar verme süreçlerini kısa devreye uğratır.

    Özellikle son beş yıldır DEHB, dikkat dağınıklığı, odaklanma eksikliği vakalarındaki artış, zihinsel performans düşüklüğü, çocuklarda ve yetişkinlerde uyku bozukluğu şikâyetleri küresel bir krize dönüşmüş durumda.[1] Söz konusu krizi tanımlamak ve gerçekliğe uygun temsilini ortaya koymak sosyal bilimlerin görevidir. Johann Hari’nin Çalınan Dikkat Neden Odaklanamıyoruz? kitabı, Jonathan Crary’in 7/24 Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu ile Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken Dijital Çağdan Kapitalizm Sonrası Dünyaya kitapları ve Dominic Pettman’ın Sonsuz Dikkat Dağınıklığı kitabı büyük ilgi görmüştür. Bunların yanında Michael Goldhaber[2], Georg Franck[3] ve Yves Citton[4] çalışmaları son yıllarda dikkatin bireysel ve toplumsal dönüşümünü konu edinen bir literatür ortaya koymuştur.

    Dikkat kavramını felsefe alanın dışında ele aldığımızda öncelikle psikolojik ve nörofizyolojik yapılar akla gelir. Örneğin bir video oyununda çoklu görev (multitasking) içinde gösterilen dikkat aynı anda çok farklı parametrenin kontrolünü ve farklı uyaranlara verilmesi gereken tepkilerin bağlantısını gerektirir. Diğer yandan bir kitabın okunması, bir belgenin takibi ya da bir matematik probleminin çözümü sırasında gösterilmesi gereken dikkat ise odaklanmayı gerektirir. Odaklanma sırasında devamlılık esastır ve çevrenin etkilerine ve parazit düşüncelere geçit vermemek gerekir. Dikkat gereksiz bilgileri filtreleyerek bilişsel faaliyete, anlamaya, yorumlamaya ve karar almaya zemin hazırlar. Katherine Hayles’in ortaya koyduğu terminoloji ile ifade edecek olursak yukarıdaki örneklerden ilki hiper dikkat, ikincisi ise derin dikkate karşılık gelir.[5] İlkinde çevreden gelen uyaranlara sürekli cevap vererek kısa vadeli alarm durumunda olmak varken ikincisinde önemli olan uzun vadeli odaklanmadır. Hiper dikkat evrimsel olarak çevreden gelen tehlikelere karşı gelişmiş primitif bir dikkat türüdür. Derin dikkat ise doğuştan gelmez, aksine okul gibi sakin ve güvenli bir çevrede biçimlendirilmesi ve eğitilmesi gerekir. Örneğin geometrinin öğrenilmesi zihni geometrik uzayın koşullarına duyarlı bir biçimde biçimlendirmeyi gerektirir. Dijital çevreyle kurduğumuz gündelik ilişki biçimleri hiper dikkati sömürürken derin dikkatin biçimlendirilmesini zorlaştırır. Dolayısıyla eğitim kurumlarının derin dikkat üzerine etkileri zayıflarken kültür endüstrisinin yeni medya araçları hiper dikkati hedefler. Oysa hiper dikkati ve derin dikkati birbirlerine eklemleyecek medya araçlarına ve kullanım pratiklerine ihtiyacımız var.

    Dikkatin fenomenolojideki betimlemesi ise onun bir yönelimsellik biçimi olduğunu gösterir.[6] Zihinsel olarak bir söyleme, videoya ya da içeriğe dikkat göstererek yönelirim. Dikkatin söz konusu psişik boyutunun yanında sosyal bir boyutu da bulunur.  Dikkat, sosyal bir yeti olarak insanın başkalarıyla ve çevresiyle kurduğu ilişkiye özen göstermesini sağlar. Dikkatin bu ilişkisel tarafı ihmalkârlığın, özensizliğin karşısında konumlanır. Örneğin anne babanın çocuğuna, arkadaşların birbirlerine gösterdikleri dikkat özen gerektirir. Dikkatin bu iki boyutu birbirinden ayrılamaz. Bu yüzden dikkat bozukluğunu kişisel bir sorun olarak gören ve dijital diyet gibi bireysel çözümler öneren teknoloji devleri yanılmaktadır. Kolektif dikkat toplumsal sorunların çözülmesinde etkili bir araçtır ve onun zarar görmesi bilişsel ve duygusal olarak geri döndürülemez sonuçlar doğurur. Dikkat sorunu sadece boş zamanın harcanmasına indirgenemez, bireysel ve kolektif bireyleşmeden[7] siyasal seçimlerimize kadar geniş bir etki alanı mevcuttur.

    1.Dikkat Ekonomisi ve Dijital Platformlar

    Şu hâlde dikkatin metalaşmasına yol açan mekanizmaları anlamak için nasıl bir teorik pusulaya ihtiyacımız var? Dikkat ekonomisinin günümüzde belirgin hâle gelmesi başlangıçta devrimci ve özgürleştirici bir sistem olarak anılan platform ekonomisinin yayılmasıyla birlikte düşünülmelidir. Dijital platformlar televizyon karşısındaki pasif izleyiciler yerine tüm ihtiyaçlarını ekrandan karşılayabilen kullanıcıların hizmetinde olan rakipsiz platformlar olarak yaşam dünyalarımıza girdiler.[8]

    Dikkat ekonomisi tartışması yakıcı bir güncelliğe sahiptir. Aslında bu tartışmanın kökenleri Gabriel Tarde’ın yirminci yüzyılın başında dikkat ve reklam ilişkisini ortaya koyarak yaptığı “ekonomik psikoloji” tanımlamasına kadar götürülebilir.[9] Tarde günlük gazeteler, radyo ve sinema yoluyla dikkati yakalanan bir kamu oluşturulduğunu anlatır. Tarde’dan bir yüzyıl sonra ise dikkat ekonomisi fikrinin babası sayılan Herbert Simon’dan söz edebiliriz. Yapay zekâ alanının da kurucuları arasında sayılan ve 1978’de Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan Amerikalı sosyal bilimcinin 1969’ta verdiği ve 1971’de yayınlanan bir konferanstaki ifadeleri çarpıcıdır:

    “Enformasyon açısından zengin bir dünyada, enformasyon zenginliği başka bir şeyin kıtlığı anlamına gelir: Enformasyonun tükettiği şeyin kıtlığı. Enformasyonun ne tükettiği oldukça açıktır: Alıcılarının dikkatini tüketir. Dolayısıyla enformasyon zenginliği, dikkat yoksulluğuna ve bu dikkatin, onu tüketebilecek bilgi kaynaklarının aşırı bolluğu arasında etkili bir şekilde dağıtılması ihtiyacına neden olur.”[10]

    Dolayısıyla, dikkat tüketim nesnesi hâline geldiğinde bireylerin ve toplulukların dışarıdan etkilerle kararları etkilenebilir ve otomatikleştirilebilir.

    Söz konusu olan elbette tüketimci kapitalist sistemde tüm düzeni değiştirecek ve finansal işlemlerin yerini alacak bir ekonomi değildir. Aslında tüketimci kapitalizmin en çok artı değer yarattığı alan enformasyon ve eğlence sektörü olduğu için dikkat ekonomik bir değer hâline gelmiştir. Klasik ekonomi sınırlı kaynaklarla nasıl daha iyi üretim yapılacağına ilişkin iken, dikkat ekonomisi sınırsız kültürel ve sembolik içeriği yakalayacak sınırlı sayıda izleyicinin dikkatinin peşindedir. Jonathan Crary bu durumun aslında ondokuzuncu yüzyıldan miras kalan ve her yeni medya aracıyla insan dikkatini kuşatan bir kriz olduğunu savunur. Dijital platformlar açısından baktığımızda ekonominin ana problemi yer değiştirir çünkü metin, video ya da podcast gibi içerik üretimi sınırsızca çoğalmıştır ve asıl önemli olan bu içerikleri tüketecek serbest bilinç zamanını bulmaktır. Dikkat yeni ekonominin en çok arzulanan ama en nadir bulunan kaynağıdır. Maddi üretim güçlerinin artışını ele alan ekonomik analizlerin yanında bilincin alımlama ve dikkat kesilme kapasitesini ele alan analizlere ihtiyaç vardır. Söz konusu sistemde kolektif dikkat kapasitesi üretilen içeriğin piyasa değerini belirler. Kısıtlı bir kaynak olan dikkat ekonomik sermayeye dönüşür.

    Aslında değer verdiğimiz şeylere dikkat gösteririz ama bu maddi olmayan ve kaynağı bol dijital dünyada dikkatimizi yakalayan şeyler değerli olur. Platformlar bunun için çevrimiçi davranışlarımızı takip eder, toplumsal tanınma süreçlerindeki zaaflarımızı insan psikolojisindeki kırılganlıkları bulmak ve kararlarımızı manipüle etmek için kişisel verilerimizi kullanırlar. Böylece dikkat, ilgi, arzu ve tercihlerimiz reklamcılara satılacak esas ürün hâline gelir. Platformlar bizi neyin harekete geçirdiğini öğrenir, nelerden heyecan duyduğumuzu, neye kızdığımızı, nelerden çekindiğimizi modelleyerek dijital profillerimize özgü tetikleyiciler sunarlar. Dikkatimizi dağıtmak ve yaptığımız işi bırakıp platforma geri döndürmek için gerekli malzemeyi hazır tutarlar.[11] Söz konusu ekonomi için asıl kaynak üretimde değil ekran zamanının tüketiminde aranır. Web’in ve Youtube gibi dijital platformların sunduğu tüketim nesneleri izleyici için sınırsız seçenekler içerirken asıl kaynak medya kullanıcılarının dikkati hâline gelir.

    Kullandığımız dijital platformlar ve sosyal ağlar veri ve dikkat ekonomisinin hizmetindedir. Dikkati ele geçirmek, kullanıcıların ekran önünde geçirdiği zamanı maksimize etme üzerine kurulu bir sistemdir. Böylece daha çok veri elde edilerek daha keskin ve bireysel reklam biçimleri geliştirilebilir. Dikkatimizi bir vakum gibi emen platformlar onu en yüksek teklifi verene satacak bir iş modeliyle ilerler. Televizyonun izleyicilerin zamanını reklamcılara sattığı modelden Netflix gibi platformların bilincin uyku zamanına bile talip olduğu bir döneme geçmiş bulunuyoruz.[12] Aslında söz konusu iş modeli televizyonun yaygınlaşmasıyla ortaya çıkmıştır ama dijital etkileşimli teknolojiyle birlikte ani, zorlayıcı ve refleksif reaksiyonları provoke etmek için kullanılmaya başlanır.

    Son yıllarda teknoloji şirketlerinin kullanıcı deneyimini suistimal eden dark pattern (karanlık örüntü) tarzı istilacı pratikleri ortada herhangi bir toplumsal konsensüs olmadan bir tür şok stratejisiyle önüne kattığı tüm alanları derinden dönüştürür. Söz konusu durum gelirlerinin yüzde sekseni reklama dayanan Google’ın 2000’lerden sonra değişen pazarlama stratejisiyle de açıklanabilir. Sürekli izlenen e-postalarınızın içeriği kişiye özel reklamların kaynağıdır ve dijital ayak izlerimiz hem kişisel reklamlar hem de platformların daha etkili çalışması için kullanılır. Örneğin Youtube neyi ne kadar izlediğinize ve neleri izlemeyi tercih ettiğinize göre sürekli algoritmasını geliştirir. Tüm videoların dikkatinizi çekmesi imkânsızdır çünkü her gün yaklaşık olarak 72 günde izlenecek içerik platforma yüklenmektedir. Bu yüzden dikkatiniz platformlar için değerli bir madendir. Alper Alemdar’ın platform kapitalizmi üzerine yazısında gösterdiği gibi “Facebook kullanıcılarından topladığı verileri, algoritmaları ile işler ve kullanıcıların bir sonraki tüketim davranışının olasılığını hesaplar. Veri tabanı, algoritmalar, Facebook’un marka değeri gibi faktörler, Facebook’un, kullanıcılarının davranışlarını tahmin ederek elde ettiği reklam gelirlerini, yani teknoloji rantını oluşturur.”[13]

    Şu hâlde, dikkat ekonomisi tüketicilerin dikkatini, kısa vadeli yönelimlerini, bilinç zamanını, karar verme biçimlerini manipüle etmeyi hedefler. Dikkatin sömürülmesi beklentilerimizi karşılamak için değil uyaran ve tepki ilişkisinde yeni beklentiler yaratmak için kullanılır. Fransız filozof Bernard Stiegler arzularımızı endüstrinin nesnelerine yönlendiren bu mekanizmaya itki kapitalizmi ismini verir. Ona göre tüm toplumlar bireylerin dikkatini biçimlendirme araçlarıyla organize olur. Örneğin ilkel toplumlarda ritüeller, Orta Çağda kilise ve çağdaş toplumlarda ise okul bu işlevi görür. Yirminci yüzyılın teknolojik ve endüstriyel inovasyonları ekonomik faaliyetin merkezine yerleştiğinde yurttaşların dikkatini yakalamak ve yönetmek kaçınılmaz hâle gelmiştir. Böylece kilise ve devletin yerine piyasa kamunun dikkatini biçimlendirmede nihai aktör olur.[14]

    Stiegler’e göre dikkat, bireyin geçmişe yönelim ve geleceğe yönelimlerini bir arada tutan şeydir. Ona göre arzu ve ilgimizin kaynağı belleğimizdir ve teknolojik üçüncül bellekler anımsamada neyi tuttuğumuzu ve neyi unuttuğumuzu etkiler. Fransız filozofa göre günümüzün dijital üçüncül bellek biçimleri arzularımızı, beklentilerimizi tektipleştirir.[15] Oysa dikkatimizin ve bilişsel faaliyetlerimizin çeşitliliği toplum için zenginliktir ve kolektif bireyleşme ancak bu çeştililik ile mümkündür. Bireyin kişisel ve kolektif hafızayı kullanarak öğrendikleri ile toplumsal yaşamdaki bireysel ve kolektif geleceğe yönelimleri birbirlerine eklemlenir. Sosyal iletişimin ve sembolik alışverişin teknik dayanaklar tarafından tektipleştirilmesi Arendt’in terimleriyle konuşacak olursak “zihnin yaşamı”nı[16] tehlikeye atar ve birey-ötesileşmenin (transindividuation) önüne geçer.[17] Bireylerin davranışlarını yönlendirebilen bir mekanizma toplumları piyasanın kurallarına göre şekillendirebilir. Oysa felsefi, bilimsel, sanatsal paylaşım herkesin kolektif bireyleşmede aktif rol alarak kendisini bireyselleştirmesine izin veren bir çevrede mümkündür.

    2.İkna Teknolojileri

    Aslında ikna teknikleri Sokrates’in Sofistler ile girdiği tartışmadan beri felsefenin gündemindedir. Gelgelelim, günümüz teknoloji şirketleri zihin manipülasyonu için çok daha sofistike yöntemler kullanmaktadır. Elbette teknoloji şirketlerinin bilişsel önyargılarımızdan yararlanmalarına bireysel olarak engel olabiliriz ama tıpkı dikkat bozukluğu gibi ikna teknolojileri de öncelikle toplumsal bir soruna işaret eder. İkna teknolojileri algoritmaların kolektif dikkatimize zarar verecek şekilde tasarlanmasını ile başlar. Kullanıcıları kendilerine bağlamak isteyen platformlar onlarda açlık ve bağımlılık yaratır. Böylece kullanıcılar tekrar tekrar platforma geri dönmek için tetiklenir.

    İkna teknolojileri öncelikle kitlesel medya imajlarını kullanır. Öyle ki imaj, giderek düşünme ve diyalog işlevini kaybeden ve sadece iletişim aracına dönüşen dil ile rekabet edecek kadar kurucu bir role büründü. Dilin kullanımındaki değişimin arka planında uzun dönemli hafıza kullanımının giderek teknik dayanaklara devredilmesiyle derin düşünce yerine rutin bilişsel işlemlere daha çok eğilim göstermemiz rol oynar. İmajların aşırı üretimi ve dağıtımı bir tür görsel kültür obezitesine yol açar. Fakat kültür bir tüketim nesnesi değildir, aksine tüketildiğinde toksik hâle gelir. Sosyal medyada kanallarında hap hâline getirilmiş bilgilerle hangi kültür ürününü tüketeceğimize dair öneriler zaman kazandırıcı gibi görünmelerine rağmen düşünceyi sürekli ertelemeye neden olur. Bilinç olgular ve olaylar arasındaki bağlamları kuramaz ve yeni imajlara atlar. Oysa bilgi sınıflandırıldığında, düzenlendiğinde, yorumlandığında, eleştirildiğinde ve hepsinden önemlisi bir topluluk tarafından dönüştürüldüğünde işe yarar.

    İmaj ve video tufanı beynimizin dış etkenlere karşı tetikte olma yeteneğini sömürür, beynin kimyasal habercilerini kışkırtarak ödül sistemini manipüle eder ve dijital uyarıcılara karşı refleks cevaplar üretecek alışkanlıklar sergilememize neden olur. İkna teknolojileri bu yüzden beynin işleyişi ve hiper dikkat gibi primitif bilişsel yapısı hakkındaki çalışmalara dayanır. Silikon Vadisi’yle çalışan büyük üniversitelerin, örneğin Stanford Üniversitesi’nin bilişsel bilim, davranışsal psikoloji, enformatik ve sinirbilim gibi disiplinlerden yararlanan Captology Laboratuvarı (Behavior Design Lab) bu konu üzerine çalışmaktadır.[18] Captology terimi bilgisayarların ikna teknolojisi olarak kullanımına işaret etmektedir. Captology insanların tutumlarını ve davranışlarını değiştirmek amacıyla oluşturulan etkileşimli bilgi işlem ürünlerinin (Web’in, yazılımların, uygulamaların vb.) tasarımını, araştırmasını ve program analizini içerir. Platformlar göz takip sistemleri, yüz ve ses tarama sistemleri sayesinde duyuları ve zihni başıboş bırakmaz. Akıllı telefonlar öznenin bakışını 7/24 uyararak kademeli olarak konsantrasyon, hayal gücü ve geleceğe yönelik beklenti biçimlerini aşındırır. Bireyler böylece çalışma, dinlenme, tüketim ve eğlence zamanlarını bir araya getiren tam zamanlı ekonomik aktörler hâline gelir. Ürünlerin tüketimi, kültürel faaliyetler, arkadaşlık ilişkileri ve çalışma tarzları da dahil olmak üzere tüm bireysel edimler bir metaya dönüştürülür, varoluşun her bir anı hesaplanabilir ve paraya çevrilebilir. Dikkat bağlantı zamanı, takipçi sayısı, like sayısı, yorum sayısı, paylaşım sıklığı, tıklama sayısı, kaydırma zamanı gibi göstergelerle nicelikselleştirilip ölçülür. Sayıların davranışları ölçtüğü dikkat ekonomisinin merkezinde veri ekonomisi bulunur.

    Diğer yandan, dijital imajları sunan ekranlar artık sadece görsel temsilin aracılığını yapmaz, algıyı, arzuyu, imgelemeyi oyunlaştırma (gamification) yöntemleriyle yönlendirir. Her türlü içerik ya da reklam bireysel olarak kullanıcıları hedefleyebilir onları belli standartlarla hareket etmeye yönlendirebilir. Kullanıcılardan toplanan büyük miktarda veri bilincin karar verici yetisini kısa devreye uğratarak doğrudan itkiler üzerinden işler. Bu anlamda bakışa nüfuz eden, onu yönlendiren ve eğiten imajlardan söz edebiliriz. İkna teknolojileri bireyin kendini içinde bulduğu nötr çevreler değildir, aksine kullanıcıların gündelik davranışlarını koşullandıran mental ve sosyal ekolojilerini şekillendiren araçlardır. Sinirbilimci Michel Desmurget’nin ekranların çocukların gelişimini nasıl etkilediğini araştırdığı önemli çalışması anımsama ve dikkat gibi zihinsel kapasitelerin geri dönüşsüz yitimine işaret etmektedir.[19] Tüm bunlara yakında daha da gelişecek olan yapay zekanın metinden video üreten tasarımlarının dikkatimiz üzerine etkilerini de düşünmeliyiz.

    Dikkat ekonomisiyle ortaya çıkan bilişsel kaybın nedenlerinden biri de ekranlara bağımlılıktır. İnsan elbette bağımlılıkları yoluyla çevresiyle ilişki kurup yaratıcı işler yapabilir. Örneğin bir ressam imajlara, bir müzisyen ise seslere bağımlıdır. Dijital teknolojide sorun bağımlılığın tarzıyla ilgilidir. Platformların bağımlılığı en üst seviyeye çıkarmak için kullandığı “sonsuz kaydırma” (infinite scrolling) gibi tasarımlar ve davranış analizleriyle üretilen içerikler, kişiye özel reklamlar ticari araçların nasıl değiştiğini gösterir. Tasarımcı Aza Raskin’in icadı olan sonsuz kaydırma belli bir dijital platformda ekranın dibine ulaştığınızda yeni içeriklerin otomatik olarak sürekli yüklenmesini sağlar. Böylece bilincin yeni içerikleri takip edip etmeme kararı beklenmeden itkiler yakalanır. Kendi tasarladığı sonsuz kaydırma fikrini tehlikeli bulan ve teknolojik tasarımların etik kullanımı için Center for Humane Technology isimli bir kuruluşla girişimlerde bulunan Aza Raskin’e göre Facebook, Instagram ve diğerleri bağımlılık yaratan sonsuz kaydırmayı kapatabilir ve kullanıcıların bilinçli kararlar vermesini teşvik edebilir.[20] Aslında platformların amacı dijital teknolojinin otomatizmiyle hâlihazırda doğal akışında işleyen beynin otomatizmini aynı çizgide buluşturup kararları etkilemektir. Karar vermek sadece öncüllerden sonuçlara varmak değil problem çözmek için öngörülemez olanı ortaya koymaktır. Fakat otomatikleşme karar verme süreçlerini tüketici dürtülerinde olduğu gibi seçenekler arasında kısa vadede seçim yapmaya zorlar. Bu aklın zamansal genişlemeye ihtiyacı olan karar verici işlevini kısa devreye uğratır. Oysa akılcı kararlar uzun vadeli bir perspektif gerektirir. Karar vermek için sembolik ve teknolojik ortamımızdan geriye bir adım atıp ona mesafe almak ve olup biteni rasyonel kriterlerden itibaren yorumlamak gerekir. Kararların otomatizasyonuna neden olan standartlaşma ve tekbiçimcilik bilişsel bir bozuluşa götürür. Gözetim kapitalizmi içinde toplumsal sistemler teknik devrimlere ayak uyduramadığında, teknik sistemler ortaya çıkan yasal boşluktan yararlanarak meşruiyetlerini oldu bittiye getirerek geri dönülmesi güç durumlar yaratırlar. Dolayısıyla hangi hakla sorusunun ya da gerekçelendirmenin yapılmadan amaca ulaşmada kullanılan yolun gerekçe olarak sunulduğu durumlar içinde bulunduğumuz teknolojik dönemin özelliğidir. Elbette bunu otoriter yönetimlerin yapacağı gibi içerikleri kısıtlayarak yapamayız. Aksine bu teknolojik altyapının arkasındaki epistemolojik ilkeleri sorgulamalıyız.

    Sonuç

    Peki dijital ikna teknolojilerin toksik etkileriyle nasıl başa çıkacağız? Yeni teknolojilerin bellek ve dikkat üzerinde nasıl bir etkisi var? Dijital teknolojilere dayanan dikkatin ve belleğin iyileştirici, özen gösterici potansiyeli nasıl açığa çıkarılır? Bernard Stiegler’in Web hermeneutiği ve katkı ekonomisi ismini verdiği çalışmaları bu soruların ürünüdür.[21] Katkı teknolojileri bilginin gerçek zamanlı olarak iletilmesine, bireysel dikkatin yakalanmasına ve sömürülmesine dayanmayan, aksine akran gruplarının oluşmasını, kolektif bilginin paylaşılmasını ve tartışma ve müzakere pratiğini mümkün kılan dijital teknolojileri ifade eder. Web hermeneutiği hem algoritmaların istatistiksel hesaplamalarına hem de bireysel ifadelere ve yorumlara yer veren işlevlere ve arayüzlere atıfta bulunur. Örneğin Youtube gibi platformlar dikkati ve ilgiyi esirleştiren videolarla dolu olduğu gibi, aynı platform nesiller arası deneyim aktarımının, beceri bilgisinin ve yaşam bilgisinin kamusallaşabileceği bir ortam hâline gelebilir. Bunun yanında web siteleri büyük ölçüde sadece okunmaya açıktır. Oysa ki okunabilir olmanın yanında kompozisyonu tamamlayacak şekilde yazılabilir olmaları mümkündür. Şunu unutmamak gerekir ki, Hiper Metin İşaretleme Dili’nin (html) kökeninde sadece pasif bir okuma değil aynı zamanda dahil olma yani yazı da bulunur. Benzer bir şekilde teknik nesnelerin analitik işlevlerinin yanında bu işlevi tamamlayacak sentetik işlevlerinin de bulunması teknolojinin farmakolojik niteliğine yansıtabilir. Bilgi üretimi ve paylaşımı açısından kökeninde kolektif aklın mayası olarak tezahür eden dijital teknolojinin bugün geldiği aşamada ortaya çıkardığı krize çare olacak potansiyele sahiptir zira tekniğin farmakolojik yapısı nedeniyle sorun, çözümüyle, kriz de kararla gelir.

    Toplum olarak bu teknolojilerden vazgeçmeyeceğiz ama dikkatimizi geri kazanmak için mevcut tasarımlara alternatif tasarımları talep edeceğiz. Yves Citton’un ifade ettiği gibi dikkat ekonomisi yerine dikkat ekolojisine odaklanmalıyız. Dikkati daha antropolojik bir çerçevede düşünürsek onu yakalanması, bulunması gereken bir meta olarak değil toplumsal ve ekolojik çevremizle kurduğumuz ilişkiyi zenginleştiren bir yeti olarak görmek gerekir.[22] Akıllı telefonlarımız, internet sitelerimiz ve uygulamalarımız dikkatimizi koruyacak ve onu kesintiye uğratmayacak şekilde tasarlanabilir. Elimizde böyle bir fırsat varken bunu talep etmek doğal hakkımız.

    [1] Michel Desmurget, La Fabrique du Crétin Digital, Seuil, 2019, s. 321.

    [2] Michael Goldhaber, “The attention economy and the net”, First Monday, 2(4), 1997.

    [3] Georg Franck , Ökonomie der Aufmerksamkeit : Ein Entwurf, Munich, Carl

    Hanser, 1998.

    [4] Yves Citton, L’économie de l’attention nouvel horizon du capitalisme ?, Paris, La Découverte, 2014.

    [5] Katherine N. Hayles, “Hyper and Deep Attention: The Generational Divide in Cognitive Modes” Profession, 2007, s. 188.

    [6] Maurice Merleau-Ponty, Algının Fenomenolojisi, İthaki, 2016, s. 59.

    [7] Bireyleşme kavramı için bkz. Gilbert Simondon, L’individuation psychique et collective, Paris, Aubier, 1989.

    [8] Bu konuda ARTE kanalında yayınlanan şu belgesel izlenebilir: https://www.arte.tv/en/videos/RC-017841/dopamine/

    [9] Gabriel Tarde, Psychologie économique, t. 1, Paris, Alcan, 1902, s. 92.

    [10] Herbert Simon, “Designing organizations for an information-rich world”,Computers, communications, and the public interest, Johns Hopkins Press, Baltimore, 1971.

    [11] Anne Alombert, „De l’« ère post-média » à l’« ère post-vérité », et au-delà ? Des « technologies persuasives » aux « technologies contributives »“, 20 mayıs 2023, Cahiers Costech, numéro 6, s. 10.

    [12] Netflix’in yöneticilerinden Reed Hasting’in ünlü sözünü hatırlayalım: “Tek rakibimiz uyku zamanı”.

    [13] Alper Alemdar, Platform Kapitalizminde Tekelleşme ve Teknoloji, Evrensel, 10 Ocak 2022.

    [14] Bernard Stiegler, “Le numérique empêche-t-il de penser ?”, Revue Esprit, Ocak 2024, s. 75.

    [15] Detaylı bir analiz için Bkz. Emre Şan, “Fenomenoloji ve Teknoloji Felsefesi”, Sabah Ülkesi 78/2024.

    [16] Hannah Arendt, Zihnin Yaşamı, İstanbul, İletişim, 2018.

    [17] Bernard Stiegler, Ars Industrialis. Réenchanter le Monde, La Valeur Esprit Contre le Populisme Industriel, Paris, Flammarion, 2006, s. 41.

    [18] B. J. Fogg, Persuasive Technology : Using Computers to Change What We Think and Do, Morgan Kaufmann, 2002.

    [19] Michel Desmurget, La fabrique du crétin digital, Paris, Seuil, 2019.

    [20] Johann  Hari, Çalınan Dikkat, Metis, 2023, s. 161.

    [21] Bernard Stiegler, La société automatique, Paris, Fayard, 2015 ; Bernard Stiegler, Bifurquer, Paris, Les liens qui libèrent, 2020.

    [22] Yves Citton, Pour une écologie de l’attention, Paris, Seuil, 2014, s. 16.