RİSÂLETÜ’N-NUSHİYYE: BİR HÜLASA

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Turgay Şafak

    Yûnus Emre’nin Divan’ına nispetle daha az bilinen bir eser olan Risâletü’n-Nushiyye mesnevi nazım tarzı ile yazılmış ahlaki tasavvufi bir nasihatnamedir. Yûnus bu eserinde tasavvuf yolcusunun önüne hangi engellerin çıkabileceğini anlatır. Şiirsel yönü divanına nispetle daha azdır ama zaman zaman bazı beyitlerde ilahilerindeki şiir yoğunluğu hissedilir.

    Risale 13 beyitlik bir girişle başladıktan sonra kısa bir mensur kısımla devam eder ve ardından eserin asıl kısmını oluşturan 583 beyitlik bölüm yer alır. Kitabın omurgasını oluşturan bu bölümde Yûnus salikin sakınması gereken hasletleri ve sahip olması gereken güzel huyları tahkiye yöntemini kullanarak anlatır. Beş ana başlık altında ruh ve nefis, kibir, öfke ve gazap, cimrilik ile haset ve son olarak gıybet ve iftira anlatılmıştır.

    Mensur bölümden önce yer alan 13 beyitlik girişte Allah’ın ateş, su, hava ve toprak vasıtasıyla Âdem’i yaratmasından bahseder. Âdem’in yaratılışı sırasında toprağın su ile karıştırılıp Âdem’in çamurunun yoğrulması, ardından havanın onu hareket ettirdiğini ve ardından ateşin onu ısıtınca ruhun cisme geldiğini anlatır. Yûnus Emre İlk Çağ Yunan, İslam ve Hristiyan felsefesinde varlıkların ilkesi sayılan dört madde su, toprak, ateş ve hava ile Âdem’in yaratıldığını anlattıktan sonra bu dört unsurun her birinin sahip olduğu hasletleri sıralamıştır:

    Toprak sabır, iyi huy, tevekkül ve cömertlik,
    Su saflık, cömertlik, kerem sahibi olmak ve kavuşma.
    Hava, yalan, riya, acelecilik ve nefse uyma.
    Ateş, şehvet, kibir, tamah ve haset.

    Dört unsura ek olarak ruh ile gelen hasletlere de yer verilmiştir. İzzet, vahdet, haya ve edep. Bu tasnife göre toprak ve su olumlu hasletler, hava ile ateş ise olumsuz hasletler getirmişlerdir.

    “Aklın tarifi” unvanını taşıyan mensur bölümde Yûnus aklı tarife çalışır. Aklın ne olduğundan ziyade aklın türleri hakkında bilgi verir. Buna göre üç tür akıl vardır. Dünya işlerini bildiren akl-ı meâş, ahiret ahvalini bildiren akl-ı meâd ve üçüncüsü ise Allah’ın marifetini bildiren akl-ı küllidir. Yûnus’un akıl tasnifi mutasavvıfların akıl tasnifine yakın görünmektedir. Yûnus imanı da üç kısımda tasnif eder; ilme’l yakîn akıl ile ayne’l yakîn kalp ile hakka’l yakîn ise can ile irtibatlıdır. Cennet Hak Teâlâ’nın fazlının nurudur, cehennem adaletinin nurudur, toprak Hakkın nuru, su Hakk’ın hayatının nurudur, hava Allah’ın büyüklüğünün ışığındandır. Ateş Allah’ın hışmının nurudur. Toprak ve suyun yeri cennet, ateşle havanın yeri cehennemdir.

    Yûnus Emre risalenin mensur bölümünün sonunda kurmuş olduğu mecaz üzerinden insanın hangi unsura ait olan haslete sahip olursa yerinin de ona göre cennet veya cehennem olacağını söyleyerek bitirmektedir.

    Ruh ve Nefsin Hikâyesi
    Yûnus’a göre dünya hayatı cennet ve cehenneme kıyasla oldukça kısadır. Gönül âlemi ise azametli bir âlemdir. Onu bulabilmen için kendine bakman gerekmektedir. Burada gönül ile nefsi iki farklı zıt uç olarak değerlendirmektedir. Gönül ile nefsi iki sultana benzetmekte her ikisinin de seni kazanmak için çaba gösterdiğini dile getirmektedir. Mutluluğa ulaşmanın yolu ona göre nefisten uzaklaşmaktır. Gönül rahmanidir, nefis şeytani. Kimin yolundan gideceğini kimi tercih edeceğini kendin bilirsin.

    Yûnus Emre nefsi ve gönlü askerleri olan bir orduya benzetmektedir. Buna göre rahmani olan gönlün 13 bin askeri, şeytani olan nefsin ise 9 bin haşeresi vardır ve atları sürekli eyerli yani sefere hazırdır. Bu şeytani askerleri yüzleri karalığından tanıyabilirsin. Nefis ezelden beri Allah’a asi olmuştur. Nefsin hizmetinde olan dokuz oğlu vardır ve bunların işi nifak ve şirktir. Büyük oğlu tamahkâr olup bütün dünyaya alsa doymayacaktır. Dünya sevgisi o kadar fazladır ki ruhu dünyaya doyamaz. Yûnus insanın neyi severse imanının o şey olduğunu şöyle ifade eder.
    Neyi severisen îmânun oldur
    Nice sevmeyesin sultânun oldur

    Neyi seversen ona iman ediyorsun demektir, sevdiğin senin sultanındır. Sevdiğinden başka varılacak yer de yoktur Yûnus’a göre. Akıl danışılan, fikir alınan sorunlarla karşılaşıldığında çözümlenmesi için başvurulan bir mercidir. Yazdıklarının daha iyi anlaşılması amacıyla soyut varlıkları somutlaştırarak anlatmayı tercih etmiştir. Yüzü solgun, dili tutulmuş, aklı gitmiş bir şahıs aklın huzuruna çıkarak “Eğer sen akılsan benim derdime bir çare bul, tamahkârlıkla yoldan saptım ama çare bulman için sana geldim.” diyerek içinde bulunduğu durumu anlatır. Tamahkârlık hapsine düştüğünü, kapısında askerlerin beklediğini, ellerine kimi geçirirlerse zindana attıklarını söyler. Bunların kim olduklarını sorduğunda hepsinin nefsin kulu olduklarını ifade ederler. Tamahkârın yerinin cehennem olduğunu ancak orada huzur bulduğunu dile getirir.

    Bu bölümde nefsani seciye olarak ele aldığı aç gözlülük/tamahkârlığa karşılık kanaat örnek olarak verilir. Kanaatin gelmesiyle tamah kaçıp gitmektedir. Kanaatin de ona eşlik eden askerleri ve çavuşları vardır. Bu bölüm kanaatin ordusunun tamahın ordusunu çağırması ve insanların huzura erişmesi ile itmama erer.

    Kibir Hikâyesi
    İkinci bölümde kibir anlatılmaktadır. Kanaat tahtına kurulduğu için haramilerin geçişine izin vermemektedir. Burada harami olarak tasvir edilen kibirdir. Kibir kimseyi beğenmez, sürekli yükseklerdedir ve yere inmez. Ona tabi olan kimseler canlarını imansız olarak teslim ederler.

    Kibir dirler ana bilürler anı
    Ana uyan imansız vire cânı

    Yûnus burada insanın kibri bırakıp mütevazı olması gerektiğini, gözünün yükseklerde olmamasını, mecliste otururken başköşeyi değil kapının yanını tercih etmesini, mutluluk isteyenin kapıda durmasını, hilat isteyenin huzura gitmesini tavsiye eder. Kendini beğenme ve kibir insanı Allah’tan uzaklaştırır, acze düşürür ve kibirlenen kişinin sözünü işitenler ona lanet okur. Kibirle yoldaş olmamalı ve kibre karşı her yerde mücadele etmelidir.

    Sakıngıl olmagıl kibr ile yoldaş
    Kibir kandaysa anunla savaş

    Kibir insana vefa etmez, ölüp gittiğin zaman bir işine yaramaz. Kibre kapılıp yoldan çıkanlar sonunda eyvah diyeceklerdir. Kibrin bir faydası olmadığı gibi kibri terk etmediği hâlde pişmanlık fayda etmeyecektir. Kibir ve kendini beğenmişlik aynı zamanda mürşid-i kâmile varmanın da önünde engeldir.

    Tekebbür kişiler ere varamaz
    Özinin düşmeni durur göremez

    Kibrin insana ettiği fenalıkları bir bir sayar, artık bu işten vazgeçmesi gerektiğini söyler. Kibir insanın aklını başından almıştır. Kibirden vazgeçmediği takdirde şirk ve şer ile dolup taşacaktır insan. Kibrin karşısında güzel haslet olarak tevazuya sahip olmayı tavsiye eden Yûnus kibirlilerin yerlerinin cehennem olduğunu söyler. Yûnus kibri terk etmek için başvurulacak yerin akıl olduğunu söyler. Bu yükten seni ancak akıl kurtarabilir. Akıl adalet sahibi bir ulu kişidir bu mesnevide, kibre yardım etmek onun işidir.

    Akıl kibre alçak gönüllü olmayı tavsiye eder. Daha tevazu kılıcını kuşanmadan kibir bunu görüp dağa kaçtı. Tevazu akıp giden ırmak gibidir. Yüz bin çevik kibirli askeri tevazu tek başına yendi. Tevazu kibre galebe geldikten sonra kanaatle iyi dost oldular. Şehir ve vilayet onunla mamur oldu. Dostlar şad oldu düşmanlar mat.

    Öfke ve Gazap Hikâyesi
    Üçüncü bölümde öfke anlatılmaktadır. İnsanın kurtulması gereken hasletlerden biri olan öfkenin hikâyesinde içinde bulunduğu durumdan memnun olan kibre kapılmış bir şahsiyet söz konusudur. Kimsenin karşısında duramayacağını, öfkesinin denizleri bile yakacağını, öfkelendiği birinin anında öleceğini söyleyerek sözlerine başlar. Öfkenin sahip olduğu hünere başka kimse sahip değildir. Melek böyle bir şey yapamaz, melek cesaret bile edemez. Öfke önüne çıkan her şeyi ezip geçer, binlerce aslan çıksa da karşısına bir kuzu mesabesindedir. Öfke nereye gitse orada ot dahi bitmez.

    Nereye kim varam ot bitmez anda
    Çü nakt oldı kime derd yitmez anda

    Buraya kadar sahip olduğu olumsuzluklardan bahseden öfke buradan itibaren uyarı ve nasihate başlar. Öfkenin başkalarına değil kendisine de zarar verdiğini, öfkeye uyup imansız gitmemek gerektiğini öğütler. Öfke, küfre ve delalete götürür, nerede olduğunu bilemezsin aniden ortaya çıkabilir. Akıl öfkenin önünü almak için sakin olmayı, bencil olmamayı öğütler, gafil olduğun takdirde öfke bir hırsız gibi evine girebilir. Öfkeyi kendinden uzaklaştırmazsan Azrail seni o damarından alır.

    Akıl öfkeyi bertaraf etmek amacıyla ordusunu toplar, divan toplanır ve herkes öfke ile ilgili şikâyetlerini dile getirir. Öfkenin karşısında sabrın durması gerekmektedir. Buradan itibaren sabrın hâllerinden bahsedilmekte öfkenin karşısına panzehir olarak çıkarılmaktadır. Buna göre dünyada sabreden ahirette cennete erişir. Sabrı al dünya malının hepsini dağıt tutma. Sabır kötülüklerden korur. Yusuf kuyudan sabrı sayesinde kurtuldu. Sabır acı olsa da meyvesi tatlıdır. Sabırla bekleyenin işi hayırla biter. Sabırsız kişilerin hayatı hamdır. Kötülüklerden uzaklaşmak dilersen sabırlı ol. Sabır her zoru başarır. Miraç ve Tur’a sabırla çıkılır. Yûnus sonunda kendine seslenerek sadık ise sabrı seçmesi gerektiğini ifade eder.

    Yûnus sen sadık isen gir sabra
    Katı sâbir gerek sabr ile dura

    Öfkenin kaybolup gitmesi için sabır gereklidir. Kötü huylar da çıkar gider. “Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.” sözüne kulak ver.

    Haset ve Cimrilik Hikâyesi
    Yûnus dördüncü bölümü cimrilik ve hasede ayırmıştır. Girişte birkaç beyitte haset ve kinden bahseden Yûnus bunları kötülük askerlerinin reisleri görür. Kıskanç ve kindar insanlar her zaman sıkıntı ile yaşarlar. Haset sahibi sağlıklı olsa bile sürekli sıkıntı ve dert içindedir. Haset sahibi şeker yese tadını alamaz, tatlı/huzurlu bir anı bile olamaz. Hasetçi başkalarına kazmış olduğu kuyuya kendisi düşer. Hasetçinin özelliklerini saydıktan sonra şu beyti söyleyerek cimrinin ahvalini anlatmaya geçer.

    Diyem sana bâhilün ne yedigin
    Sakınur kendüden kendü yidügün

    Cimri kendi kazandığını kendisi bile yiyemez. Hayırlı bir şey yapacağı zaman eli bağlanır. Cimrinin akıllı olması mümkün değildir. Dar görüşlüdür ve ferasetten yoksundur.

    Bu ne kuteh-nazar ya ne firaset
    Ki bir dem olmadun kendünle halvet

    Muhaldür âkil olmaklık bahîlden
    Ne kimse alkış ider ana dilden

    Yûnus cimriye seslenerek dünya malının gelip geçici olduğunu, sonunda elinden çıkıp gideceğini hatırlatır. Cimrilik kişiyi haktan ayırır. Hasedin insana bir faydası yoktur. Allah sana neyi layık gördüyse ona sahip olabilirsin. Nasibinde ne varsa onu almaya bak, kazancının zekâtını vermekten sakınma. Hırsızla yoldaşlık eden başını verir. Sen de kiminle yoldaşlık ettiğine iyi bak.

    Yûnus bu bölümün devamında kitabın diğer kısımlarında da yer verdiği kötü hasletlerden sakınmak gerektiğini tekrarlar.

    Toruluk besleyene buhl irmez
    Hased hod kibrdir hiç anı görmez

    Doğruluk besleyene cimrilik gelmez.
    Hasetlik ve kibir ona hiç uğramaz.

    Cimri yılın on iki ayı yemek yese de mutluluğa ulaşamaz. Ne söylerse söylesin anlayışı kıttır. Haset ateşi bu sebeple onu yaktı ve sağ salim hayattayken kanını akıttı. Hasetçi yaptığından ne fayda görür. Haset sahipleri ile cimriler adam yerine konmazlar, bunlar kulluktan kovulanlardır. Cimrilerin ibret alması için Karûn’un hikâyesini anlatan Yûnus zekâtını vermeyen kişinin malının ateşten zincire döneceğini ve kıyamet günü boynuna sarılacağını söyler. Asıl zenginliğin mal ile olmadığını da ekler. Cimri derece bakımından Karûn ile aynıdır. Cimrilikten kurtulmanın yolunu bulmak için akla danışılır ve aklın yol göstermesiyle bu illetten kurtulur. Akıl cimriliğe karşı cömertliği önerir.

    Akıl eydür gele bir gözlerün aç
    Sahâvet kandaysa ol yana kaç

    Gıybet ve Kinin Hikâyesi
    Yûnus Risâletü’n-Nushiyye’nin son kısmında gıybet ve iftiradan bahsetmiş ve zararlarını anlatmıştır. Girişte akl-ı cüzî ve akl-ı meâştan bahsetmiş, akl-ı meâşın şehrin dışında kalacağını dile getirmiştir. Artık iyilik ordusunun erleri şehri ele geçirmiş, yabancıları şehir dışına atmıştır. Şehirde (insanın içinde) sadece gıybet ve iftira gibi hasletler kalmış ancak onlar da herkes tarafından kınanan hasletler olduğundan çabucak bertaraf edileceklerdir. Bundan sonraki beyitlerde gıybetin ne olduğuna dair değerlendirmeler yapar Yûnus.

    Gıybetin olduğu yerde insanlık yoktur. Gıybetin derecesi küfre kadar gider. Aklı olan gıybeti terk eder. Gıybeti bırakırsan Allah’ın hazinelerine erişirsin. Nefret ve gıybet ibadetleri yok eder, bu ikisinden kurtulmak gerekir. Bu gibi kötü huylardan kurtulmak için fani cihandan el etek çekmelidir.

    Gerek fâni cihandan dartmasın
    Muhalif işlerden hep yunasın

    İnsan içindeki kötü huyları temizlemeli, balı katran kabına koymamalıdır. Damarlarının hepsini cilala, bütün bedenine kulluk etmesini telkin et. Kalbini temizlemek için çabalamalısın.

    Eger genc gerek ise renc iletgil
    Öğüt dutar isen gence getgil

    Yûnus bu beyitten sonra hazineye/vahdete ulaşabilmek için yapılması gerekenleri sıralar. Kolayca çalışarak hazineye ulaşmak istiyorsan emellerinden vazgeç. Pahasını ödemeden, bedavadan kim şekere/bala ulaşabilir. Şekerden kasıt manadır. Manaya ulaşmak istersen dünya nimetlerinden uzak durmalısın. Bırakman gereken gıybet kindir. Bunlar senin düşmanlarındır, bunların söylediklerine kulak verirsen günlerin geceye benzer, ay ve güneş doğar ama onları da göremez. Gözlerinin önüne perde inmiştir, kulakları duymaz. Bunun sebebi kin ve gıybettir. Hakikate ulaşmak istiyorsan gözlerini açmalısın, göz açılınca gönül de açılacaktır.

    Kamu sevgü dadın evvel göz alur
    Pes andan sevgüyi gönülden kalur

    Gözi görmez kişinin sevgüsi yok
    Gözi olan durur sevgüyle tok

    Yûnus’un kastettiği suretteki insanın gözü değildir, ne demek istediğini iyi bilmektedir. Burada kastedilen gönül gözüdür. Göz dediğin sürekli canı görür.
    Ömrün sona yaklaşmış hâlâ uyumaktasın, kin ve gıybet suyuna bir türlü kanmıyorsun.

    Yûnus’a göre gıybet gördüğünü söylemektir. Görmediğini söylemek ise iftiradır. Bu Kur’an’ın buyruğudur. İnsan kendi söylediğinden sorumludur. Gönül gözüyle bakarsa insanın duymayan kulağı bile duymaya başlar. Başkalarının ne yaptıklarını bırak sen kendi yaptıklarına bak. Başkaları ile uğraşan kendi yaptıklarını, hatalarını unutur.

    Özini gözleyen kimseye bakmak
    Dahı n’iş dir-isen ol yana akmaz

    Sen başkasının yediği ile doymazsın. Bu avarelik nereye kadar sürecek? Kendi düşüşünü/zevalini görebilseydin kimsenin yaptığı ile ilgilenmezdin.

    Uzun yıllar gıybet ve kine uyan bir kimse sonunda kendi sesini duymuş.

    Hayatı boyunca kin ve gıybete uyanamama sonunda derde kedere boğulup pişman olan kişi sonunda çare olması için akla danışmış. Durumu söyleyip aklın verdiği öğütleri dinledi. Akıl ona doğruluk tavsiye etti. Çabucak doğruluğu hayatına tatbik et dedi. Doğruluk gıybetin hanesini viran etti. Doğruluk hepsinden daha yücedir. Doğrulukla hareket edenler arşta gezer. Doğrulara ne yeryüzü ne gökyüzü mahaldir, bunların mükâfatını Allah verir. Allah’ı sevenler doğruluğu bulurlar. İyi kişi doğrulukta sadıktır. Kötü işler doğrulukla iyi olur. Yûnus ideal haslet olarak burada doğruluk üzerinde durmaktadır. Doğrulukta ilerleyen insana canım feda olsun der.

    Fidî cânum sana ey toğru varan
    Müşahede bulur anı başaran

    Doğrular için ezel ile ebedin bir önemi olmaz, bâtın-zahir onlar için hakikatin önündeki perde değildir. İki âlem de ateştir, doğru için bugün de yarın da birdir. Doğru insanın zahiri ne ise bâtını da odur, düşüncesi ne ise takip ettiği yolu da odur. Doğru isen herkese doğru dersin, eğri isen herkes sana göre eğridir. Çırayı yakınca karanlık kaçar, kendisi yanıp bize nur kapısın açar. Yûnus Risâletü’n-Nushiyye’yi şu ifadelerle bitirir ve ömrün geçip gittiğini veciz bir şekilde ifade eder.

    İy gafil bilmedün ömrün geçesin
    Ecel eli kamu aybun açasın

    Azın azın bu ömrün geçesidür
    Sorarsın sen bu ayun nicesüdür.