ARİSTOTELES’İN İSKENDER’E MEKTUBU

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Adem Beyaz*

     

    Yazılı mektupların tarihçesi çok eski çağlara dayanır, elimize geçen en eski mektuplardan biri Sümer dilinde çivi yazısıyla yazılmış bir kil tablettir ve yaklaşık İ.Ö. 2100-2016 arasında bir zamana tarihlendirilir. Bu dönemde yazılmış kil tabletlerin büyük bir kısmını siyasi meseleleri, ticari kayıtları içeren mektuplar ve ayrıca şahsi mektuplar içerir. Ancak Eski Yunan toplumunda mektubun eski çağlara göre daha farklı bir işlevinin olduğunu görürüz. Çünkü gerçek anlamda mektup kavramı ve mektubun yaygın kullanımı yoktu. Εski Yunancada, önceleri “mesaj, buyruk, görevlendirme” anlamına gelen, sonradan ise bunların yazıya dökülmüş biçimi olan “mektup” anlamını da kazanan “epistole” sözcüğü Homeros’un destanlarında geçmez. Homeros’ta mektuba yalnızca bir kez “katlanan tablet” olarak değinilmiştir [İlyada, 6.169]. Çünkü sözlü kültür geleneğinin esas alındığı bu dönemi her açıdan aydınlatan Homeros eserlerinde kralların, kahramanların, askerlerin ve toplumdan her insanın kendi aralarındaki iletişimi bir ulak aracılığıyla yaptığı görülür. Tanrıların da bazı durumlarda insan kılığına girip öğütlerini veya mesajlarını insanlara sözlü olarak bizzat kendilerinin aktarmasına karşın, genelde mesajlarını haberci tanrılar olan Hermes ve İris ile iletirler. M.Ö. 8-6. yüzyıllar arasında yaşamış Yunanca konuşan toplumlardan günümüze hiç mektup kalmamasına, kalan yazılı bazı yapıtlarda da mektuptan hiç söz edilmemesine rağmen, elbette bu toplumun mektup yoluyla iletişim kurmadıklarını düşünmek doğru olmaz. Sözlü kültürden yazılı kültüre geçişin başlamasıyla beraber bazı antik kaynaklarda mektuptan söz edildiğini görüyoruz. Örneğin, Herodotos (M.Ö. 5. yüzyıl) Historiai adlı eserinde Mısırlı Amasis ile Polykrates’in birbirlerine yazdıkları karşılıklı mektuba değinir.

    Günümüze ulaşan mektupların büyük bir kısmı, Hellenistik çağda ve sonrasında yazılmış mektupların kopyalarıdır; bu mektupların içerik özelliklerine baktığımızda, ticaret ile ilgili, sosyal, ekonomik şahsi meseleler gibi çeşitli konuları ele alsa da daha çok bilimsel alanda bilgi alışverişini sağlamak için yazıldığı görülür. Örneğin, matematik, geometri, fizik, mekanik gibi bilim alanlarındaki düşünce ve buluşlarıyla ün salmış, M.Ö. 287-212 tarihleri arası yaşamış Syrakusailı Arkhimedes’in mektuplarında, Kyreneli Eratosthenes’e (M.Ö. 275-194) bilgi alışverişi için yazdığı ifade edilir. Bu mektuplar günümüze ulaşmamış ama birkaç Romalı ve Yunan yazarın eserlerinde değinmeleri sayesinde bu mektuplar hakkında fikir sahibi olmaktayız.[1] Eski Yunanda bilgi paylaşımı içeren mektupların yanı sıra çok fazla taklit ve uydurma mektup da vardır. Bu tür mektuplar, içerikleri, sanatsal yapıları ve atfedilen ya da farz edilen yazarlarının ünü sayesinde geniş bir insan toplumunun ilgisini çekerek günümüze dek gelebilmişlerdir. Gerçeklerine benzer görünen kasıtlı mektup taklitleri örneğin Aristoteles’in, İsokrates’in, Demosthenes’in, Platon’un üslubunu, sözcük dağarcığını, teknik özelliklerini, ilgilendiği konuları, düşüncelerini taklit ederek yazılanlar, genellikle M.Ö. 1. ve 2. yüzyıllara aittir. Bu ünlü şahsiyetlerin eserleri içine karıştırılan bu mektupların bir kısmı o kadar ustaca taklit edilmiştir ki bunların yukarıda bahsi geçen ünlü tarihî şahsiyetler tarafından yazılıp yazılmadığı hâlen tartışma konusudur. M.Ö. 4. yüzyıldan kalma, muhtemelen Büyük İskender’in ölümünden hemen sonra güzel söz söyleme sanatı üzerine yazılmış̧, çoğu araştırmacıya göre Büyük İskender’in hocası Aristoteles’e, kimilerince de Büyük İskender’in diğer hocası olan Lampsakoslu Anaksimenes’e atfedilen Rhetorica ad Alexandrum adlı teknik bilgiler içeren kitabın başında da Büyük İskender’e hitaben yazılmış ve yapıtı ona adayan bir mektup bulunmaktadır. Ancak Aristoteles’in eser adlarını derleyen Diogenes Laertius’un kataloğunda filozofun on bir mektubundan söz edilmekte olup bunlardan sadece birinin Büyük İskender’e yazıldığı belirtilir. Yaşlılığı sebebiyle Büyük İskender’in seferlerinde yanında olamayan Aristoteles bu mektuplarda İskender’den gördüğü yeni yerler hakkında siyasi, sosyal ve kültürel bilgileri, fethettiği topraklarda ele geçirdiği kitap ve yazıları, farklı hayvan ve bitki türlerinden örnekler göndermesini istediğini görüyoruz. Büyük İskender bir mektubunda Aristoteles’e şöyle yazar: “…Burada garip bir orman ve tuhaf, alışılmadık bir meyvesi olan Anaphanda adında bir ağaç bulduk. Bunlar elma gibiydi ama kavun büyüklüğündeydi. Ormanda ayrıca Phytoi adı verilen, 24 arşın boyunda, boyunları yarım arşın uzunluğunda ve aynı eşitlikte uzun ayakları olan büyük insanlar da vardı. Ön kolları ve elleri testere gibiydi…” Bu ve bu benzer birçok örnekten de anlaşılacağı üzere bu mektupların Aristoteles’in felsefesini geliştirmesine, bir bütünlük sağlamasına ve doğa gözlemleriyle düşüncelerine katkı sağlamasında büyük bir rolü vardır.

    Aristoteles’in yazdığı düşünülen mektuplar, yalnızca retorik sanatına dair bilgiler değil, aynı zamanda Büyük İskender’e siyaset meydanında başarılı olmasını sağlayacak ahlaki ve siyasi öğütler de içerir. Aşağıdaki mektup bunun en güzel örneklerinden biridir:

     

    Aristoteles’ten İskender’e: Başarılar!

    [1] Siyasi konuşmalar yazmanın yöntemlerini açıklamamı tartışmak için bize çok ama çok sayıda elçi gönderdiğini bana yazmıştın. Geçen bu süre zarfında tembelliğimden değil, senin için bu konularla ilgilenen herhangi birinin yazdığından daha ayrıntılı yazmaya çalıştığım için erteledim.

    [2] Aslında benim düşüncem şuydu: En göz alıcı giysilere sahip olmayı ciddiye aldığın gibi, konuşmada da en saygın yeteneği elde etmeye çalışmalısın. Düşünceli bir ruha sahip olmak, vücudunu iyi giyimli görmekten çok daha nahif ve daha asildir.

    [3] Aslında eylemde ilk sırayı alan kişinin söylemde sıradan insanların gerisinde kalması garip olurdu; çünkü demokratik yönetimde kamusal işlerle ilgili tüm meseleler yasalara göre yapılırken, bir kralın yönetimi altındakilerin dayanağının konuşma olduğu bilinir.

    [4] Dolayısıyla, nasıl ki kamu yasasının bağımsız şehirleri en iyi olana göre yönlendirmesi bir gelenek hâline gelmişse, senin konuşman da krallığına tabi olan şehirlere rehberlik edebilir. Çünkü basitçe ifade etmek gerekirse, yasa bir şehrin ortak kararına göre tanımlanan ve her şeyin nasıl yapılması gerektiğini ortaya koyan bir konuşmadır.

    [5] Ayrıca, şu meselenin senin için açık olmadığını biliyorum, konuşmayı kullananları ve her şeyi onunla yapmayı seçenleri iyi ve asil olarak övüyoruz, ancak konuşmadan her şeyi yapanlardan ise kaba ve vahşi oldukları için nefret ediyoruz.

    [6] Akıl yoluyla, kötüleri kötülüklerini gösterdiklerinde cezalandırmayı ve iyiliklerini ortaya koyan iyileri ise alkışlamayı âdet edindik. Bu şekilde, gelecekteki kötülüklere karşı savunmayı ve mevcut iyiliklerden zevk almayı da keşfettik. Ayrıca bu sayede karşılaşacağımız zorluklardan kaçındık ve daha önce sahip olmadığımız faydalar sağladık. Çünkü acısız bir yaşam nasıl tercih ediliyorsa, akılla konuşmak da o kadar değerlidir.

    [7] İnsanların büyük bir kısmının davranışlarını ya yasalara ya da senin yaşamına ve konuşmana göre düzenlediğini bilmen uygun olacaktır; bu nedenle, bu uğraşlarla meşgul olanların erdemin unsurları sayesinde onlardan doğru bir örnek çıkarıp böylece kendilerini kötü olana yönlendirmeyerek aynı erdeme sahip olmayı arzulayabilmeleri için tüm Yunanlıları ve yabancıları geçmeniz için her türlü çabayı göstermelisin.

    [8] Dahası, tüm insani şeyler arasında öğüt en ilahi olanıdır, bu nedenle gayretini ikincil ya da değersiz konulara harcamamalı, bilgece öğütlerin ana fikri üzerine bilgi edinmeye karar vermelisin. Akıl sahibi hangi kişi, düşünmeden eylemde bulunmanın cehaletin bir işareti olduğunu, ancak konuşmanın rehberliğinde bir şeyi başarmanın, onunla eğitilenlerin eğitiminin bir işareti olduğunu tartışabilir?

    [9] Yurttaşlık meseleleriyle ilgilenen tüm Yunanlıların en iyi etkileşimi önce konuşma, sonra da eylem yoluyla kurdukları görülebilir. Bunlara ek olarak, en yüksek itibara sahip olan yabancılar da eylemden önce tartışmaya başvururlar, tartışma yoluyla neyin uygun olduğunu düşünmenin güvenli bir kale olduğunu iyi bilirler. Bu kalenin yıkılmaz olduğu düşünülmelidir; binalardan oluşan bir kalenin ise güvenli ve emniyetli olduğu düşünülmemelidir.

    [10] Ancak daha fazla yazmayı istemiyorum, zira kesin bilgi gerektiren konularla ilgili kanıtları kabul edilmiş gerçekler değilmiş gibi ortaya koyarsam, gösteriş yaptığım düşünülebilir. Bu nedenle, sadece genel olarak yaşamla ilişkilendirebildiğim şeyleri, yani diğer canlılardan nasıl farklı olduğumuzu tartışmakla yetineceğim; bu şekilde diğer insanlardan da farklı olabiliriz, ki biz İlahi olanın en büyük onuruyla tanıştık.

    [11] Geri kalan tüm hayvanlar iştah, tutku ve benzerlerini kullanır ama insanlar dışında hiçbiri konuşmayı kullanmaz. Dolayısıyla, sırf bu nedenle diğer hayvanlardan daha mutlu yaşasaydık ve buna rağmen tembelliğimiz sayesinde iyi yaşamamızın nedenini bir kenara bırakıp bunu önemsiz görseydik, bu çok tuhaf bir şey olurdu.

    [12] Bu nedenle, sana uzun zamandır ısrarla yöneltilen mantıklı konuşmayı incelemeyi tavsiye ediyorum. Eğitim, zihnin koruyucusudur, tıpkı sağlığın bedenin koruyucusu olduğu gibi; çünkü eğitim rehberlik ettiğinde, muhtemelen eylemlerinizde tökezlemeyeceksiniz, aksine şu anda edindiğin hemen hemen tüm mallarını koruyacaksın.

    [13] Söylenenlerin ötesinde, [bedensel] gözlerle görmek hoş olsa da ruhun gözlerinin keskin görüşü harikuladedir. Dahası, tıpkı bir generalin ordusunun kurtarıcısı olması gibi, konuşma da eğitimle birleştiğinde hayatın rehberidir. Ancak bu ve benzeri konuları şu an için bir kenara bırakmanın en iyisi olduğunu düşünüyorum.

    [14] Bana bu kitabı geriye kalan insanların hiçbirinin edinmemesi gerektiğini yazmıştın, oysa sen de biliyorsun ki nasıl ki ebeveynler kendi çocuklarını evlat edinen ebeveynlerden daha çok seviyorsa, bir şeyi icat edenler de onu paylaşanlardan daha çok severler. Ebeveynlerin çocukları için ölmesi gibi, mucitler de kelimeleri için ölürler.

    [15] Zira Parian sofistlerinin tembel olduğu düşünülür, fikirlerini kültürsüzlükleri nedeniyle kendileri ortaya çıkarmadıkları için böyle adlandırılırlar, düşüncelere karşı hiçbir sevgi beslemezler, ama onları para karşılığında satarlar. Bu nedenle, bu söylemleri öyle bir şekilde korumanızı öğütlüyorum ki, henüz gençken kimse tarafından yozlaştırılmasınlar, yaşamlarını sizinle birlikte düzenli bir şekilde geçirsinler ve yetişkin yaşlara geldiklerinde tertemiz bir zafere ulaşsınlar.

    [16] Nikanor’un bize öğrettiği dersi takip edersek, aynı konularda yazan herhangi birinin iyi bir şekilde ifade ettiği her şeyi diğer yazarlardan aldık. Bu sınıfa giren iki kitap bulacaksınız; bunlardan biri bana ait—Theodektes için yazdığım risaleye atıfta bulunuyorum, diğeri ise Koraks’ın eseridir.

    [17] Siyasi ve adli hitabet kurallarına ilişkin geri kalan noktaların hepsi bu risalelerde ayrı ayrı ele alınmıştır. Dolayısıyla, sizin için özel olarak kaleme alınan bu notlar sayesinde, her biri hakkında yeterli bilgiye sahip olacaksınız. Hoşça kalın.

     

    [1] Siyasi konuşmaların üç türü vardır: topluluk önünde konuşma, birini veya bir mevzuyu ya yermek ya da övmek için yapılan törensel konuşma ve adli konuşma. Bunların da yedi türü vardır: Nasihat, caydırma, methiye, ayıplama, suçlama, savunma ve soruşturma (ya kendi başına ya da başka bir türle ilgili olarak).

    [2] İşte bu kadar çok konuşma türü vardır ve bunları kamuya açık demokratik tartışmalarda, sözleşmelerle ilgili yasal savunmalarda ve özel tartışmalarda kullanırız. Bu konuları tek tek ele alıp niteliklerini, kullanımlarını ve uygulamalarını sıralarsak, ayrıca en yaygın kullanımları özel tartışmalarda ve kamusal demokratik tartışmalarda olduğu için önce önerme ve muhalefet üzerinden gidersek bu konuları en kolay şekilde tartışabiliriz.

    [3] Genel olarak konuşacak olursak, öğüt vermek insanları belli bir konuşma ya da eylem tarzına teşvik etmek, caydırmak ise insanları belli bir konuşma ya da eylem tarzından alıkoymaktır.

    [4] Tanımları bu şekilde olmakla birlikte, öğüt veren kişi, öğüt verdiği yolların adil, uygun, onurlu, hoş ve kolay uygulanabilir olduğunu kanıtlamalıdır; ya da bunu yapamıyorsa, teşvik ettiği yolların hoşa gitmemesi durumunda, bunların uygulanabilir olduğunu ve ayrıca benimsenmelerinin kaçınılmaz olduğunu göstermelidir.

    [5] Ancak karşıt görüşteki konuşmacı caydırıcılığı tam tersi şekilde, yani bunu yapmanın ne adil, ne yasal, ne faydalı, ne asil, ne hoş, ne de mümkün olduğunu; eğer bu mümkün değilse, bunun zor bir iş gerektirdiğini ve gereksiz olduğunu ifade etmelidir. Tüm eylemler bunların her ikisini de içerir, dolayısıyla bunlardan birini benimseyen kişi söyleyecek söz bulamayacaktır.

    [6] Öyleyse bunlar, teşvik eden ya da caydıran kişilerin hedeflemesi gereken şeylerdir. Bunların her birinin ne olduğunu tanımlamaya ve konuşmalar için bunları hangi kaynaklardan doğru bir şekilde temin edebileceğimizi göstermeye çalışacağım.

    [7] Adil olan, insanlığın tamamının veya büyük bir kısmının, onurlu eylemleri alçak olanlardan ayıran yazılı olmayan âdetidir. Öncelikle anne babaya hürmet etmek, dostlara iyilik yapmak ve hayırseverlere yapılan iyiliklerin karşılığını vermek; çünkü yazılı yasalar insanları bu ve benzeri şeyleri yapmaya yönlendirmez, ancak bunlar yazılı olmayan gelenek, örf ve âdet yasası tarafından düzenlenir. Bunlar adil olan şeylerdir.

    [8] Yasa, bir şehirde her şeyin nasıl yapılması gerektiğini yazılı olarak belirten ortak bir anlaşmadır.

    [9] Faydalı olan; var olan malın korunması, olmayan malın elde edilmesi, var olan zararın ortadan kaldırılması veya oluşması beklenen zararın önlenmesi olarak tanımlanır.

    [10] Bireyler için bunu beden, ruh ve sahip olduğu varlıkları açısından ayırt edeceksiniz: Beden için güç, güzellik ve sağlık uygun ve faydalıdır; ruh için cesaret, bilgelik ve adalet duygusu; sahip olduğu varlıklar ise arkadaşları, parayı ve mülkü içerir. Bunların tersi ise uygun değildir.

    [11] Bir şehir için şu tür şeyler avantajlıdır: Uyum, askeri kapasite, para ve iyi bir gelir kaynağı ve müttefiklerin kalitesi ve miktarı. Özetle, bunlara benzeyen her şeyi uygun ve bunlara zıt olan her şeyi uygunsuz olarak değerlendiriyoruz.

    [12] “Asil”, bunları yapanlara iyi bir itibar ve saygın bir onur kazandıran şeylerdir. “Hoş”, haz veren şeylerdir. “Kolay” en az zamanda ve en az gayret ve masrafla başarılan şeylerdir. “Mümkün”, gerçekleşme olasılığı olan her şeydir. “Gerekli”, kendimiz için değil ama ilahi ya da insani gereklilik nedeniyle yapmamız gereken şeylerdir.

    [13] Adil olanın, yasal olanın, uygun olanın, onurlu olanın, hoş olanın, kolay olanın, uygulanabilir olanın ve gerekli olanın doğası böyledir. Bunların üzerine konuşabilmek için daha önce anlatılanlardan yola çıkarak, bu fikirleri kendi içlerinde kullanarak benzerlerini ve karşıtlarını ortaya koyacağız. Ayrıca tanrılar ve itibarlı insanlar için ya yargıçlar ya da muhaliflerimiz tarafından haklarında daha önce verilmiş yargıları kullanarak onlar hakkında kaydedecek birçok şey bulacağız.

    [14] “Adil olanın” ne olduğunu daha önce açıklamıştık; adil olana benzer olan da bu türdendir: “Nasıl ki anne babaya itaat etmenin adil olduğunu düşünüyorsak, aynı şekilde oğulların da babalarının davranışlarını taklit etmeleri uygundur”; ve “iyilik yapanlara iyilik ile karşılık vermek nasıl adilse, bize hiçbir kötülük yapmayanlara da zarar vermemek bizim için adildir.”

    [15] Bu, adil olana benzer olanı almamız gereken yoldur. Fakat anlatılan asıl örneğin aksini de göstermeliyiz: “‘Bize kötülük yapanları cezalandırmak ne kadar adilse, bize iyilik yapanlara karşılık iyilik yapmak da o kadar doğrudur.”

    [16] Neyin adil olduğuna dair saygın kişilerin yargılarını şöyle ele alacaksın: “Düşmanlarından nefret eden ve onlara zarar veren sadece biz değiliz; hem Atinalılar hem de Spartalılar düşmanlarını cezalandırmanın adil olduğuna karar vermiştir.”

    [17] Adil olanın konusunu çeşitli şekillerde ele alarak bu şekilde takip edeceksin. Yasallığın doğasını daha önce açıklamıştık; ancak amacımıza hizmet ettiğinde, yasa koyucunun kişiliğini, yasanın şartlarını ve daha sonra yazılı yasaya benzetme tanımını da getirmeliyiz. Bu ancak şu şekilde olabilir: “Yasa koyucu nasıl hırsızları en büyük cezalarla cezalandırıyorsa, kişinin düşüncesini çaldıkları için özellikle aldatıcıları da cezalandırmalıdır” ve “Yasa koyucu nasıl ölen herkese akrabalık açısından en yakın olanları mirasçısı yaptıysa, benim de azat edilenin parası ve malı üzerinde yetki sahibi olmam uygundur; çünkü ona özgürlüğünü verenler ölüp gittiğinde en yakını olarak ben, onların azatlıları üzerinde kontrol sahibi olmakta haklıyım.”

    [18] Yasal olana benzetme bu şekilde ele alınır. Bunun tersi de şöyle ifade edilir: “Yasa kamu malının dağıtılmasını yasaklıyorsa, yasa koyucunun bundan pay alan herkesi bir suç işlemiş olarak değerlendirdiği açıktır. Eğer yasalar toplumun işlerini onurlu ve adil bir şekilde yönetenlerin onurlandırılması gerektiğini emrediyorsa kamu malını tahrip edenlerin de cezaya layık görüldükleri ortadadır.”

    [19] Yasal olan, bu şekilde karşıtlıklardan ve şu değerlendirmeden açıkça ortaya çıkar: “Yasa koyucunun bu yasayı bu nedenlerle çıkardığını iddia etmekle kalmıyorum, aynı zamanda geçmişte Lysitheides, şimdi söylediklerime çok benzer şeyler anlatırken, yargıçlar bu yasanın aynı şekilde yorumlanması yönünde oy kullanmışlardı.”

    [20] Bu şekilde ilerleyerek yasal olanı pek çok şekilde göstermiş olacağız. “Uygun olanın” kendisini, ne olduğunu, daha önce açıklanmıştık; ancak, daha önce söylenenlerde olduğu gibi şimdi de uygun olanla ilgili olarak eğer faydalı bir şey varsa onu konuşmalarımıza dahil etmemiz gerekir, yasal ve adil olanı nasıl ortaya çıkardıysak aynı şekilde ilerleyerek uygun olanı da pek çok açıdan açıklamalıyız.

    [21] Uygun/faydalı olana benzer olan şudur: “Nasıl ki savaşlarda en cesur olanın ön saflarda yer alması faydalıysa, yönetimde de en akıllı ve adil olanın çoğunluğa liderlik etmesi faydalıdır” ve “Nasıl ki sağlıklı insanların hastalanmaktan korunmaları faydalıysa, düzenli şehirler için de çatışmalara düşmemek için dikkatli ve özenli olmak faydalıdır.”

    [22] Bu şekilde ilerleyerek uygun olana benzer birçok şey meydana getireceksiniz. Ancak uygun olanın tersi durumlarından çareyi şöyle göstereceksin: “Erdemli yurttaşları onurlandırmak yararlıysa, kötüleri cezalandırmak da yararlı olacaktır”; “Thebes’e karşı tek başımıza savaş açmamızın sakıncalı olduğunu düşünüyorsanız, Thebes ile savaşa girmeden önce Sparta ile ittifak yapmamız uygun olur. “

    [23] Bu şekilde tersi durumlardan uygun ve faydalı olanı ortaya çıkaracaksınız. Ancak saygın kişiler tarafından faydalı olarak değerlendirilen şeyleri şöyle tasarlamak gerekir: “Atinalıları yendikten sonra Spartalılar, şehirleri köleleştirmemenin kendileri için faydalı olduğunu düşündüler” ve yine “Atinalılar, Thebailılar ile birlikte, Sparta’yı yıkmaları mümkün olmasına rağmen, Spartalıları korumanın kendileri için faydalı olduğunu düşündüler.”

    [24] Bu yolda ilerleyerek adalet ve yasallık ve menfaat konusunda söyleyecek çok şeyiniz olacaktır. Asil olanın, kolay olanın, hoş olanın, mümkün olanın ve gerekli olanın peşine bunlara benzer yollarla düşün. Bu yolları takip ederek bu konularda daha donanımlı olacağız.[2]

     

    *Çevirmen, editör

     

    [1] Plutarkhos, Marcellus, 14-19; Cicero, Disputationes Tusculanae, 5.64-6; Vitruvius, 9.9-12.

    [2] Aristotle, Problems, Volume II: Books 20-38. Rhetoric to Alexander, Edited and translated by Robert Mayhew, David C. Mirhady. Loeb Classical Library 317. Cambridge, MA: Harvard University Press, 2011.