BİLİNCİN FARKLI YÜZLERİ

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Sinem Elkatip Hatipoğlu

    Giriş – Farkındalık Olarak Bilinç
    Bazı kelimeler neredeyse o kelimeyi kullanan kişi sayısı kadar anlam içerir. Bilinç de bu kelimelerden biridir. “Hasta bilincini kaybetti mi?” “Çok bilinçli bir insan.” “Bilinçaltından geliyor bu korkuların!” Bu örneklerde bilinç kelimesiyle kastedilenler farklıdır ama farkındalık kavramı üzerinden ortak bir payda bulmak mümkündür. Aşağıdaki cümlelerin anlam olarak yukarıdaki cümlelere yeteri kadar yakın olduğu söylenebilir.

    “Hasta etrafında olan bitenlerin farkında mı?” “Yaşadığımız dünya ve insan değerleri ile ilgili farkındalığı yüksek olan bir insan.” “Korkuların var ama farkında değilsin!” Her bilim alanın bilinç kavramına nasıl yaklaştığı, nasıl tanımlamaya çalıştığı kendi kavramsal çerçevesi içersinde anlam kazanır. Tıpta ameliyat edilecek hastanın bilincini kaybetmiş olması önemlidir. Psikoloji biliminin cevap aradığı sorulardan biri bilinçaltında kalmış duyguların insan davranışını nasıl etkilediğidir. Her bir alanda bilincin farklı bir tanımı olmakla beraber gereksiz bir kavram kargaşasını engellemek için eğer varsa ortak noktaları belirlemek gerekir. Bilinç kavramı için bu ortak nokta farkındalık üzerinden kurulabilir.

    Felsefe, kavramların özünü ortaya çıkarmayı hedeflediğinden bilinç kavramını da en yalın hâliyle inceler. Tıp, psikoloji, sosyoloji gibi farklı bilimlerin paylaştığı ya da üzerine dayandığı bir bilinç tanımı varsa, bu tanımı felsefe ortaya koyar. Bu, felsefenin steril bir bilinç tanımı oluşturacağı anlamına gelmez. Ama bilinç kavramıyla ilgili önemli ayrımlara işaret eder. Bu ayrımlar incelendiğinde bilinçle ilgili farklı tanımların farkındalık dereceleri ve farkındalığın nelere yönelebileceği üzerinden kurgulandığı görülür.

    Özneye Atfedilen Bilinç
    Bilinç kavramıyla ilgili önerilen ayrımlardan ilki bilinçli olma hâlinin hangi varlığa ya da neye atfedilebileceği üzerinden oluşur. Örneğin bilinç, ya da bilinçli olma hâli bir özneye atfedilebileceği gibi bir zihin durumuna da atfedilebilir. Özne derken herhangi11 Bu ayrımı net olarak ortaya koyanlardan biri Rosenthal’dır (1993). bir görüşe bağlı kalmadan deneyimleri olan varlıkları kastediyorum. Bazılarına göre sümüklü böceklerin deneyimleri yoktur ama köpeklerin vardır ya da insanların vardır ama yapay zekâ formlarının yoktur. Özneye atfedilen bilinci de iki türlü düşünebiliriz. Bunlardan biri nesnesi olan diğeri de nesnesi olmayan türdür.22 Nesneli ve nesnesiz bilinç ifadelerini Rosenthal’ın (1993, 2005) kullandığı transitive and intransitive consciousness terimleri yerine kullanıyorum. Nesnesi olmayan ve özneye atfedilen bilinç türü, çok temel bir seviyede öznenin algısının açık olması ve tepki verebilmesiyle açıklanabilir ve diğer bilinç türleri için bir ön koşul olarak alınabilir. Yani bir tür uyanıklık hâline denk gelmektedir. Öznenin komadayken, anestezi altındayken, rüyasız derin bir uykudayken sahip olmayacağını düşündüğümüz türden bir bilinçtir. Literatürü de takip ederek buna yaratık bilinci diyebiliriz.33 Yaratık bilinci ifadesini de Rosenthal’ın (1993, 2005) kullandığı creature consciousness terimi yerine kullanıyorum.

    Öbür tarafta yine özneye atfedebileceğimiz ama yaratık bilinci kadar temel olmayan ve nesnesi olan bir bilinç türü de düşünmek mümkün. Yaratık bilinci uyanıklık üzerinden temel bir farkındalık yetisi içerirken, farkındalığın gerçekleşmiş hâlinde özne bir şeyin bilincindedir ve bilincin yöneldiği bir nesnesi vardır. Dretske’nin (1993, s.265-266) verdiği bir örneği kullanırsak yanmış bir tostun kokusunu alan bir kedi bu kokunun bilincindedir. Elbette kedi bu kokunun yanmış bir tosta ait olduğunun bilincinde olmayabilir ama bu durum kokuyu almasına engel değildir ve kokunun bilincinde olmadığı anlamına gelmez.

    Bir aşçı ise hem kokunun bilincinde hem de bilincinde olduğu kokunun yanmış bir tosta ait olduğunun bilincinde olabilir. Burada bilincin yöneldiği iki tür şey karşımıza çıkar. Birincisi kokunun kendisi, diğeri ise kokuyla ilgili bir önerme. Dretske’ye (1993) göre kedinin ve aşçının kokuya yönelen bilinçleri arasındaki fark bir şeylerin bilincinde olmak ve gerçeklerin bilincinde olmak arasındaki farka denk gelir. İkinci durumda yani aşçının kokunun yanmış bir tosta ait olmasıyla ilgili bilincinde kavramsal içerik de mevcuttur.

    Aslında kediye de haksızlık etmemek gerekir çünkü onun bilincinin de kokunun ötesinde yöneldiği bir şeyden bahsetmek mümkün olabilir. Örneğin bu kokunun, yenilebilir bir şeye ait olmadığının bilincinde olabilir. Ve bu bilinç onun kokuyu takip edip kaynağını bulma ya da o şeyi ısırma davranışını engeller. Tam tersi durumda da mesela bir etin kokusunun bilincinde olduğunda, kokusunu aldığı şeyin aynı zamanda yiyebileceği bir şey olduğunun bilincinde olup eti bulup yemeye çalışacaktır.

    Fakat bu davranış şekillerinin bilinç içermediğini ve içgüdüsel olduğunu söylemek de mümkündür. Yeri değiştirilmeyen bir ev bitkisinin yapraklarının zaman içerisinde güneş ışığının geldiği yöne doğru döndüğü gözlemlenir ama bu durumda bırakın bitkinin güneşe doğru dönmesi gerektiği gerçeğinin bilincinde olduğunu, güneş ışığının bilincinde olduğunu bile söylemek zordur. Bununla birlikte bir kedinin et kokusunun bilincinde olduğu ama bir bitkinin güneş ışığının bilincinde olmadığı yönündeki sezgilerimiz gerçekleri yansıtmayabilir. Hatta sırf kedi davranışı insan davranışına biraz daha benzediği için kediye bilinç atfederken, bitkiye atfetmek istemeyebiliriz. Sezgilerimize gerçekler olarak değil ama yol gösterici olarak danışmak ve onları geliştirdiğimiz kuramlar ve kavramsal çerçeveler içerisinde sorgulamak gerekir.

    Hem kedinin hem aşçının bilincinde olduğu koku örneğinde nesnesi olan ve özneye atfedilen bilinç türü mevcuttu ve nesnesi kokuydu. Yani öznenin beş duyusuyla algılayabileceklerine bir örnekti. Fakat öznelere atfedilen bilincin nesneleri bunlarla sınırlı olmak zorunda değil. Özneler kendi iç dünyalarına yönelmiş bir bilinç de sergileyebilirler. Örneğin aç olabilirim ama kendimle ilgili bir durum olarak açlığımın bilincinde olup olmamam başka bir meseledir. Birçok kez yemek yemeye başlayan birisinin “Ne kadar da acıkmışım!” dediğini duymuşuzdur. Bu ifadenin içerdiği şaşkınlık yeni farkına varılan bir durumdan kaynaklanır. Ve bu durum öznenin iç hayatıyla ilgilidir. Açlık durumunu, tıpkı istekler, ağrılar, algılar gibi, öznenin kendisiyle ilgili farkına varabileceği bir zihin durumu olarak da düşünebiliriz. Açlığın bir zihin durumu olarak bilinçli olması yine bilinç kavramıyla ilgili önemli bir ayrıma işaret eder. Bu yazının başında bilincin neye atfedilebileceği ile ilgili bahsettiğim ayrım işte buna denk gelir; özneye atfedilen bilinç ve zihin durumuna atfedilen bilinç arasındaki ayrım.

    Zihin Durumuna Atfedilen Bilinç
    Kısa bir özet geçmek gerekirse yaratık bilinci çok temel seviyede bir bilinçtir. Uyanıklık üzerinden tanımlanabilir. Daha karmaşık olan bilinç türleri ise içerdikleri farkındalık derecelerine göre birbirinden ayrılır. Farkındalık dereceleri de öznenin farkındalığının nelere yönelebileceğine göre değişir. Temel seviyede bir uyanıklıkla tanımlanan (nesnesiz) yaratık bilincinin bir üst seviyesinde öznenin dış dünyayla ilgili olan farkındalığını, daha da üst seviyede ise öznenin kendi iç dünyasıyla ilgili farkındalığını gözlemleriz. İşte bu seviyede de zihin durumu bilincinden bahsedebiliriz.44 Zihin durumu bilinci ifadesini Rosenthal’ın (1993, 2005) state consciousness terimini yerine kullanıyorum. Bu bilinç türü öznenin kendisiyle ilgili bir farkındalık içerdiği için başka bir yazımda öz-durum bilinci ifadesini kullanmıştım (Elkatip Hatipoglu, 2019).

    Zihin durumu, öznenin içinde olduğu bir durumu ifade ettiği için bir şeyin bilincinde olma özelliğine sahip değildir. Dolayısıyla nesnesi yoktur. Zihin durumu elbette bir şeylerle ilgilidir. Örneğin dondurma isteğim dondurmayla ilgilidir ama isteğim bir zihin durumu olarak dondurmanın bilincinde değildir. Bir şeyin bilincinde olmak zihin durumlarına değil, zihin durumlarına sahip olan öznelere atfedebileceğimiz bir özelliktir. Açlığım ya da dondurma isteğim bir zihin durumu olarak sadece ya bilinçli ya da bilinçsizdir.

    Zihin felsefesinde bilinç çalışmalarının en önemli amaçlarından biri zihin durumu bilincini açıklamaktır. Düşünürler bilinçli ve bilinçsiz zihin durumları arasındaki farkın ne olduğu, hangi koşullar altında bir zihin durumunun bilinçli sayılacağı gibi sorulara cevap ararlar. Örneğin aç olmama karşın bazen açlığımın bir zihin durumu olarak bilinçli olmaması neye bağlıdır? Neden bazen açlığımın farkında olmam? Ya da ne zaman farkına varmış sayılırım? Farklı bilinç kuramları bu sorulara farklı cevaplar verir. Burada bütün bilinç kuramlarının55 Kısa bir özet için bakınız Gennaro (2015, s.5-11). üzerinden geçmek imkânsız. Fakat kuramlara da temel oluşturan bazı unsurların, örneğin bilinçli zihin durumlarında gözlemlenen bazı ortak özelliklerin üzerinde durmakta fayda var.

    Bilinçli zihin durumlarının ortak özelliklerinden biri öznelerinin genelde o zihin durumlarının farkında olmalarıdır. Yani dondurma isteğim (bir zihin durumu olarak) bilinçli iken benim bu isteğimin farkında olmamam neredeyse bir çelişki içerir. Aynı şekilde dondurma isteğimin farkında olduğum zaman, bir zihin durumu olarak dondurma isteğimin bilinçli olduğunu düşünmek doğaldır. Bu gözleme dayanarak bazı bilinç kuramları bir zihin durumunun bilinçli olmasını öznesinin o zihin durumunun bilincinde olmasıyla açıklar. Yani bilinci bilinçle açıklarlar ama bu göründüğü gibi bir kısır döngü içermez çünkü açıklamada kullanılan bilinç kavramları birbirinden farklıdır. Zihin durumu bilinci, özne bilinci üzerinden açıklanmaktadır. Bu kuram altında farklı görüşler mevcuttur.

    Bazıları öznenin kendi zihin durumuyla ilgili farkındalığını o zihin durumunun bir parçası olarak düşünürken, diğerleri bahsedilen farkındalığın o zihin durumunundan farklı bir zihin durumu gerektirdiğini savunur.66 Karşılaştırma için bakınız Rosenthal (2005), Kriegel (2009), Gennaro (2012). Bu kuramların ortak özelliği temsilcilik esasına dayanmalarıdır. Zihin durumu bilincinin o zihin durumunun kendi kendisini temsil ettiği zaman ya da başka bir zihin durumu onu temsil ettiği zaman ortaya çıktığı söylenebilir.77 Öbür taraftan temsilcilik esasına dayanmayan, bilinci bir süreç olarak gören ya da dikkat üzerinden açıklayan kuramlar da mevcuttur. Bakınız Dennett (1991), Baars (1997), Prinz (2011).

    Bilinçli zihin durumlarının bir başka ortak özelliği de özneleri için o zihin durumu içerisinde olmanın nasıl bir şey olduğu üzerinden yani hissiyatı üzerinden kurgulanabilir.88 Hissiyat kelimesini Nagel’in (1974) “what it is like to be” terimi yerine kullanıyorum. Örneğin dondurma isteğimin, bilinçli olduğu zaman, o isteğe sahip olmamın benim için nasıl bir şey olduğu ile ilgili özel bir yönü vardır. Ya da örümcek korkum bilinçliyse bu korkunun bana özel bir hissiyatı vardır. Bu istek ya da korku bilinçsizse deneyimlerim açısından o isteğe ya da o korkuya sahip değilmişim gibi bir durum oluşacaktır. Zihin durumunun bilinçli olduğu zaman öznesi tarafından deneyimlenen, bilinçsiz olduğundaysa deneyimlenmeyen bir hissiyat tarafı vardır. Bu, o zihin durumunun var olup olmamasından farklı bir durumdur. Daha önce de bahsettiğim gibi açlık durumu içersinde olabilirim ama eğer zihin durumu olarak açlığım bilinçli değilse, onu deneyimlemem mümkün olmaz; sanki aç değilmişim gibi yaşarım. Buna rağmen bir zihin durumu olarak açlığım sebebiyle – ben farkına varmasam da – sinirli olabilirim ve açlığım bilinçli değilse neden sinirli olduğum konusunda bir fikrim olmaz. Ancak akıl yürüterek sinirliliğim için sebepler uydurabilirim.

    Bilinçli zihin durumlarının birbirlerine benzerlik derecelerini de hissiyat üzerinden açıklamak mümkün olabilir. Mesela dondurma tatma deneyimi yoğurt tatma deneyimine benzerken turşu tatma deneyiminden oldukça farklı sayılır. Ya da sarı algısı, turuncu algısına benzerken, ikisi de mavi algısından daha farklıdır.

    Bilinçle ilgili en ilgi çekici ve açıklaması da bir o kadar zor olan bu hissiyat meselesidir. Chalmers’ın (1995) da belirttiği üzere birtakım fiziksel işlemler sonucunda ortaya çıkan, işlevsel görevlerini de yerine getiren zihin durumlarının özneleri için neden ek olarak bir de hissiyat içerdiği sorusu bilinçle ilgili en zor sorulardan biridir. Örneğin içinde bulunduğum susuzluk durumum eğer su bulma niyetime sebep oluyorsa neden bir de benim için susuzluğun bir hissiyatı olsun? Deneyimlerimizin hissiyatı insan yaşamının en temel unsuru olmakla birlikte neden var oldukları, fiziksel birtakım süreçler sonucunda nasıl ortaya çıktıkları sorusu büyük bir gizem içerir.99 Bu zor soruya bilinç çalışmalarında uzun zamandır kapsamlı bir cevap bulunamaması Chalmers’ı (2014) bütünsel bir yaklaşım ve bazı radikal fikirler üzerinde durmaya sevk etmiştir. Bu yaklaşımlardan bir tanesi bilinci maddenin kütle, hacim vs. gibi temel özelliklerinden biri … Continue reading
    Zihin durumu bilincine eşlik eden bu hissiyat özelliğini incelemenin bir zorluğu da öznel yapısıdır. Bilimsel araştırma doğası gereği nesnel olması gerekirken, bilinç doğası gereği öznel bir yapıya sahiptir. Özne için hissiyat durumu özneye hastır, öznenin perspektifinden deneyimlenir ve üçüncü şahıslara kapalıdır. Şiddetli bir baş ağrısı şikâyeti ile doktora giden bir kişiyi düşünelim. Böyle bir durumda doktor ne hastayı dinleyerek, ne davranışlarını gözlemleyerek, ne de ağrı sırasında çekilen görüntülere bakarak hasta için o ağrıyı çekmenin nasıl bir şey olduğunu anlayabilir.

    Bilinçli olan bir zihin durumunun özne için içerdiği hissiyat analitik zihin felsefesi literatüründe fenomenal bilinç olarak da geçer. Fenomenal bilinç tanımı ile bilinç kavramları arasındaki ayrımlarla ilgili olarak üzerinde duracağım son ayrım Block’un (1995) öne sürdüğü fenomenal bilinç ile erişimsel bilinç arasında olandır.

    Fenomenal Ve Erişimsel Bilinç
    Çürümüş yumurta kokusu algısı ya da kuvvetli bir baş ağrısı gibi bazı bilinçli zihin durumlarının, hissiyat yönleri ön plandadır. Kötü bir koku almanın ya da şiddetli bir baş ağrısının nasıl bir şey olduğu ile ilgili herkesin aklına kendi deneyimlerinden bir şeyler gelir. Fakat yağmur yağacağı kanısı ya da dünyanın yuvarlak olduğu düşüncesi gibi zihin durumlarında hissiyat çok daha arka plandadır. Hatta olup olmadığı bile belli değildir. Öbür taraftan bu zihin durumları da elbette bilinçli olabilir. O zaman hissiyat olmaksızın bir zihin durumu bilinci olasılığı karşımıza çıkar. Bu da zihin durumu bilinci altında önemli bir ayrıma işaret eder. Block’un (1995) ifadesiyle bu fenomenal bilinç ve erişimsel bilinç arasındaki ayrımdır ve bu ayrımı göz ardı etmek bilinç ile ilgili bir çok felsefi tartışmayı bir çıkmaza sokacaktır.1010 Fenomenal bilinç ve erişimsel bilinç ifadelerini Block’un (1995) kullandığı phenomenal and access consciousness terimleri yerine kullanıyorum.

    Fenomenal bilinç hissiyat üzerinden tanımlanır. Yani içinde bulunduğu zihin durumunun özne için bir hissiyatı mevcut ise o zihin durumu için (fenomenal) bilinçli olduğu söylenebilir. Erişimsel bilinç ise bir zihin durumuna akıl yürütme gibi zihinsel faaliyetler sürecinde erişilmesi ve zihin durumunun bu süreçlerde yer alması üzerinden tanımlanır. Örneğin yağmur yağacağıyla ilgili kanım bir hissiyat içersin ya da içermesin eğer zihinsel süreçlerimde yer alıyorsa, mesela şemsiye alma niyetimi tetikliyorsa yağmur yağacağı ile ilgili kanım bir zihin durumu olarak (erişimsel) bilinçlidir. Çoğu kez de aynı zihin durumunda hem erişimsel bilinç hem de fenomenal bilinç özelliği gözlemlenebilir.

    Körgörü rahatsızlığı da fenomenal ve erişimsel bilinç arasındaki farkı ortaya koymak için aydınlatıcı bir örnektir.1111 Körgörü yani blindsight ile ilgili olarak bakınız Weiskrantz (1986).
    Körgörü hastaları görsel kortekslerindeki bir hasardan ötürü görüş sahalarının belli bir noktasına düşen objeleri görmezler. Fakat bu objeleri ilgilendiren bir davranış sergilemeleri gerektiğinde sadece şansla açıklanamayacak derecede doğruluk içeren tepkiler verirler. Örneğin kör alana düşen bir kalem gösterildiğinde ve ne gördüğü sorulduğunda bir şey görmediğini iddia eden kişi, bu nesneye uzanması istendiğinde parmaklarını ve kolunu bir kalemi tutacakmışçasına uzatır.

    Block’un (1995) ortaya koyduğu ayrımdan yola çıkarsak körgörü hastasındaki görsel algının zihin durumu bilinci olarak fenomenal bilinç içermemesine rağmen erişimsel bilinç içerdiği söylenebilir. Yani özne için o nesneyi görmenin bir hissiyatı mevcut olmasa da, görsel algısına çeşitli zihin süreçleri sırasında erişilmesi ve bu algının kullanılması o algıyı (erişimsel) bilinçli kılar. Burada üzerinde durulması gereken bir husus körgörü ya da buna benzer durumların aslında fenomenal – erişimsel bilinç ayrımına başvurmadan da açıklanabilir olmasıdır. Örneğin sadece zihin durumu bilinci kavramı üzerinden körgörü durumunda görsel algının bir zihin durumu olarak bilinçsiz olduğu, ama bilinçsiz bir zihin durumunun da öznesinin zihinsel süreçlerinde yer alabileceği söylenebilir. Tıpkı Block’un erişimsel bilinç ile öngördüğü gibi. Ama bu zihinsel süreçler içerisinde yer alması öznenin hiçbir şekilde farkında olmadığı bir zihin durumuna bilinç atfedilmesini acaba gerektirir mi?

    Ya da körgörü durumunu özneye atfedilen nesneli yaratık bilinci üzerinden açıklamak mümkün olamaz mı? Belki özne kalemin bilincindedir. Bir diğer deyişle özne bilinci mevcuttur ve özne bilincinin yöneldiği nesne de öznenin iç dünyasına yani zihinsel yaşamına değil, dış dünyaya aittir. Bu sebeple özne kalemle ilgili bir zihin durumu olarak görsel algısının bilincinde değildir ama kalemin bilincindedir. Dolayısıyla özne için kalemi görüyor olmanın nasıl bir şey olduğu ile ilgili hiçbir hissiyat yoktur. Zaten bir şey görmediğini iddia eder. Ama dış dünyaya yönelmiş özne bilinci yani öznenin kalemin bilincinde olması öznenin zihinsel yaşamında yer alır ve farkında olmasa da kolunu ona göre uzatır.

    Aynı olaya yönelik sergilenen bu farklı yaklaşımlar çeşitli bilinç kuramlarının dayandıkları farklı prensiplerin sonucudur. Kanımca bu farklardan en önemlisi zihin durumu bilincini öznenin farkındalığı üzerinden kurmak ile öznenin zihinsel yaşamında edindiği yer üzerinden kurmak arasındaki yaklaşım farkıdır.

    Sonuç: Bilinç Tanımlarından Bilinç Kuramlarına
    Başta da söylediğim gibi zihin felsefesinde bilinç çalışmaları ortaya steril bir bilinç tanımı koymaktan çok uzaktır. Yine de çalışmalar sonucunda üzerinde genel bir görüş birliğine varılmış bazı ayrımlar belirmiştir. Bu yazıda da bahsettiğim yaratık bilinci, özneye atfedilen bilinç, zihin durumlarına atfedilen bilinç, zihin durumu ile ilgili olarak fenomenal bilinç ve erişimsel bilinç bu ayrımların en önde gelenleridir.

    Bu ayrımlarla birlikte işin zor kısmı başlar. Öncelikle yapılan ayrımlar arasındaki ilişkiler incelenmelidir. Örneğin nesneli yaratık bilinci olmadan zihin durumu bilinci olur mu? Yani özne farkına varmasa bile öznenin bir zihin durumu bilinçli olabilir mi? Bir zihin durumunun öznenin zihinsel süreçler içerisinde yer alması o zihin durumunu bilinçli saymak için yeterli bir sebep midir? Bilinçli olan her zihin durumuna eşlik eden fenomenal bilinç var mıdır? Bunun bir sonucu olarak erişimsel bilinç ve fenomenal bilinç ayrımı anlamsızlaşır mı? Bu sorulara verilen yanıtlar kişinin hangi bilinç kuramına daha yakın olduğuna göre değişecektir.

    Daha önce de söylediğim gibi bu yazı kapsamında tüm bilinç kuramlarını değerlendirmek İmkânsız. Fakat şu da aşikârdır ki bu ayrımlar yapılmadan bilinçle ilgili tartışmalar içinden çıkılmaz bir hâl alabilir çünkü düşünürler arasında bir iletişim mümkün olmaz. Yeteri kadar kabul edilmiş ayrımlar üzeriden geliştirilen farklı kuramlar ise bilinçle ilgili verimli ve aydınlatıcı tartışmalara yol açar. Felsefede birçok konuda olduğu gibi bilinç konusunda da bir görüş birliği olmamakla birlikte, önerilen her kuram bilinç kavramını biraz daha iyi anlamamızı sağlar. Bunun mümkün olması için ortak bir dil kullanmamız gerekir. Ayrımlar da bize bu dili sunar.

    Kaynaklar
    Baars, B. J. (1997). “In the theatre of consciousness. Global workspace theory, a rigorous scientific theory of consciousness.” Journal of Consciousness Studies, 4(4), 292-309.
    Block, N. (1995). “On a confusion about the function of consciousness. Behavioural and Brain Sciences.” 18, 227-247
    Chalmers, D. (1995). “Facing up to the problem of consciousness.” Journal of Consciousness Studies, 2, 200-219.
    Chalmers, D. (2014). How do you explain consciousness. Ted Talks.
    Dennett, D. (1991). Consciousness Explained. Boston, Little Brown and Company.
    Dretske, F. (1993). Conscious Experience. Mind, 102(406), 263-283.
    Gennaro, R. J. (2012). The Consciousness Paradox: Consciousness, Concepts, and Higher-Order Thoughts. Cambridge, MA. MIT Press.
    Gennaro, R. J. (Ed.) (2015). Disturbed Consciousness: New Essays on Psychopathology and Theories of Consciousness. Cambridge, MA. MIT Press.
    Kriegel, U. (2009). “Self-representationalism and phenomenology.” Philosophical Studies, 143(3), 357-381.
    Nagel, T. (1974). “What is it like to be a bat.” Philosophical Review, 83, 435-456.
    Prinz, J. (2011). “Is Attention Necessary And Sufficient For Consciousness?” Attention: Philosophical And Psychological Essays, 174-203.
    Rosenthal, D. (1993). “State consciousness and transitive consciousness.” Consciousness and Cognition, 2, 355-363.
    Rosenthal, D. (2005). Consciousness and Mind. Oxford, Oxford University Press.
    Weiskrantz, L. (1986). Blindsight. Oxford, Oxford University Press.

    *Doç. Dr., İstanbul Şehir Üniversitesi,İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi



    1 1 Bu ayrımı net olarak ortaya koyanlardan biri Rosenthal’dır (1993).
    2 2 Nesneli ve nesnesiz bilinç ifadelerini Rosenthal’ın (1993, 2005) kullandığı transitive and intransitive consciousness terimleri yerine kullanıyorum.
    3 3 Yaratık bilinci ifadesini de Rosenthal’ın (1993, 2005) kullandığı creature consciousness terimi yerine kullanıyorum.
    4 4 Zihin durumu bilinci ifadesini Rosenthal’ın (1993, 2005) state consciousness terimini yerine kullanıyorum. Bu bilinç türü öznenin kendisiyle ilgili bir farkındalık içerdiği için başka bir yazımda öz-durum bilinci ifadesini kullanmıştım (Elkatip Hatipoglu, 2019).
    5 5 Kısa bir özet için bakınız Gennaro (2015, s.5-11).
    6 6 Karşılaştırma için bakınız Rosenthal (2005), Kriegel (2009), Gennaro (2012).
    7 7 Öbür taraftan temsilcilik esasına dayanmayan, bilinci bir süreç olarak gören ya da dikkat üzerinden açıklayan kuramlar da mevcuttur. Bakınız Dennett (1991), Baars (1997), Prinz (2011).
    8 8 Hissiyat kelimesini Nagel’in (1974) “what it is like to be” terimi yerine kullanıyorum.
    9 9 Bu zor soruya bilinç çalışmalarında uzun zamandır kapsamlı bir cevap bulunamaması Chalmers’ı (2014) bütünsel bir yaklaşım ve bazı radikal fikirler üzerinde durmaya sevk etmiştir. Bu yaklaşımlardan bir tanesi bilinci maddenin kütle, hacim vs. gibi temel özelliklerinden biri olarak düşünmeyi içerir. Bu açıdan bilinç maddede var olan temel bir özelliktir. Başka bir yaklaşım da bilinci boşluk ve zaman gibi evrensel bir özellik olarak ortaya koyar.
    10 10 Fenomenal bilinç ve erişimsel bilinç ifadelerini Block’un (1995) kullandığı phenomenal and access consciousness terimleri yerine kullanıyorum.
    11 11 Körgörü yani blindsight ile ilgili olarak bakınız Weiskrantz (1986).