MODERNLİĞİN HAREKET ETTİRDİĞİ TARİHİN UFKU: KOSELLECK’TEN SONRA VE KOSELLECK’İN ÖTESİNDE

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Jörn Rüsen*

    Reinhart Koselleck’in, tarihsel düşüncenin modern karakteri üzerine tezinin kısa bir özetiyle başlamak istiyorum.[1] Bu tez, insan dünyası hakkında düşünmenin merkezî kavramlarında gerçekleşen temel bir değişikliğe ilişkin. Bu değişiklik, Avrupa’da 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçişte gerçekleşti. Koselleck’in Sattelzeit (“geçit zamanı”) terimi bu dönemi belirtmek için popüler hâle geldi. Bu dönemde tarih yeni bir anlam kazandı. Tarih, bu değişimi anlamak için temel bir zamansallaştırma yaklaşımı getirerek insan dünyasının zamansal değişimindeki hızlanma deneyimine bir reaksiyon gösterdi.

     

    Modernitede tarih, insan dünyasındaki tüm tekil değişiklikleri artık tek bir zamansal birimde birleştiriyor: İnsanlık tarihi. Bu zamansallaştırılmış insan türü fikri altı açıdan “modern”:

     

    1- İnsan yaşamı hakkındaki bilgiyi tüm zaman ve mekânlarda kalıcı olarak genişleterek tarihsel düşüncenin ampirik ufkunu genişletir ve derinleştirir.

     

    2- Günümüzde zamansal değişimin hızlanma olarak deneyimlenmesini, insan dünyasının kökensel tarihselliğine ilişkin yeni bir kavramına aktarır. Bu tarihsellik, insan yaşamının kültürel yönelimindeki temel bir zamansallaştırmadan kaynaklanır.

     

    3- Bu zamansallaştırma, geçmiş ve gelecek arasında asimetrik bir ilişki ifade eder. İnsan zihninin dünyayı yorumlamasında “deneyim mekânı” ve “beklenti ufku” asimetrik hâle gelir.[2]

     

    4- Zamanın boyutları yeni bir karmaşıklık kazanır. Bu boyutlar refleksif hâle gelirler, böylece geçmiş (ve gelecek) kendi geçmişine, şimdisine ve geleceğine sahip olur.

     

    5- Geçmişi anlamlandırmanın mantığı, aşağıda açıklanacağı gibi, örnek verici nitelikten genetik/oluşumsal bir tarza doğru değişir. Artık değişim, anlamın oluşumu için bir tehdit değil, onun kaynağıdır.

     

    6- Koselleck’in kavramına yeni bir yön eklemek ve tarihsel çalışmaların araştırma yöntemlerini kullanarak geçmişe yönelik yeni bir bilişsel yaklaşımı vurgulamak istiyorum. Modern tarih fikri, ampirik araştırmanın yöntemsel kurallarıyla tanımlanmasının yanı sıra, insan geçmişinin deneyimine ilişkin yeni bir bilişsel yaklaşım içerir.

     

    Modern tarihsel düşüncenin bu kavranışı farklı amaçlara hizmet edebilir:

     

    1- Tarihyazımı tarihindeki ampirik bir gelişmenin, örneğin Avrupa’nın modernleşmesinde biçimlendirici olan 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçiş döneminin bir tasviri olarak faydalıdır.

     

    2- Tarihsel düşüncede modernliğin ideal tipolojik bir kavramsallaştırması olarak faydalıdır.

     

    3- Geçmişin deneyiminden tarihsel anlam çıkarma mantığı için özel bir model olarak yararlıdır. Oluşumsal duyunun üretildiği mantığı sunar. Antropolojik olarak temel ve evrenseldir.

     

    4- İdeal tipolojik ve mantıksal biçiminde, kavram kültürlerarası olarak geçerlidir. Eşzamanlı ve artzamanlı kültürlerarası karşılaştırma için kavramsal bir araç olarak kullanılabilir ve kullanılmaktadır.

     

    5- Bu kavramın hâlâ bir “dışarı”sı da vardır elbette. Tarihsel düşüncenin ayakta kalan çeşitli modern öncesi biçimlerinde kendini gösterir ve modernliğin henüz bir kültürel yönelim modeli olarak kurulmadığı durumlarda etkilidir.

     

    6- Koselleck, modern ve modern öncesi tarih düşüncesindeki bu zaman farklılığını çağdaş olmayanın çağdaşlığı kavramı aracılığıyla ele almıştır. İnsan hayatında birden fazla zaman fikri etkindir. Koselleck’in tarihsel zaman teorisi, bu kavramları açıkça ayırt etmemizi ve onların karmaşık ilişkilerini anlamamızı sağlar.

     

    Şu üç soru da ele alınmalı:

     

    1-Koselleck’in modeline bir alternatif var mı?

     

    2-Koselleck’in tezi sadece Batı için mi doğru?

     

    3- Burada bahsettiğim Koselleck modelinin eksiklikleri ve sorunları nelerdir?

     

    İlk sorunun cevabı: Hayır, yok. Koselleck’in modeline tek alternatif, Koselleck’in tanımladığı zamansallaşma olgusunu dikkate alan farklı bir modernlik kavramı olacaktır. Modernliğin bu özgüllüğünü gözden kaçırmaya ve hatta inkâr etmeye yönelik birçok girişim görüyoruz. Koselleck’in “Tarih” (die Geschichte) kavramı ampirik olarak kanıtlanmış, teorik olarak sağlam ve pratik olarak uygulanabilir. Onu tarihsel düşüncenin temel kavramlarına sokmanın tam zamanı.

     

    İkinci soruyla ilgili olarak, Koselleck, tarihsel düşüncenin modernliği fikrini yalnızca Batı’daki gelişimine atıfta bulunarak geliştirdi. Bu, bu modernliğin yalnızca Batılı bir fenomen olduğu anlamına mı geliyor? Onun fikrinin Batı dışı ülkelerde kabulü sınırlı olmuştur, ancak modernlik tüm dünyada yer aldığına göre, modernlik bu ülkelerde de tarihsel düşünceyi etkilemiş ve şekillendirmiş olmalıdır. Modernlik çoklu bir kavramdır; S. N. Eisenstadt’ın “çoklu modernlik” fikri genel olarak kabul edilmiştir ve Koselleck’in kavramına uygulanmalıdır.[3]

     

    Batılı olmayan ülkelerde, tarihin ne olduğu konusundaki söylem, bu ülkelerin kendi geleneklerine ilişkin güçlü referanslar verir. Bu, Batı egemenliğinden kaçmak ve pratik yaşamı şimdiki zamanda geçici olarak yönlendirmek adına geçmişle nasıl ilgilenileceğine dair “yerel bilgiye” dikkat çekmek için gerekli bir aşamadır. Kökenlerimizin tarihsel düşüncemizi şekillendirmede oynadığı rolü kabul etmeye yönelik bu referans, alternatif bir tarih yapma yolu bulma argümanını da desteklemektedir. Bununla birlikte tarih tüm dünyada ve her zaman, belirli tarihsel evrelerle ilgili sorular üreten ve daha sonra bu soruları kültürlerinin en etkili bulduğu akıl yürütmeyi kullanarak yanıtlayan bireyler tarafından yapılır. Modernleşme evrensel bir tarihsel gelişme olduğu için, nerede meydana gelirse gelsin, tarihsel düşünceyi etkilemiş olmalıdır.

     

    Koselleck, modern tarih fikrini ortaya çıkaran kültürel bağlamı, kelimenin tam anlamıyla “geçit zamanı” anlamına gelen Sattelzeit olarak tanımlamıştı. Bu zaman Batı tarihindeki bir dönemle ilgilidir: 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçiş dönemi. Ancak Batılı olmayan ülkelerin her birinin, kendi modernleşme sürecine ait yolların ürettiği belirli özelliklere sahip kendi geçit zamanları vardır. Çoklu modernlikler birden fazla geçit zamanı gerektirir. Bu çeşitlilik zorunlu olarak insan yaşamının temel unsurlarını ve faktörlerini, özellikle bilimsel bir rasyonaliteye dönüşü ve insan yaşamının koşullarındaki temel değişimlerin deneyimini içerir; bunlar, kapitalizm sürecini izleyen ekonomik bir değişimi, siyasetin ulusallaştırılmasını, gelenek ile gelecek beklentisi arasında büyüyen bir uçurumu vb. içerir. Tarihsel düşünce açısından, bilimsel rasyonalitenin yeni ruhu, yeni bir gelecek perspektifi olarak “ilerleme”nin ortaya çıkışıyla zaman boyutlarının farklılaşması, tarihin akademik bir disiplin olarak kurulması ve buna bağlı olarak tarihyazımı tüm dünyada etkili olmuştur.

     

    Geçmişi tarihe dönüştüren anlam inşasının mantıksal ilkelerinde genel bir değişiklik meydana geldi: Tarihsel anlamın oluşumunda örnek verici olandan oluşumsal tarza doğru bir kayma oldu.[4] Örnek verici tarz, tarihsel kültürdeki önemini kaybetmedi, ancak entelektüel yaşam, (modernleşme sürecinde dramatik bir şekilde gerçekleşen) zamansal değişimin kendisine anlam yükleme zorluğuna yanıt vermek zorunda kaldı.

     

    Burada, tarihsel düşüncenin şimdiye kadarki baskın, örnek verici nitelikteki tarzına büyük bir meydan okuma bulunur: O artık geride bırakılmalı, üstesinden gelinmeli, geçmiş ile gelecek arasındaki değişim ve giderek artan ayrışmanın yeni bir anlam kazandığı oluşumsal tarza geçilmelidir. Bu mantıksal değişimin gerekliliğine göre, tarihsel düşüncede modernliğin altı özelliği evrensel bir kapsam kazanmıştır ve bu artarak devam edecektir. Bu kapsamda modernlik bireysel bağlamlarına göre belirli özellikler kazanacaktır, ancak altı özellik ile benzerlikler ve örtüşmeler açıkça devam edecektir.[5]

     

    Koselleck’in tezlerinin eksikliklerine gelince (üçüncü sorunun konusu), Koselleck’in oldukça farkında olduğu belirli bir sorunlu eğilime işaret etmek istiyorum: Modern tarih fikri ya da büyük T ile başlayan Tarih kavramı (die Geschichte), metafizik bir nitelik ve öze atfedilebilir. Bu eğilim, “Tarih bize öğretti”, “Tarih, insan failliği üzerine bir yargıdır” ve “Tarih, insan faaliyetine ilişkin belirli gelecek perspektifleri öngörür” gibi ifadelerde ve siyasi amaçların veya programların kendilerini “tarihin sorumlusu” vb. olarak meşrulaştırmalarında açıkça görülür. Burada tarih özselleşir ve mitsel bir karakter kazanır; modern öncesi dinî kavramsallaştırmasının (tarihin efendisi olarak Tanrı) bir devamı hâline gelir. Bu metafizikselleştirme veya (yeniden) mitolojikleştirme, modern tarihsel düşüncenin bilişsel olanaklarıyla ve onun bilimsel rasyonalitesiyle çelişir.

     

    Tarihin insan dünyasındaki bir zamansal yapıya indirgenmesinde başka bir eksiklik görüyorum. Tarih zamandan daha fazlasıdır; (ampirik olarak veya “gerçekten”) zaman içinde gerçekleşmektedir (orada olmaktadır). Koselleck, tarihsel düşüncenin, geçmişi temsil edeni şimdiye dönüştürdüğü zamansal biçimi tartışmanın yanı sıra, geçmişte gerçekten ne olduğuna ilişkin tarihsel düşüncenin içeriğine herhangi bir atıf yaptı mı? Hayır, yapmadı.

     

    Metatarih –Alman geleneğinde Koselleck buna Historik adını vermiştir– onun için geçmişte olmuş hadiselerin imkân koşullarının bir teorisidir. İnsan yaşamının yapılandırılmış gerçekliğinin ağırlığını zaman yapılarının saf formalitesine ekleyen transandantal bir statüye sahiptir. Koselleck, insanların ömürleri boyunca yaşamaları gereken antropolojik açıdan evrensel yedi biçim sunmuştur. İnsanlar bu evrensel biçimlere başvurmalı ve onlara anlam ve mana vermelidir.[6] Bunlar, insan yaşamının zamansal dinamiklerini oluşturan ve anlamın oluşumuna meydan okuyan gerilimler ve hatta bazen çelişkilerdir. Üç genel biçimsel kurucu ilkeden -iç ve dış, üst ve alt, önceki ve sonraki arasındaki gerilimler- ve dört somut biçimsel kurucu ilkeden -dost ve düşman, yaşlı ve genç (kuşaklar), efendi ve hizmetkâr, kamusal ve mahrem arasındaki gerilimler- söz etmiştir.

     

    Koselleck bu kategorilerden yola çıkarak bir modernlik teorisi oluşturmadı. Bu nedenle onun tarihsel düşüncedeki modernlik fikri, gerçekte olanlarla yeterince örtüşmez. Geçmişin zamansal ve transandantal biçimde tarih hangi yolla gerçekleştiği ile gerçek insan yaşamında tarih olarak geçmişin hangi biçimde gerçekleştiği arasındaki köprü henüz kurulmamıştır. Tarihin her iki boyutunu birleştiren nedir? Koselleck bu soruyu açıkça gündeme getirmedi ya da ona bir yanıt vermedi. Ben bir yanıt önereceğim: Bu köprü tarihin anlamıdır.

     

    Koselleck tarihte bir anlam teorisi geliştirmedi. Bunun yerine, modern tarih fikrinin ideolojik kullanımına karşı uyarıda bulundu. İlk kitabında ve doktora tezinde, modern Batı tarihini kültürel yönelimin (ve özellikle Aydınlanma’nın) temel biçiminde kendi kendini yok eden bir şey olduğunu öne sürerek onu yapıbozuma uğrattı.[7]

     

    Bu nedenle, zamanımıza insanlık tarihinde uygun bir yer ve inandırıcı bir anlam yükleyerek onu anlamanın olanaklarını ve sınırlarını yeniden düşünmek bize düşüyor. Bunu tarihsel deneyime ve tarihsel bilinçte anlam oluşturma yöntemine başvurarak yapabiliriz.

     

    Koselleck’in işaret ettiği tarihin imkânlarının transandantal koşullarından, geçmişte olduklarıyla hâliyle gerçek hadiselere nasıl gelebiliriz? Koselleck’in Gegenbegriffe (karşıt-kavramlar) fikrini insan yaşamının zamansallığını oluşturan antropolojik evrenseller olarak anlarsak, geçmişe ilişkin transandantal görüşten tarihsel görüşe adım atabiliriz. (Onları gerilimli bir ilişkideki temel kavramlar olarak okuyorum.)

     

    Geniş bir kapsamda, bu “karşıt-kavramlar” aşağıda vereceğim (ve hâlâ ucu açık) listede özetlenebilir.[8] Tüm insan yaşamı biçimleri, kültürel doğalarını tanımlayan karşıtlıkların neden olduğu temel bir huzursuzluktan mustariptir. Yeni bir tarih teorisine temel olarak bu karşıtlıkların tam bir antropolojisini ana hatlarıyla belirtmek çok uzun sürecek bir iş. Burada yalnızca, bu tarihsel antropolojinin ne hakkında olduğunu açıklığa kavuşturmak için bu karşıtlıklardan ancak bazılarını sıralayabilirim. İnsan hayatı her zaman gerilimler, yan yana gelmeler veya çelişkilerle örülmüştür ve insanlar her zaman şu karşıtlıklarla bir şekilde uzlaşmak zorunda kalmışlardır:

     

    • sosyal statüde üst ve alt konumlar;
    • yaşlı ve genç (kuşaklararası ilişkileri tanımlama);
    • etkileşimlerde güç ve güçsüzlük (emir verme ve itaati kabul etme yeteneği hakkında karar verme);
    • ölme zorunluluğu ve öldürme olasılığı (şiddetin toplumsal alanını tanımlama);[9]
    • dost ve düşman (siyasi faaliyet alanını tanımlama);
    • efendi ve hizmetçi (sosyal, politik ve ekonomik yaşamın kesişimini yapılandırma);
    • fakir ve zengin (ekonomik servetin dağılımını tanımlama);
    • bireysellik ve kolektiflik (insan öznelliğini şekillendirme);
    • iyi ve kötü (insan faaliyetinin ve ıstırabın ahlaki boyutunu tanımlama).

     

    Bu evrensellerin antagonistik ve gerilimli doğası, insan yaşamı biçimlerinin zaman içinde neden sürekli değiştiğini açıklar. Ancak değişiklikler bizzat tarih değildir. Geçmişteki bu değişiklikler, geçmiş, şimdiki ve gelecekteki insan yaşamındaki zamansal değişime ilişkin genel bir fikirle bütünleştirilirse, tarih hâline gelirler. Böyle bir fikir çerçevesinde geçmiş, şimdi için anlam ve önem kazanır; bu anlam ve önem sayesinde geçmiş tarih olur. Tarih, geçmiş değil, açık bir gelecek perspektifine sahip geçmiş ile şimdi arasında anlamlı bir karşılıklı ilişkidir.

     

    Bu nedenle tarih kuramı, insan yaşamı biçimlerinin içsel zamansallığının antropolojik bir temelinden, geçmişi şimdiyle birleştiren ve geçmişteki zamansal değişimlere şimdi ve gelecek için bir anlam veren bir zaman kavramına ilerlemelidir.

     

    Tarih, ancak kanıtlara ve deneyime dayandığı takdirde akla yatkındır. Bu, geçmişin tarihsel yorumla kazandığı anlam ve önem için de geçerlidir. Anlamdan bağımsız bir tarihsel deneyim yoktur ve tarihsel deneyimin yorumlanması, geçmişteki olayların kendi içlerinde taşıdığı anlamın izleri tarafından başlatılır.

     

    İçsel yan yana gelmeler, insan yaşamının zamansal hareketini ileriye doğru iter; bu içsel dizilimlerle uzlaşmak için her zaman insan çabasının kültürel sonuçlarını ele almak gerekir. İnsan yaşamı, bu yan yana gelme ağı içindeki sürekli bir anlam ve mana mücadelesidir. Kültür böyle bir mücadele ve onun sonuçlarından başka bir şey değildir. İnsan hayatının gerilimlerini yaşanır kılar. Ve kazanımlarıyla kültür, zamansal değişime bir anlam ve mana yönü verir.

     

    İnsan hayatındaki zıtlıkların genel ve temel karakterine göre, bu anlam ve mana ilkeleri, insan dünyasının zamansal değişimlerindeki genel eğilimler olarak açıklanabilir. Bu ilkeler insan dünyasının zamansal değişimlerini şekillendirirler ve gelişmelerin tarihsel karakterini oluştururlar.

     

    Yukarıda belirtilen dizilimler açısından bu eğilimler şu şekilde kavramsallaştırılabilir:

     

    • Yukarı ve aşağı arasındaki karşıtlıkla uzlaşmayla başlatılan zamansal değişim, adalet fikrinin gelişiminin kültürel karakterine sahiptir.
    • Genç-yaşlı karşıtlığıyla uzlaşmaya varılarak başlatılan zamansal değişim, ilginin gelişiminin ve özellikle eğitim ve kendini yetiştirme (Bildung) kavramlarının kültürel karakterine sahiptir.
    • Güç ve güçsüzlük arasındaki zıtlıkla uzlaşmaya varılarak başlatılan zamansal değişim, politik eşitliğin gelişiminin kültürel karakterine sahiptir (bu bakımdan prensipte, tahakküm altındakiler de hükmedebilir ve hükmetmelidir).
    • Ölme zorunluluğu ile öldürme olasılığı arasındaki karşıtlıkla uzlaşmaya varılarak başlatılan zamansal değişim, salt biyolojik hayatta kalmanın ötesinde, empatik anlamda “insancıl” veya “iyi” bir yaşam fikrinin gelişiminin kültürel karakterine sahiptir.
    • Dost-düşman karşıtlığıyla uzlaşmayla başlatılan zamansal değişim, barışın gelişiminin kültürel karakterine sahiptir.
    • Efendi ve hizmetkâr arasındaki karşıtlıkla uzlaşmayla başlatılan zamansal değişim, toplumsal eşitliğin gelişmesinin kültürel karakterine sahiptir.
    • Fakir-zengin karşıtlığıyla uzlaşmayla başlatılan zamansal değişim, yeterliliğin gelişiminin kültürel karakterine sahiptir.
    • Bireysellik ve kolektiflik arasındaki karşıtlıkta, başarı karşılıklı tanınma fikri olacaktır.
    • İyi ve kötü arasındaki karşıtlıkla uzlaşmayla başlatılan zamansal değişim, evrensel ahlakın gelişiminin kültürel karakterine sahiptir.

     

    Tarih teorisi, tarihi, insan dünyasının zamansal değişimindeki temel eğilimler ağı olarak tanımlar. Bunu yaparken, farklı eğilimleri, tarihsel deneyimin tüm alanını kapsayabilecek kapsamlı bir eğilim içinde bütünleştirmelidir. Adalet, ilgi, eşitlik, “iyi” yaşam, barış, yeterlilik, tanınma, ahlak ve insan dünyasındaki zamansal değişimin yönelimlerine ilişkin tüm diğer atıflar, tarihteki tutarlı bir zaman fikrine nasıl entegre edilebilir? Belirleyici bakış açısı insanlık dediğimiz şeyin bakış açısıdır.

     

    Bu baskın anlam oluşturma ilkesiyle, tarihsel düşünme, modern biçiminin kökenine olan bağlılığını ifade eder.[10] Ancak bunu yaparken, deneyim alanını genişletmesi ve sistematik olarak derinleştirilmesi gerekir. Mekân ve zamandaki sınırsız çoğulluğa ve insan yaşam biçimlerinin çeşitliliğine göre genişletilmesi ve bu yaşam biçimlerinin içine inşa edilen insan dışılığa göre derinleştirilmesi icap eder. Ama aynı zamanda, tarihsel gelişim ve kazanım fikrini desteklemelidir: Yani insan yaşamının insanileştirilmesi.

     

     

    *Prof. Dr., Essen Kültür Bilimleri Enstitüsü.

     

    [1] Burada daha çok Rienhart Koselleck’in “Historia Magistra Vitae: Über die Auflösung des Topos im Horizont neuzeitlich bewegter Geschichte” makalesine atıfta bulunuyorum; Vergangene Zukunft: Zur Semantik geschichtlicher Zeiten (Frankfurt: Suhrkamp, 1979), 38-66.

    [2] Bkz. Reinhart Koselleck, “‘Space of Experience’ and ‘Horizon of Expectation’: Two Historical Categories,” Futures Past, 255-75.

     

    [3] S. N. Eisenstadt, “Multiple Modernities,” Daedalus 129, no. 1 (2000), 1-29.

    [4] Bunu detaylı olarak tartışmıştım: “Die vier Typen des historischen Erzählens,” Zeit und Sinn: Strategien historischen Denkens (Frankfurt: Fischer Taschenbuch, 1990), 153-230.

    [5] Hu Chang-Tze, Çin’de tarihsel düşünce bağlamında tarihsel anlamın inşasının mantığındaki değişimi son derece ilginç bir şekilde betimler: “On the Transformation of Historical Thinking in Modern China,” Chinese Historical Thinking: An Intercultural Discussion, ed. Huang Chun-chieh and Jörn Rüsen (Göttingen: V&R Unipress, 2015), 63-85, ve “Giving Modern Chinese Historical Thinking Back Its Authenticity,” Chun-Chieh and Rüsen, Chinese Historical Thinking, 219-28. Hu, Çin’deki tarihsel düşüncenin Batılı tarihsel gelişimin basit bir kopyası olmadığını, bunun yerine yerel bir gelişme olduğunu gösterdi. Marksizmin Çin’de Maoizm biçiminde kabulü, elbette, bu mantıksal değişimin bir başka örneğidir, ancak ideolojik ithalatın etkisi de açıktır. Bununla birlikte, onun Çin gelenekleri aracılığıyla özümsendiği de açıktır.

    [6] Reinhart Koselleck, “Historik und Hermeneutik,” in Zeitschichten, 110n1.

     

    [7] Reinhart Koselleck, Kritik und Krise: Eine Studie zur Pathogenese der bürgerlichen Welt (1959; repr. Frankfurt: Suhrkamp, 1973).

    [8] Daha detaylı bir tartışma için bkz. Jörn Rüsen, Historik: Theorie der Geschichtswissenschaft (Cologne: Böhlau, 2013), 116-26.

    [9] Daha genel bir yan yana gelme faillik ve acı çekme arasında olabilir.

     

    [10] Alman geleneğinde, 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçişte modernliğin en önemli betimlemelerinden biri Johann Gottfried Herder’in tarih felsefesiydi. İnsan dünyasını zamansallaştırmasına ilişkin yeni kavramda tarihsel anlamın temel kriteri olarak insanlığı vurguladı. Johann Gustav Droysen, modern tarihsel düşüncenin bu temel hümanizmini doğruladı ve Historik’te tarihi insanlığı Gnothi sauton (kendini tanıma) olarak betimledi. (Johann Gustav Droysen, Historik: Historisch-kritische Ausgabe, vol. 1, ed. Peter Leyh [Stuttgart: Frommann-Holzboog, 1977], 442, ve Droysen, Historik, vol. 3.1, ed. Horst Walter Blanke [Stuttgart: Frommann-Holzboog, 2019], 444).