HADİSE VE HADİSEVİ TARİH

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Christophe Bouton*

     

    Giriş

    Hadise terimi iki ana anlama sahip.[1] Latince evenire (ortaya çıkmak, vuku bulmak, olmak) fiilinden gelen bir anlama göre dünyada vuku bulan her şeyi isimlendirir. Modern zamanlarda kelime sıra dışı, belirleyici olan şey anlamını kazanmıştır; “zaman içindeki beklenmedik kırılmayı” tarif eder hâle gelmiştir (Dosse 2010:3). Hadise tarihinde daha yaygın olan bu ikinci anlama göre hadise bir çalkantıdır, bir krizdir, büyük bir değişim, ve hatta bir “travmadır” (Caruth 1996; Loriga 2017). Bir “inkıta” içerir, “mühimdir”, “gelecek adına belirleyicidir”, çünkü vuku bulduktan çok sonra bile etkileri sürer (Hulak 2011:101-103). Böyle anlaşıldığında antik dönemden beri tarihin öncelikli meselelerinden biri olmuş bir şeyi niteler: örneğin, salgınlar, siyasi dönüşümler, isyanlar, savaşlar. Tarih ve hadise arasındaki derin bağlantı Almancada “die Geschichte” (tarih) ve “das Geschehen” (hadiseler) kelimelerinin ilişkili olmasıyla gösterilir. Fakat tarihsel hadise tarihin yalnızca sayabileceği ham bir veri değildir, birçok kavramla tesis edilir ve bizzat tarihsel bir kategoridir, zaman ve uzay ölçeklerine, perspektiflere ve hususi sorunlara, kaynaklara ve anlatılara bağlıdır. Paul Veyne’in ifadesine göre her hadise bir seçimdir, bir “kesimdir”: “Hadiseler şeyler değildir, istikrarlı nesneler veya özler de değildir; gerçeklikten özgürce kırptığımız bir kesmedir; özlerin, insanların ve şeylerin etkileşimde olduğu bir süreçler kümelenmesidir” (1984: 36-37).

    Zaman Kavramı: Aşamalı Bir Sorgulama

    Her tarihsel kategori gibi hadise kategorisi ve tabii ondan türeyen hadisevi tarih kategorisi de bir tarihselliğe sahiptir; öyle ki bir tarihte yakalanmıştır ve burada o tarihle ilgili anlamlar ve normatiflik—ki kategori buna göre değerlendirilir ya da eleştirilir—her vakit farklı olan bağlamlara göre gelişir. Bu gelişimi bir bütün hâlinde yeniden anlatmaya çalışmak yerine Göttingen Ekolünden Schlözer ve Gatterer gibi 18. yüzyıl Alman tarihçilerin ilk hadisevi tarih eleştirilerini anarak ya da kültürel bir sosyal tarih—Kulturgeschichte—gibi tutkulu bir projeye girişen Adelung’dan bahsederek meseleye gireceğim. Bu tarihçiler kısmen Fransız (Montesquieu, Voltaire) kısmen de İngiliz (Hume, Gibbon) yazarlardan etkilenmiştir. O yazarlar gibi bu tarihçiler de egemenlerin biyografisine ve savaşların kronolojisine indirgenen bir tarihi reddetmiş, bunun yerine halkların hayatındaki ekonomik ve pratik yönlerle birlikte medeniyetlerin teknik gelişimine odaklanmışlardır (Waszek 1998). Kulturgeschichte “pragmatik tarih” anlamına gelir, tıpkı Polybius gibi hadiselerin nedenlerini araştırmaya odaklanır; nexus rerum universalis yani eşyanın evrensel bağlantılarını ya da hadiselerin “ruhunu” tesis eden evrensel bağlantıyı yakalamak için sırf olgular yığınının ardına geçen bir sistemleştirme idealinden hareket eder (Gatterer 1767:85). 19. yüzyılda bu bütünsel yaklaşımı Droysen’de buluruz, o da hadiselerin akışını anlamak için hadiseleri “bir zaman düşüncesi” içine kaydetmiştir (1893:32). Fakat bunların hepsinin ötesinde 20. yüzyılın başında Annales Ekolü tarihteki hadise kategorisinin sistematik bir eleştirisini geliştirdi ve tarihsel araştırma içindeki hadise on yıllar boyunca bir “tutulmaya” yakalandı (Ricœur 1984:95). Annales Ekolü’nün kurucuları Lucien Febvre ve Marc Bloch için diyebiliriz ki hanedan krizleri, savaşlar veya devrimler gibi paradigma örneklerine sahip olan hadise geleneksel tarihin dördüncü putudur; François Simiand’ın belirttiği diğer üç put ise siyasi tarihe verilen aşırı önem, birey kültleri ya da “büyük adam” kültleri ve kronolojinin nedensel düzenle karıştırılmasıdır—hadiseler seviyesi, “hadiseler tarihi” veya “hadisevi tarih” odağını ortaklaşa paylaşan üç tutumdur bunlar (Simiand 1903).

    Hadise tarihi eleştirisi özellikle Fernand Braudel’in metodoloji metinlerinde iyi açıklanır. Lucien Febvre’in hadiseye karşı uyarı hizmeti gören “ders” niteliğindeki sözlerine kulak verelim: “Aklınızdan kısa bir süre dilimi geçmesin. En çok ses çıkaran aktörlerin en geçerli olduğuna inanmayın. Başkaları da var, onlar daha sessizler” (Braudel 1982:38). Braudel’in ödünç aldığı Simiand’ın ifadesine göre geleneksel ya da hadisevi tarihin “bireysel zamanı” coğrafi zamanın (yapısal tarih) uzun vadesinin veya toplumsal zamanın (durumsal tarih) uzun vadesinin aksine tanımlanır. Deniz yüzeyi üstündeki dalgaların köpüğü gibi olan bu hadiseler seviyesi siyasi tarihi kuşattığı gibi günlük kaydedilen tarihi de kuşatır. “Daima dramatik ve kısa eylemlerden” oluşur; “savaş, devlet adamlarının buluşması, önemli bir konuşma, mühim bir mektup” gibi (10). Hadisevi tarih büyük hadiselere ve bireylere (tercihen büyük olanlara) odaklanan bir anlatıdır. “Kısa, keskin, gergin sarsılmalar” tarihidir: “Bu tarihe karşı dikkatli olmalıyız; onu hisseden, yaşayan, tanımlayanların tutkusuyla ve bizim yaşamlarımız kadar kısa yaşamlarının ritmiyle kaynayan bu tarihe karşı gözümüzü dört açmalıyız. Bu tarih onların öfkesinin, hayallerinin ve yanılsamalarının boyutlarını içerir” (4). Hadise eleştirisinin çıkmasının nedeni tarihsel zamanın diğer katmanlarını saklaması ve hakiki açıklamaları eksik bırakmasıdır; epistemik bir eksikten mustariptir. Örneğin, bir savaş diplomatik kararlarla açıklanabilir, ancak daha derin ve daha keskin ekonomik ve toplumsal nedenler vardır. Buna karşın, Annales Okulu tarihçileri hadiseyi tümden reddetmezler; hadise, sergilediği kırılmalar, dengesizlikler ve yeniden ayarlamalarla birlikte uzun vadeli coğrafi, ekonomik ve toplumsal yapıların daha geniş çerçevesi içinde yeniden konumlandırılır (Bertrand 2010). Bu sebeple, Fernand Braudel’in II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası (1973) kitabının üçüncü kısmı tamamen “Hadiseler, politikalar ve halklar” temalarına odaklanmıştır, özellikle de 7 Ekim 1571 tarihli İnebahtı Deniz Muharebesi’ne.

    1970’lerden itibaren günümüze kadar hadisenin “dönüşüne”, “yeniden doğuşuna” (Dosse, 2010) tanıklık ederiz. “Hadisenin dönüşü”, Fransızca yayınlanan Communications dergisinin 1972 tarihli sayısında tema başlığı olarak ilk kez ortaya çıkan bir ifadedir (Morin 1972). Annales Ekolü ve sıralı tarih krizi bağlamında belirir, Michel de Certeau bunu “istatistik sarhoşluğu” olarak niteler (1987:77). Hadisenin dönüşü sadece Pierre Nora’nın (1972) ifade ettiği medyanın “canavar hadisesi”nin yükselmesine dair aşağılayıcı bir anlam taşımaz. Birçok tarihçi için meşru bir çalışma alanı ve kabul edilmiş bir keşif aracı olarak hadisenin lütfuna bir dönüştür. Siyasi tarihin ıslah edilmesi ve çağdaş veya güncel tarihin gelişimi vasıtasıyla belirlenir.

    Yorumlar: Hadisenin Dönüşü

    Bu çeşitli biçimleriyle hadisenin dönüşü 19. yüzyıldaki hadise tarihinin dirilişi değildir, ki hiçbir tarihçi artık bunu savunmaya meyletmiyor. Bir toplumun derin yapılarının ortaya çıkmasına müsaade ediyorsa hadise analiz edilir. George Duby’nin Dimanche de Bouvines [Bouvines’de Bir Pazar] (1973) adlı eseri genelde Fransız tarih yazımında hadisenin dönüşünün simgesi mahiyetinde sunulur ve sadece 27 Temmuz 1214’te Fransız kral Philip Augustus ile imparator Otto, kont Flandersli Ferrand ve kont Boulognelu Renaud arasında geçen bir savaşın değil, aynı zamanda bu hadiseden hareketle Avrupa’da 13. yüzyılda feodal sistemlerin bir araştırmasıdır. Braudel’in Collège de France’taki halefi Emmanuel Le Roy Ladurie için hadiseler bazen uzun vadeli yapıları bile dönüştürebilir. Chouannerie yahut 1792-1800 Vendée Savaşı’nın “temel hadisesi” veya “başlangıçtaki travmatik hadisesi”, Batı Sarthe’ta feodalizmi eleştiren “kızıl” bir gelenekten kalıcı bir “beyaz” muhafazakâr ve cumhuriyet karşıtı geleneğe geçişi açıklar, ki 19. ve 20. yüzyılların seçim bölgelerinde bu gelenek bulunur: “Birkaç yıl boyunca, geçici hadise kalıcı zihniyeti gizledi; kısa dönem uzun dönemi kurdu” (Le Roy Ladurie 1972:79).

    Önceki örneklerde hadisenin dönüşünü kısa süreler seviyesinde işledik. Michel Foucault’nun eserlerinde ise hadise farklı bir biçim kazanır, yani hadise kategorisi uzun zamanlı süreçlere yayılır. Hadiseye dair bu yeni anlayış 1966’da yayınlanan Kelimeler ve Şeyler eserinde tezahür eder. Foucault klasik episteme’den modern episteme’ye geçişi bir hadise (“Tarih çağı”) bağlamında tarif eder: “Bilginin görünür tüm yüzeyi boyunca yayılan köklü bir hadise vardır; işaretlerini, sarsıntılarını ve etkilerini adım adım izlemek mümkündür” (1970:217). Birkaç sayfa sonra da şunları der: “Temel bir hadise kisvesine bürünür—kuşkusuz Batı kültüründe meydana gelmiş en köklülerinden biri—ve klasik bilginin pozitifliğinin çözünmesine sebep olup başka bir pozitiflik tesis eder, ki bugün bile bu pozitifliğin tam manasıyla ortaya çıktığını söyleyemeyiz” (220). Yeni bir baskın episteme hâlinde tarihin ortaya çıkışı derin bir kırılmadır, Foucault bu kırılmanın meydana geldiği dönemin sınırlarını 1775-1825 olarak belirler (bu da Reinhart Koselleck’in “Sattelzeit”, geçit zamanı dediği döneme kabaca tekabül eder, Avrupa dünyasının modernliğe girişine işaret eden asıl dönem). Modern episteme’nin tesis edilmesi “derin bir hadise” olarak tasvir edilir (246). Böyle yaparak Foucault hadise kavramını aykırı şekilde kullandığını biliyordu—daha sonra buna “rastgele bir kullanım” diyecektir (1972:31). Tarihsel zamanın farklı düzlemlerinin bu “hadiseleştirilmesi” başka bir kuramsal duruşu beraberinde getirir, bu da bizzat söylemlerin hadiseleşmesidir. Foucault Bilginin Arkeolojisi (1972) eserinde söylemleri—17. yüzyılın genel grameri, 18. yüzyılın doğa tarihi, 19. yüzyılın biyolojisi—ifadeler kümesi olarak anlar, buna da “söylem hadiseleri” der. Joan Wallach Scott (1991:792) bu “söylem hadisesi” kavramını başka bir bağlamda kullanır ve yeni kolektif kimliklerin ortaya çıkışını inceler.

    Peki hadise kavramının farklı zaman ölçeklerinde bu yeni uygulamalarının bize sunacağı teorik kazanç nedir? Foucault’ya göre kısa süre seviyesinin ötesinde hadiseden bahsetmek, tarihsel zamanın tüm tabakalarında, zorunluluk gözeten bir tarih anlayışının aksine, hadiseye bağlı süreksizlik ve olumsallık kavramlarını uygulamayı amaçlar. Bir başka bağlamda, yani “hadise dolu tarihsel sosyoloji” bağlamında hadise kavramı tarihin olumsallığını vurgulamak için kullanılmıştır, ancak bu sefer toplumsal hareketler seviyesinde. William H. Sewell için “hadiseler, yapıları önemli ölçüde dönüştüren olayların görece nadir alt sınıfları olarak tanımlanabilir” (1996:262). 5 Temmuz 1934’te San Francisco’da gerçekleşen ve Batı Sahili liman işçilerinin sendikalaşmasıyla sonuçlanan büyük grevi örnek verir. Yapıların hadiselerle dönüşmesi daima mümkündür: “Hadise dolu zamansallık kavramı olumsallığın evrensel olduğunu varsayar, toplumsal ilişkilerin sadece yüzeyini değil, derinliklerini ve çekirdeğini de belirler. Bu görüşe göre olumsal, beklenmedik ve doğası gereği tahmin edilemeyen hadiseler görünürde en sağlam tarih trendlerini bile çözüp dönüştürebilir” (264).

    Tarih teorisi alanında, uzun vadeli yapı ve hadise arasındaki karşıtlığın üstesinden gelmek için Koselleck’te başka bir yol buluruz. Kuşkusuz, Koselleck hadise ve yapı arasındaki farkı muhafaza eder: “Tarih eşsiz değildir, tekrar eder. Hadise silsileleri şeklinde değil, çünkü karmaşıklığı ve olumsallığı dâhilinde eşsiz kalan bir şey vardır, yapıları içinde tekrar eder, bu da hadiseleri mümkün kılar” (Koselleck 2000:231). Tren yolcuları için sefer tarifeleri neyse, mahkeme kararları için yasalar neyse ve cümleler için gramer neyse yapılar da hadiseler için öyledir. Sabit ve dayanıklı çerçevelerdir, hadiselerin ortaya çıkardığı yeniliği ve değişimleri mümkün kılarlar. Uzun vadeli tarihten öğrendiğimiz üzere yapılar—toplumsal, ekonomik, siyasi vs. yapılar—kendilerini tekrar etmekle kalmazlar, zaman içinde değişirler de, tıpkı tren tarifeleri, yasalar veya gramer gibi. Koselleck’in tezine göre onun için 18. yüzyılın sonunda başlayan modern dönemde Avrupa toplumlarının yapısal değişimlerinin sürati hızlanmıştı, öyle ki yapıların zaman ölçeği hadiselerin zaman ölçeğine yaklaşmıştı: “Böyle yapı değişimlerini hemencecik algılayabilmek muhtemelen modern dönemleri ayrıştıran bir şey. Yapı değişiminin kendisi bir şekilde hadise hâline gelmiştir” (238). Bu noktayı aydınlatmak için Koselleck Fransız Devrimi’ne işaret eder, ancak 1989’un sonunda bu satırları yazarken yakın zamanda gerçekleşen Berlin Duvarı’nın yıkılışı da aklında vardır. Analizinde geleneksel hadise kavramını muhafaza eder: Tarihsel hadise bir kırılmadır, bir dönüşümdür, görece kısa bir zaman ölçeğinde çağdaşları tarafından algılanır ve tecrübe edilir (fakat bu bilindiği anlamına gelmez). Hadise kategorisinin yapılardaki zaman ölçeğine uygulanması, Foucault’nun durumunda olduğu gibi “yukarıdan aşağıya” tarihsel zamanın daha derin katmanlarına genişletildiği anlamına gelmez, aksine “aşağıdan yukarıya” ters bir hareket gereğince, “tarihin hızlanması” nedeniyle yapıya uygun zaman ölçeğinin daralması anlamına gelir. Bir başka deyişle, ekonomik ve toplumsal yapıların değişimindeki zaman ölçeği daralırsa o zaman bu değişimler on yıllar ve yüzyıllar boyunca yavaş yavaş ve derece derece ortaya çıkmak yerine uzun sürenin derinliklerinde bizzat hadise olurlar, tarihsel zamanın yüzeyine çıkarlar. Bu perspektiften hareketle hadise kategorisinin yapılardaki toplumsal ve ekonomik zaman düzeyine genişletilmesi tarihselleştirilmelidir ve Koselleck için bu sadece Sattelzeit’tan itibaren, modern dönemdeki tarihin hızlanması çerçevesinde geçerlidir.

    Sonuç

    1. yüzyıl boyunca maruz kaldığı eleştirilere rağmen hadise, tarihsel araştırmanın “zapt edilemez kategorisi” (Ricœur 1992:31) olarak kalmıştır. Fakat anlamı değişmiştir; artık yüzey katmanlarının hızlı zamanından (siyaset zamanı) tutun da derin katmanların yavaş zamanına (yapıların uzun süresi) kadar uzanan çoklu bir tarihsel zaman anlayışının bir parçasıdır. Bu yaklaşım sayesinde hadiseler daha geniş bir çerçevede yeniden konumlanabilir ve onlardan bilgi devşirebiliriz. Hatta, kısa vadeli ya da yapısal değişiklikler olarak anlaşılan hadise bu değişken ölçeklerde ve katmanlarda meydana gelebilir. Bu sebeple “dönüşü” gerçekten bir dönüş değildir, bir dönüşümdür, daha doğrusu tarihsel zamanın yüzeyiyle sınırlı kalmak yerine bağlama göre farklı tabakalarına uygulanabilen kategorinin bir genişlemesidir.

     

    İlave Okumalar ve Çevrimiçi Referanslar

    Gold, J.R. ve M.M. Gold (2020), “The History of Events: Ideology, Representation and Historiography,” S.J. Page ve J. Connell (ed.), The Routledge Handbook of Events, 2. Baskı, 123-136, Londra: Routledge.

    Koselleck, R. (2004), Futures Past: On the Semantics of Historical Time, İngilizce çeviri: K. Tribe, New York: Columbia University Press.

    Koselleck, R. (2018), Sediments of Time: On Possible Histories, İngilizce çeviri: S. Franzel ve S.L. Hoffmann, Stanford, CA: Stanford University Press.

    Ricœur, P. (1980), “The Contribution of French Historiography to the Theory of History,” The Zaharoff Lecture, 1978-1980, Oxford: Clarendon Press; New York: Oxford University Press.

    Ricœur, P. (2004), Memory, History, Forgetting, İngilizce çeviri: K. Blarney ve D. Pellauer, Chicago: University of Chicago Press.

    Sewell, W.H. (2005), Logics of History: Social Theory and Social Transformation, Chicago: University of Chicago Press.

     

    Referanslar

    Bertrand, M. (2010), “Penser l’événement en histoire: mise en perspective d’un retour en grâce,” M. Bessin, C. Bidart ve M. Grossetti (ed.), Bifurcations: Les sciences sociales face aux ruptures et à l’événement, 36-50, Paris: La Découverte.

    Braudel, F. (1972), The Mediterranean and the Mediterranean World in the Age of Philip II, 1. cilt, 2. Baskı, İngilizce çeviri: S. Reynolds, New York: Harper Row.

    Braudel, F. (1973), The Mediterranean and the Mediterranean World in the Age of Philip II, 2. cilt, 2. Baskı, İngilizce çeviri: S. Reynolds, New York: Harper Row.

    Braudel, F. (1982), On History, İngilizce çeviri: S. Matthews, Chicago: Chicago University Press.

    Caruth, C. (1996), Unclaimed Experience: Trauma, Narrative and History, Baltimore: Johns Hopkins University Press.

    Certeau, M de (1987), Histoire et psychanalyse, entre science et fiction, Paris: Gallimard.

    Dosse, F. (2010), Renaissance de l’événement. Un défi pour l’historien: entre Sphinx et Phénix, Paris: Presses universitaires de France.

    Droysen, G. (1893), Outline of the Principles of History, İngilizce çeviri: E.B. Andrews, Boston: Ginn Company.

    Duby, G. (1973), Le Dimanche de Bouvines, (27 juillet 1214), Paris: Gallimard.

    Foucault, M. (1970), The Order of Things, İngilizce çeviri: A. Sheridan, New York: Vintage.

    Foucault, M. (1972), The Archaeology of Knowledge, İngilizce çeviri: A. Sheridan, New York: Pantheon Books.

    Gatterer, J.C. (1767), Vom historischen Plan, Halle: Gebauer.

    Hulak, F. (2011), “L’événement,” F. Hulak ve C. Girard (ed.), Philosophie des sciences humaines. Concepts et problèmes, 97-127, Paris: Vrin.

    Koselleck, R. (2000), Zeitschichten, Studien zur Historik, Frankfurt: Suhrkamp.

    Le Roy Ladurie, E. (1972), “Evénement et longue durée dans l’histoire sociale: l’exemple chouan”, Communications, 18: 72-84.

    Loriga, S. (2017), “Du trauma historique,” Politika. Çevrimiçi erişim: https://www.politika.io/fr/notice/du-trauma-historique (erişim tarihi 6 Haziran, 2021).

    Morin, E. (1972), “Le retour de l’événement”, Communications, 18: 6-20.

    Nora, P. (1972), “L’événement monstre”, Communications, 18: 162-72.

    Ricœur, P. (1984), Time and Narrative, 1. cilt, İngilizce çeviri: K. McLaughlin ve D. Pellauer, Chicago: University of Chicago Press.

    Ricœur, P. (1992), “Le retour de l’événement”, Mélanges de l’École française de Rome. Italie et Méditerranée, 104 (1): 29-35.

    Scott, J.W. 1991. “The Evidence of Experience”, Critical Inquiry, 17 (4): 773-797.

    Sewell, W.H. Jr (1996), “Three Temporalities: Toward an Eventful Sociology,” T.J. McDonald (ed.), The Historic Turn in Human Sciences, 245-280, Ann Arbor: University of Michigan Press.

    Simiand, F. (1903), “Méthode historique et science sociale. Étude critique à propos des ouvrages récents de M. Lacombe et de M. Seignobos”, Revue de synthèse historique, 1:1-22, 122-157.

    Veyne, P. (1984), Writing History: Essay on Epistemology, Oxford: The Wesleyan Edition.

    Waszek, N. (1998), “Histoire pragmatique—histoire culturelle: De l’historiographie de l’Aufklârung à Hegel et son école”, Revue Germanique Internationale, 10: 11-40.

     

    *Prof. Dr., Bordeaux Montaigne Üniversitesi, Felsefe bölümü.

     

    [1] Bu makale tarih, tarihyazımı ve tarih teorisi üzerine dijital bir kaynak olan https://www.bloomsburyhistorytheorymethod.com/ sitesinden alınmıştır. Makalenin çevirisinin dergide yayınlanmasına izin veren Bloomsbury yayınlarına ve yazara teşekkür ederiz (editörün notu).