DELEUZE’DE OLAY VE ZAMAN

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • James R. Williams*

    Taş basamak nemli ve rahatsız. Her iki yanımıza oturmaya geliyorlar. Gözlerinde göz yaşartıcı gazdan kalıntılar; ikisi de ağlıyor. Burun delikleriniz yanıyor. Meydandan yükselen çığlıklar ve kalkan darbeleri duyulabiliyor. Bu gerçekleşen nasıl bir olay?

    Oldukça aşınmış bu taş basamak pek çok çağ gördü ve daha fazlasını görecek. Bazıları korkunç, diğerleri neşeli çağlar. Özgürlükten nasibini almış veya terörden beli bükülmüş çağlar. Bedenler, duygular, diller ve fikirler burada buluşmuş. Şimdi korku ve zehirli gazlarla lekelenmiş. Tüm bu akış nasıl tek bir olaya dönüşebilir?

    Gilles Deleuze; Leibniz ve Whitehead’den ilham aldığı Kıvrım: Leibniz ve Olay (1988) adlı kitabının 6. bölümünde bu sorulara yeni yanıtlar arar. Proust’un narin ve olağanüstü hassas dizeleri ve “küçük bir cümlenin” müzik enstrümanları aracılığıyla yankılanması üzerine düşünen Deleuze’ün yanıtı, onun olay felsefesinin en güzel örneklerinden birini oluşturur:

    “Bu akşam konser var. Olay bu. Ses titreşimleri, armoniler ya da alt katmanlarıyla uzaya yayılıyor. Yükseklik, yoğunluk ve tını gibi içsel özelliklere sahipler. Enstrümanlar veya insan sesleri yalnızca bu tınıları yansıtmıyor; her ses kaynağı kendi sesini ve böylece diğerlerini de algılıyor. Bu algılar aktif, birbirini ifade ediyor veya birbirini algılayan kavrayışlara dönüşüyor.” (The Fold/Le pli, s. 81/109)

    Bir olayı genellikle uzay ve zamanda konumlanan ve farklı izleyiciler tarafından deneyimlenen bir etkinlik olarak düşünürüz. Örneğin: 6 Mart 1957’deki konuşmayı dinlediniz mi? Bu tür olaylar belirsiz olabilir. Yaşananlarla ilgili çözümsüz anlaşmazlıklar olabilir. Ama bir şey meydana gelmiştir ve bunu haricî olarak kapalı bir alan ve sınırlı bir zaman içinde çerçeveleyebiliriz.

    Deleuze, bu sıradan görüşü reddeder ve onun yerine sonsuzca genişleyen ve birbirine kenetlenen süreçler fikrini ortaya koyar. Bunlar, uzay ve zamanda yankılanan konser sesleridir. Farklı alanlarda yankılanırlar: Yoğunluk ve tını; ten ve ahşap; kelimeler ve fikirler. Farklı aktivitelerle (şarkı söylemek, keman çalmak) ifade edilirler.

    Müzik bir örnektir. Gaz kokusu, çürümüş şehir sokaklarının rutubeti ve bir özgürlük fikri de madde, dil ve bedenler aracılığıyla süreçler hâlinde yayılır. Yine de müzik örneği önemlidir, çünkü özgür cazın vahşi arka planındaki tanıdık bir melodinin kırılgan bir doğaçlaması gibi, altta yatan bir kaostan ortaya çıkan olayın –her an yeniden kaos tarafından yutulmaya hazır– birden çok katmanının uyumunu ve uyumsuzluğunu yakalar.

    Deleuze için sadece birçok olay yoktur, her bir olay çoktur, çokludur. Bir ya da birkaçını değil, tüm süreçleri, sonsuz küçükten en büyüğe tüm uzay-zamana ve tüm ölçeklere yayılan yaratıcı bir müdahaleyle değiştirerek kaosa tutarlılık kazandırırlar.

    Sıradan olaylar ile Deleuzecü olaylar arasındaki karşıtlığı biçimsel olarak düşünebiliriz. Sıradan olayın duygusu, farklı izleyiciler için bir ekrandaki değişiklik gibidir: Bir ışıma kaynağı ve onun alım noktaları vardır. Şunu gördün mü? Deleuzecü olay ise kendisi de sonsuz sayıda dalgaya yakalanmış yaratıcı bir edim tarafından başlatılan, her şeyin içinden geçen bir dalgadır: Birden çok dalgalı yüzey katmanı vardır. Dalgalarınızı nasıl sürüyorsunuz?

    Böylece arkadaşlarınızı teselli ederken ya da düzen için güç kullanmanın gerekmediği bir şehirde bulunan, korku ve acı seslerinden arınmış bir ev çizdiğinizde; sözleriniz, yeni ve farklı süreçler dizisine katılarak tüm zaman ve mekânı soğurur ve ona yanıt verir.

    Olaylar her zaman etkinlikle, kaotik bir girdaba yaratıcı bir tepkiyle ilgilidir. Yalnızca edilgenlikle ilgili olamazlar, çünkü yalnızca alımlama hiçbir şeyi değiştirmez. Bu, olayların her zaman daha iyiye veya daha kötüye doğru değişme potansiyeline sahip olduğu anlamına gelir. Hiçbir şey yazılı değildir.

    Her şey yeniden yazılmalıdır. Martin Luther King’in 6 Mart 1957’de, Gana’nın Bağımsızlık Günü olayını uzay ve zamana yayılan bir özgürleşme nakaratına yükseltirken yaptığı gibi: “Ruhta özgürlük için haykıran bir şey var.”[1]

    Deleuze her zaman, ortaya çıkan kalıpların kaotik bir şekilde oluşturulduğu ve bozulduğu süreç çiftlerini birbirine bağlar. Her yaratıcı eylem, bir dizi sürece uyum getirir, ancak buna kaçınılmaz olarak yeni uyumsuzluk biçimleri eşlik eder. Deleuze’ün barok olay dalgaları çalkantılıdır. Bunlardaki ilerleme, özelden genele ve yukarı doğru evrensele yükselen sarmallar hâlinde değil, yerelden bütüne ve tekrar yerele döngüler hâlindedir. O bir idealist değildir.

    Martin Luther King, Montgomery Otobüs Boykotu sonrasında yaşananlardan dersler çıkararak Gana için şunu söylüyor: “Özgürlüğe giden yol zor, meşakkatli bir yoldur. Her zaman geçici aksiliklere yol açar.” Yine de, King gibi, Deleuze de, olayların doğasında var olan talihsizliği umutsuzluk veya nihilizm nedeni olarak almaz, çünkü özgür yaratıcı eylemler için gerekli olan duygular, yoğunluklar ve fikirler kalır ve bunlar tekrarlanırken, belirli olumsuz gerçekler tekrarlanamaz. Ruhlar, göçtükten sonra bile yine özgürlüğü özler.

    Olayların yapısı yaratıcı eylem gerektirir. Whitehead’in ardından Deleuze’ün vardığı sonuca göre, bir olayın farklı yankı uyandırması için yenilik gereklidir. Kendimize tekrar tekrar “nasıl”, “nerede”, “kim”, “hangi” diye sormaktan başka çaremiz yok. Bu sorulara bulduğumuz cevaplar ebedî olarak değil, ama her zaman için başkalarının eylemlerinin yaşayan işaretleri olacaktır.

    Bu, talepkâr bir olay felsefesidir, ama aynı zamanda, yapabileceğimiz bireysel yoğunlaşmalar ve jestlerle başka dünyalara katılmamızı buyuran olumlayıcı bir felsefedir. Uyum ve uyumsuzluk arasındaki sınırda hangi geçici çözümleri bulursak bulalım, bireysel eylemlerimiz kolektif olmaktan kaçınamaz.

    Bu olay felsefesine göre nasıl davranmalıyız? Leibniz, Whitehead ve barok üzerine çalışmasından yaklaşık yirmi yıl önce Deleuze, Stoacılar üzerine yazdığı Anlamın Mantığı adlı kitabında bazı ipuçları verir. Olay felsefesinin bir habercisi olarak, kitap ayrı bölümlere değil, birbirine bağlı dizilere bölünmüştür.

    Kitabın yirmi birinci dizisinin başlığı “Olay Hakkında”dır. Mesele şudur ki, şiddetli yaralara karşı başkaldırı, yalnızca olaya layık olmak için hareket eden dünyanın özgür vatandaşları için gerçek bir kaygıdır. Özgürlük her şeyden önce küskünlükten kurtulmaktır. Özgür vatandaşlar, üzerlerine bindirilen sistematik şiddeti tekrarlamamaya çalışır. Olaya yakışır bir eylem, yaraları sararak ve onları olumlu işaretlere dönüştürerek onu yeniden sahneler.

    Sömürgeciliğe, köleliğe ve ırkçılığa karşı konuşan Martin Luther King, özgürleşmiş Gana, parlamento sistemine geçerken böyle bir karşı eylemin somut bir örneğini verir: “O gece beni her şeyden çok etkileyen şey, Nkrumah ve onunla birlikte hapiste olan diğer bakanların içeriye, taçlar ve kraliyet giysileriyle değil, hapishanede kaldıkları aylar boyunca taşıdıkları hapishane kepleri ve ceketleriyle gelmeleriydi.”[2]

    Deleuze’ün olayın “karşı-gerçekleşmesi” derken kastettiği şey, baskıyı zikrederken, bir kötü güçten ona benzer bir başkasına hızlı ve küskün bir dönüşe direnmenin özgür yaratıcı eylemidir. Yara inkâr edilemez ama olumlu bir şeye dönüştürülebilir. Bir zamanlar tutsaktık, şimdi tutsaklığımızı hatırlamakta özgürüz ve tüm insanlık için yeni baskı biçimlerine direnmede olaya layık olmaya çalışıyoruz.

    Olay, Nkrumah’ın hapsedilmişliğin işaretlerini taşıyarak meclis salonuna girmesinden ibaret değil. Konserde olduğu gibi, olay, Martin Luther King’in Montgomery için yaptığı konuşma ve diğerlerinin onun özgürlük çağrısını intikamcı şiddet ve küskün kurumlar olmadan kabul etme biçimleri gibi, eylemin diğer yaratıcı eylemlerde geniş çapta yankılanmasıdır.

    Gizemli bir deneme ve çığır açan metafizikten oluşan ikili magnum opus’u Anlamın Mantığı and Fark ve Tekrar’da, Deleuze bu olayları olağanüstü yaratıcı ve devrimci bir zaman felsefesi aracılığıyla düşünür. Olay, iyi düzenlenmiş nedensel zincirler içinde geçmişten bugüne ve ileriye doğru geleceğe doğru gelişmez. Bunun yerine, gelecek, geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki süreçler olarak tanımlanan karmaşık –barok– bir zamansal kapsamı vardır.

    Deleuze’ün zaman felsefesi, olay felsefesiyle birleşerek böyle bir olay felsefesine neden ikna olmamız gerektiği sorusuna daha büyük bir kesinlik ve daha güçlü bir yanıt verir. Olayın uzay ve zamana yayılması fikri, her seferinde bir zamandan diğerine bir damga formuna göre dönüşen süreçler olarak anlaşılmalıdır.

    Mesela geçmiş, şimdinin geçip gitmesiyle onun yerini alır. Bu nedenle, herhangi bir olayı anlamak için, onun şimdiki zamanının nasıl geçirildiğine, nasıl demode, etkisiz, bir kayıt meselesi hâline geldiğine ve neden gerçek yaratıcılık olmadığına bakmalıyız. Gana, Afrika ve dünya için Martin Luther King bunu “eski parlamentonun geçip gidişi” olarak yorumluyor:

    “‘Artık bir İngiliz kolonisi değiliz, özgür, egemen bir halkız’ diyen geniş insan kalabalığının her yerinde gözyaşları gördük. Orada durup pek çok şey düşündüm. Öğrenmeden önce ağlamaya başladım. Sevinçten ağlıyordum. Ve bu insanların bu an için daha önce yaşadıkları tüm mücadeleleri, tüm acıları ve tüm ıstırapları biliyordum.”[3]

    Tüm bu süreçler birbirine bağlıdır. Geçip gitmede, şimdiki zamanın geçmişten dizileri alıp dönüştürmesi, yanlışları gelecekteki öngörülere dönüştürerek geçmişe yoğunlaşması da vardır: Şimdiki zamanın, Nkrumah’ın, Martin Luther King tarafından alıntılanan özgürlük ve egemenliğin geleceğine ilişkin sözlerinde olduğu gibi, şimdinin geleceğe bir ivme kazandırarak ona karşı sorumluluğu üstlenme şeklidir bu.

    Bir olayın neden diğerlerini dönüştürdüğünü, bir olayın neden sınırlandırılmadığını, bunun yerine olmuş ve olacak olan her şeyle temas hâlinde olduğunu sorarsak, bunun yanıtı zamanların birbirini ve kendilerini dönüştürme biçimlerinde bulunabilir. Geçmiş, şimdiye kadar olan her şeyi ortak bir geçip gitmeye akıtarak kendini ele alır. Şimdiki zaman geçtikçe, sadece geçip gitme olarak anlaşılan geçmişe tümüyle geçer.

    Geçip gitme, sabit bir biçimde, sadece bir kayıt meselesi olarak anlaşılmamalıdır. Tam tersi: Geçip gitmenin kendisi, geçmiş her şeyde tam bir değişim kargaşası yaratır. Deleuze, tüm geçmişin bu geçişini “saf geçmiş” olarak adlandırır. Onu anlayabilir ve daha da önemlisi, şimdiki olaydan hiçbir geçmişi dışlayamayacağımızı kavrayarak olaylara tepkimizi buna göre devreye sokabiliriz. Tüm geçmişin yükü altındayız ama bu bir değişim girdabı gibidir. Yine de bir umutsuzluk yükü değildir.

    Mesele şu ki, tüm geçmiş, geçmiş olarak olayda, farklı bir şekilde geçmeye devam eder. Bu nedenle, zorbaların ve sahtekâr tarihçilerin her zaman iddia ettiği gibi boyun eğilmesi gereken, yeniden düzenlenemeyen ve böylece despotik bir ağırlık kazanan bir şey değil, farklı ve daha iyi hâle getirilecek bir şey olarak yeniden yapılandırılabilecek birşeydir. Hiçbir şey yazılı değildir.

    Tüm bu zamansal süreçler birbirine bağlıyken, Deleuze geleceğin geçmişi, bugünü ve kendisini dönüştürdüğü süreçlere ayrıcalık tanır. Gelecek, geçmiş için kadere gerekli bir dönüşüm ekler. Gelecek sayesinde, içine doğmuş gibi göründüğümüz bir olay, yeniden oynayabileceğimiz, direnebileceğimiz ve tersine çevirebileceğimiz bir role dönüşür. Bunu olaylarda iyi biliriz, yani kaderimizi bir hapishane olarak değil, özgür olma olanağı olarak ama yine de kaderimizde yazıldığımız kişi olarak kavradığımızda. Kader, yeniden şekillenmek için oradadır.

    Gelecek, şimdiki zamanda bir kesinti yaratır, Deleuze buna duraklama der. Her şimdi, saf bir özgürlük anıdır; bir şeyin –her şeyin değil– başka her şeyin farklı hâle gelmesi için bir çatlak olabileceği zamansal bir kırılmadır. Buradaki mesele, her olayda, duraklamanın nerede, ne zaman ve kim tarafından uygulanabileceğine, olayların akışını kesebileceğimiz ve yeniliklere yanıt verebileceğimize dair bir sanat olduğudur.

    Gelecek kendini ele alırken her şeyi siler. Olayları, dünyanın sürekli olarak geçmişten gelen şeylerle doldurulması olarak anlamak yerine, geleceği, her şeyi değiştiren bir yenilik potansiyelinin ebedî dönüşü olarak anlamak gerekir. Proust’ta bu, Vinteuil’ün sonatından “küçük bir cümle”nin tekrarı olabilir. Deleuze için bu, Nietzsche’den alınan radikal ve olumlayıcı nakarattır, “yalnızca fark geri döner, asla aynısı olmaz.”

    Bizimki gibi yozlaşmış çağlar, insanlığın kendisi de dahil olmak üzere her şeyin daha önce ve daha iyi yapıldığı için hiçbir şeyin yeni olamayacağına dair titrek ve yıpratıcı bir kesinliğe sahip. Buna karşı Deleuze, mezarlıkların doldurulması ve geçmişin kaydedilmesi olarak ölüm fikrinin, onları bir olay olarak anılmaya ve farklı bir şekilde geri getirilerek kutsanmaya değer kılan yaşamla değil, yalnızca şeylerin kimliğiyle, aynılığıyla ilgili olduğunu öğretir: “… Olaydan soyut bir çizgi çekmek, sadece konturunu ve ihtişamını korumak: olayları yeniden canlandırmak, bir karşı-gerçekleştirmedir.” (Logique du sens, s. 176)

    Deleuze’ün olayı, zamanın dönüşümü olarak yeniden tanımlamasından hangi sonuçları çıkarabiliriz? İlk olarak, tüm olaylar zamanda ileriye ve geriye doğru devam eden değişikliklerle bağlantılıdır. İkinci olarak, bu dönüşümler şimdiki zamana müdahalelerin sonucudur. Bu edimler aktif ve pasiftir: Değişiklikler yaparlar ama aynı zamanda bunlara maruz kalırlar. Üçüncüsü, olayların tek bir sırası yoktur; farklı bireylere ve onların eylemlerine göre farklı bakış açıları sunan çok sayıda olay vardır. Dördüncüsü, bu çokluğun kendisi, zamanın farklı versiyonlarının bir bağlantısıdır. Bunlar etkileşim içindedir ancak tek bir indirgemeci kavrayışa indirgenemez. Beşincisi, bu olayların ve zamanın olumlayıcı bir versiyonudur. Kaçınılmazlık fikrine ve herkes için geçerli yerleşik doğrulara karşı değişim ve farklılık potansiyelini onaylar.

    Son olarak, her olay kolektif ve bireyseldir; hiçbirinin yalnızca insan benlikleri veya gruplarıyla tanımlanmaması gerekir; hayvanlar, bitkiler ve kayalar da bireyler ve topluluklardır. Bir olayı farklı bir şekilde onaylama konusunda asla yalnız değiliz, ancak her onaylama yalnızca bireysel takdirler ve kolektif olarak birlikte yankılanan çabalar aracılığıyla gerçekleşir.

     

    *Onursal Profesör, Deakin Üniversitesi, Felsefe Bölümü.

     

    [1] https://speakola.com/political/martin-luther-king-jr-birth-of-a-new-city-ghana-nkrumah-1957

    [2] https://speakola.com/political/martin-luther-king-jr-birth-of-a-new-city-ghana-nkrumah-1957

    [3] https://speakola.com/political/martin-luther-king-jr-birth-of-a-new-city-ghana-nkrumah-1957