HÂFIZ’IN ŞİİRLERİNDE AŞK

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Turgay Şafak

    Sevginin şiddetli ve aşırı olma hâli olarak tanımlanan aşkın sözlüklerde sarmaşık anlamına gelen aşeka kelimesi ile aynı kökten olduğu kaydedilmiştir. Buna göre nasıl sarmaşığın sardığı ağacın suyunu emerek onu zayıflatması söz konusu ise aşırı sevgi ve muhabbet de âşığı sarartıp zayıflamasına yol açmaktadır. İslam edebiyatında ilahi-beşerî/mecazi-hakiki olarak iki farklı aşk olduğu farz edilmiştir. İslam literatüründe özellikle tasavvufta geniş bir edebiyat oluşmuştur. Aşk edebî eserlerin ortaya konmasında oldukça merkezî bir konumda yer almış ve klasik dönem Türk ve Fars şairleri şiirlerinin büyük bir kısmını aşka ayırmışlardır. Bu şairler arasında ayrı bir yere sahip olan Hâfız-ı Şîrâzî’nin gazelleri aşkın özellikleri, âşık ve maşukun hâllerini anlatan beyitlerle doludur. Hâfız’ın divanında “aşk” kelimesi tarandığında bazen insan için dert, gam, yük, keder bazen de mutluluğa huzura erdiren bir vesile olarak zikredildiği görülür. Ancak çoğunlukla dert, keder, zorluk ve gam ile birlikte zikredilir aşk.

    Hâfız divanının ilk beytinde bir uyarı yapar gibi “Aşk bize başta kolay göründü ancak zorluklar sonradan ortaya çıktı.” demektedir. Aşkın sebep olduğu zorlukları aşmanın yolu ise sakinin ikram etmiş olduğu şaraptır.

    الا یا ایها الساقی ادر کأسا و ناولها
    که عشق آسان نمود اول ولی افتاد مشکل‌ها

    “Ey saki kâseyi döndürüp bize de ikram et, zira aşk bize başta kolay göründü ancak zorluklar sonradan ortaya çıktı.”

    Bir başka beyitte âşık olduğu takdirde hazinelere ereceğini sandığını ama denizin bu kadar dalgalı olacağını düşünmediğini dile getirerek aşkın dışarıdan kolay, rahat bir yol olarak görüldüğünü ancak içine girince zorluklarla karşı karşıya gelindiğini anlatmaktadır.

    چو عاشق می‌شدم گفتم که بردم گوهر مقصود
    ندانستم که این دریا چه موج خون فشان دارد

    “Âşık olunca hazinelere kavuşacağımı sanmıştım, bu denizin bu kadar dalgalı olduğunu hiç bilmiyordum.”

    Başka bir şiirde Hâfız aşkı ve rintliği kolayca elde edeceğini sandığını ama sonunda bu faziletleri elde edinceye kadar canının yandığını dile getirmektedir.

    تحصیل عشق و رندی آسان نمود اول
    آخر بسوخت جانم در کسب این فضایل

    “Aşk ve rintliği elde etmek başta kolay göründü ama bu faziletlere erişmek canımı yaktı.”

    Hâfız birçok beyitte “gam-ı aşk”, “derd-ı aşk” terkibini kullanmış ve âşıkların gam ve kederini dile getirerek bazı beyitlerde bu dert ve kederden nasıl kurtulması gerektiği zikredilmiştir. Kurtuluş bazen maşukun âşığı öldürmesi bazen de sakinin şarap sunması ile mümkündür. Aşağıdaki beyitte kanımı döküp aşk gamından kurtarırsan hançer misali gamzene minnettar kalırım diyerek kanını döken yani onu dertten derde salan maşuka minnet duyduğunu dile getirmiştir.

    خونم بریخت وز غم عشقم خلاص داد
    منت پذیر غمزه خنجر گذارمت

    “Kanımı döker ve aşk gamından kurtarırsan, hançerinin gamzesine minnettar kalırım.”

    Aynı şekilde derd-i aşk terkibi de aşkı tanımlamak için kullanılan terkiplerdendir. Hâfız aşk derdini halktan gizlemek istemesine rağmen gözyaşları onu ele vermektedir.

    درد عشق ار چه دل از خلق نهان می‌دارد
    حافظ این دیده گریان تو بی چیزی نیست

    “Aşk derdini halktan uzak gizli istiyorsun ama gözyaşların seni ifşa ediyor. Hâfız gözyaşların sebepsiz yere dökülmüyor.”

    Aşk derdinden ortaya çıkan göz yaşlarını tabiplere gösteren Hâfız’a tabipler bunun aşk derdi olduğunu ve tedavisinin de yüreğin yanması olduğunu söylemektedir.
    اشک خونین بنمودم به طبیبان گفتند
    درد عشق است و جگرسوز دوایی دارد

    “Kanlı gözyaşlarımı tabiplere gösterdim dediler ki bu aşk derdidir ve ilacı yüreğin yanmasıdır.”

    Aşk derdinin asıl ilacı hiç şüphesiz kavuşmaktır. Kavuşmanın derde derman olduğunu Hâfız şöyle dile getirir.

    ما را که درد عشق و بلای خمار کشت
    یا وصل دوست یا می صافی دوا کند

    “Aşk derdi ve belası bizi öldürdü ya sevgiliye kavuşma ya da saf şarap devamız olur.”

    Hâfız çektiği dertten bazen mutluluk duyar ve bunu “Öyle bir dert çekmişim ki sorma, öyle bir zehir tatmışım ki sorma gitsin.” diyerek dile getirir.

    درد عشقی کشیده‌ام که مپرس
    زهر هجری چشیده‌ام که مپرس

    Hâfız aşka olan kölelik ve esaretinin asıl özgürlük olduğunu dile getirir. Bunu söylerken içi sevinç doludur ve herkesin duyması için haykırır.

    فاش می‌گویم و از گفته خود دلشادم
    بنده عشقم و از هر دو جهان آزادم

    “Faş ediyorum ve bu yaptığımdan oldukça mutluyum, aşkın kölesiyim ve her iki âlemden de özgürüm.”

    Bir başka gazelde aynı şekilde sevgilinin aşkının esiri olanların her iki âlemden özgür olacağını yani dünya ve ahiret endişesi duymayacağını dile getirmiştir.

    گدای کوی تو از هشت خلد مستغنیست
    اسیر عشق تو از هر دو عالم آزادست

    “Senin mahallenin gedası sekiz cennetten müstağnidir, senin aşkının esiri her iki âlemden azattır.”

    Aşkın esiri olan kişi her iki alemden müstağni olmasına ilaveten Hâfız aynı zamanda âşık olan kimsenin ölümsüz olacağını bir şiirinde şöyle dile getirmiştir.
    هرگز نمیرد آنکه دلش زنده شد به عشق
    ثبت است بر جریده عالم دوام ما

    “Gönlü aşkla dirilmiş olan kişi asla ölmez, âlemin defterinde bizim hayatımızın devam edeceği yazılıdır.”

    Hâfız’a göre aşk dile getirilemez, anlatılamaz ve açıklanamazdır. Eğer aşk mektebinde ders okuyacaksan elindeki kitabı defteri ateşe ver veya suya at gitsin. Aşkın tarifi kitaplarda yer almaz.

    بشوی اوراق اگر همدرس مایی
    که علم عشق در دفتر نباشد

    “Elindeki sayfaları suya at! eğer bizimle aynı derste isen zira aşk ilmi defterde yazmaz.”

    Bir başka beyitte aşk sözünün harfler ve seslerle anlatılamayacağını belki def ve defin feryadı ile anlatılabileceğini şöyle açıklamaktadır.

    حدیث عشق که از حرف و صوت مستغنیست
    به ناله دف و نی در خروش و ولوله بود
    “Harf ve sesten müstağni olan aşk sözünü içine velvele ve coşku düşmüş olan def ve neyin feryadı ile işitebilirsin.”

    Hâfız’a göre aşkın tanımı yapılamaz, aşk hakkında konuşulamaz, dile getirilmesi mümkün değildir. Aşkı âşıklar tecrübe edebilir ve bu tecrübe aktarılabilir değildir.

    سخن عشق نه آنست که آید به زبان
    ساقیا می ده و کوتاه کن ای گفت و شنفت

    “Aşk dile getirilebilen bir şey değildir, ay saki! Şarap ve bu konuşmaya bir son ver”

    Hâfız aşk hakkında konuşmak isteyen ve âşık-meslek olduğunu iddia eden kişi ile konuşacak bir şeyi olmadığını dile getirerek sağlık ve mutluluk diliyor.

    ای آنکه به تقریر و بیان دم زنی از عشق
    ما با تو نداریم سخن خیر وسلامت

    “Aşk hakkında konuşan müddei! Seninle konuşacak bir şeyimiz yok bizim, sağlık ve mutluluk diliyorum.”

    Hâfız aşk yolunda ilerlerken asla kendi iradesi ile yürümemiş ya bir kılavuz/şeyh/pir yol göstermiş ya da Hakkın inayeti ile bu yolda mertebelere erişmiştir. Aşağıdaki beyitte rintlik yolunda ilerleyemeyen zahidin mazur görülmesi gerekmektedir zira aşk hidayete bağlı bir iştir.

    زاهد ار راه به رندی نبرد معذور است
    عشق کاریست که موقوف هدایت باشد

    “Zahit eğer rintlik yoluna girmemişse mazur görün, aşk ve rintlik Allah’ın inayeti olmadan varılacak bir yer değildir.”

    Hâfız’ın şiirlerinde de diğer tasavvufi tarzda şiirler yazan şairlerin şiirlerinde olduğu gibi aşkın akıldan daha üstün olduğunu görürüz.

    حریم عشق را درگه بسی بالاتر از عقل است
    کسی آن آستان بوسد که جان در آستین دارد

    “Akıldan daha yüksek bir makama sahip olan aşk makamına ulaşmak isteyen kişi canını vermeye hazır olsun.”

    Hâfız akıl ile aşkı mukayese ederken pergel metaforuna başvurarak pergelin sabit olan ve hareket eden kollarını misal getirmiş ve kendisini varlık pergelinin sabit noktası zanneden aklın diğer ucunun bu dairede şaşkın olduğunu söylemiştir.

    عاقلان نقطه پرگار وجودند ولی
    عشق داند که در این دایره سرگردانند

    “Akiller varlık pergelinin sabit noktasıdırlar ancak onların başı boş pergelin diğer ucunun şaşkın bir şekilde olduğunu aşk biliyor.”

    Sonuç olarak klasik dönem Türk ve Fars şairlerinin şiirlerinde en çok işledikleri konuların başında gelen aşk Hâfız’ın şiirlerinde oldukça geniş bir şekilde yer almıştır. Çoğunlukla derd-i aşk, gam-ı aşk, gam-ı aşk gibi terkiplerde zikredilen aşk bazı gazellerde de rah-ı aşk, tarik-i aşk, tarikat-ı aşk gibi terkiplerle zikredilmiştir. Aşk insanı dertten derde salan ama o olmadan da olmayan bir haslettir. Bu yola çaba ile değil inayetle girilecek ve aşılacak bir yoldur.