MAHMUD DERVİŞ’İN UNUTUŞUN HAFIZASI ÜZERİNE

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Paola García

    Poetik Bir Çocukluk

    Mahmud Derviş henüz çocukluğunun ilk dönemlerinden beri dertlerinin “dil aracılığıyla çözülebileceğini” sezmişti (Darwish, Shehadeh Söyleşisi, 56). O daha ilkokuldayken ve her zaman sınıfın en önündeyken şiir yazmaya başladı ve kelimelerin ne kadar da güçlü olduklarını çabucak anlayıverdi. On iki yaşında İsrail askerî rejiminde yaşıyorken İsrail’in bağımsızlığı kutlamasında dizelerini okumak üzere davet edilir. Bu özel durum için telif ettiği şiir İsrail Bağımsızlık Gününü kutlamaya zorlanan biri olarak Arapların ironisini yansıtır. Ertesi gün bizzat askerî vali bu şair çocuğu makamına çağırmış ve böyle şeyler yazdığı için sertçe azarlamıştır.

    Gelgelelim genç Mahmud Derviş valinin bu gözdağından korkmamış, hakikati yazdığına ikna olmuş ve kelimeleriyle, kendiyle barışık olduğunu hissetmişti. O sıralar düşündüğünü yüksek sesle söylemenin tehlikeli olduğunu henüz bilmiyordu ama şiirinin şu güçlü ve “kuvvetli” İsrail devletini sarsması şiirin ciddi bir iş olduğunu ve “derinden, dürüstçe hissettiği üzere bilinçli olarak hakikati yazma eyleminin tehlikeli bir faaliyet” (a.g.y. 55-56) olduğunu anlamasını sağladı.

    Bu erken deneyim Derviş’in yazgısına damgasını vuracak, onun şiiri ciddiye almasını ve dile derinden bağlanmasını sağlayacaktır; dille kurulan bu ilişki ömrü boyunca sürecek yakın bir ilişki olacaktır. Mahmud Derviş bir şair ve insan olarak kelimelerle tanımlanır; onun dizeleri memleketidir ve o tümüyle bunlarda ikamet eder. Mahmud Derviş’e göre dil “ev ve kendiliktir –zamanın ve mekânın dışındadır, çünkü Filistinliler dille ‘mekânı taşıdılar …zamanı taşıdılar’” (Mena, 115).

    O, doğrudan deneyimlediği, İsrail’in 1982 Beyrut saldırısı ve bombardımanı gibi en zorlu koşullarda bile şair kimliğinde ısrar etmiştir. O dili, fiziksel imhaya karşı kendini savunmada bir kalkan olarak (“Şairler ölebilir, ama kelimeleri bakidir.”) ve tarihinin, kültür ve hafızasının tahrip edilmesine karşı bir silah olarak kullanmıştır; “Ruh için kalkan olacak bir dil bulmak istiyorum; şu parıl parıl parlayan gümüş rengi böceklere karşı, şu jetlere karşı kullanılacak bir dil” (Darwish, Memory for Forgetfulness, xxiii).

    “Unutuşun Hafızası: Ağustos, Beyrut, 1982”

    Hafıza Âlemi

    Oradan geliyorum ve hatıralarım var. Mahmoud Darwish (“I Come from There”).

    Mahmud Derviş’in, İsrail’in 1982’deki Lübnan saldırısına dair anılarının adı dilin hafıza ve tarih üzerindeki, hatırlanan şey üzerindeki doğrudan etkisi aracılığıyla söz konusu olan gücüyle ilişkilidir; azami kelimeler geri kalanı ve varlığını sürdüreni belirlemek durumundadır. Derviş eserin adında ve ayrıca tüm eser boyunca saldırganlarla temas fikriyle oynar. Onların silahları vardır, Derviş’inse kelimeleri: “Siz bana bombalar verdiniz, ben size bir metin.”; “Siz bana unutuşu verdiniz, ben size hafızayı” (Darwish, Memory, xxiii).

    Filistinliler üzerinde şiddetle etki eden bu hafıza kaybına boyun eğmeyi reddetmesi Derviş’i söz konusu hatıratı yazmaya iten şeyin ta kendisidir. O yazarak, işgalcilerin acımasızca yok etmek istediği tarihin anısı adına savaşır. Dahası o, kelimeleriyle, Filistinlilerin hatırlanması gereken insani ihtiyaçlarına etki ederek onların insanlığını savunmuştur; “Kimse unutulmak istemez.” diye yazar Derviş ve böylece hatırlanmak ihtiyacının, kaleler ve hisarlar inşası da dâhil olmak üzere yaşamdaki etkinliklerin çoğu için özsel bir dürtü olduğunu açıklar. Zira bu etkinlikler “kendini yok olmaktan korumada zamana güvenmeyen bir adı muhafaza etme girişiminden başka bir şey değildir…  Unutuluşa karşı savaşlar; unutulmaya karşı dikili taşlar… Ya da daha usturuplu söylenirse, insanlar adlarını taşısınlar diye veya adlarının ağırlığını ve şerefini vermek için çocuk dünyaya getirirler”. Hatırlanma ihtiyacı insan doğasının parçasıysa şayet “unutulmuşluk dalgalarının Beyrut sahillerine çarptığı şu insanlardan doğaya karşı koymaları neden beklensin ki? Neden onlardan bunca hafıza kaybı beklensin?” (Darwish, Memory, 15) Derviş unutmayı reddederek Filistinlilerin, yaşamda kalmanın ötesine geçen insani ihtiyaçlarını temsil eder; buna ilaveten, yazarak ise hatırlanma şeklindeki bireysel ihtiyaç ve hakkını dava eder. Onun çocukları yoktur, o kaleler de inşa etmemiştir ama dili vardır ve dolayısıyla onun tarihi hatırlanacaktır; o hatırlanacaktır.     

    Anıların zayıf ve istikrarsız olduğunu, tarihin her zaman “fatihlerce” (onun dediği şekliyle İsraillilerce) yazıldığını oysa asla mağluplarca yazılmadığını bildiği için onun yazıları işgalcilerin yok etmek istedikleri anılara tanıklık eder; “Bir dil bulmak istiyorum; yaslanabileceğim ve bana yaslanabilecek, benden tanıklık etmemi isteyecek ve benim tanıklık etmesini isteyebileceğim bir dil…” (Darwish, Memory, 52). Derviş yazarak kendi anılarının muhafızlığını yapar ve Filistin’in şu “kayıp dünyası”nın varlığını muhafaza eder (Hamdi, 102). Onun doğduğu yer olan el-Birve “Siyonist terör çeteleri tarafından 1948’de yeryüzünden, toptan ve sistemlice silinen” (a.g.y.) 531 Filistin köyünden yalnızca biridir. Sanki bu kasabaların fiziksel olarak imhası yetmezmiş gibi onların varlıklarına dair hatıralar da Filistinlileri ve tarihlerini yok etmeye yönelik bitmek tükenmek bilmez girişimlerle suçlu muamelesi görmüştür; yakın dönemde İsrail nekbet kelimesini zikretmeyi ve kasabaların, köylerin, ayrıca “İsrail”deki diğer yerlerin Arapça adlarını telaffuz etmeyi yasaklayan yasalar çıkarmaya girişmiştir.

    1948’de, nekbet veya sözde “İsrail Bağımsızlık Savaşı” sırasında bu köylerin toplu yıkımını gerçekleştirmek için yaklaşık bir milyon insan silah zoruyla evlerinden çıkarıldı ve binlerce sivil katledildi. Ilan Pappé’nin The Ethnic Cleansing of Palestine (Filistin’de Etnik Temizlik) kitabında bu olgu aşağıdaki beyanı yapan İsrailli lider Moshe Dayan’ın kabul etmesiyle özel olarak belgelenmiştir;

    “Her zaman Arapların meskûn olduğu bu ülkeye geldik ve burada bir İbrani devleti, yani Yahudi Devleti’ni kurduk… Arap köylerinin yerine Yahudi köyleri inşa edildi. Arap köylerinin adlarını bile bilmezsiniz, sizi bundan dolayı ayıplamam, çünkü şu coğrafya kitapları artık mevcut değil -üstelik bugün mevcut olmayan yalnızca bu kitaplar değil, Arap köyleri de artık burada yok… Bu ülkede [İsrail] daha önceden Arap nüfusa sahip olmayan hiçbir yer inşa edilmedi” (alıntılayan Hamdi, 102).

    Derviş hatırlanma ihtiyacını onurlandırırken tam da bu ihtiyacın nasıl manipüle edileceği meselesinde ve “hafızayı kutsama” karşılığında ötekiler tarafından istismar edilen Filistinli kimliği meselesinde eleştireldir. Filistinliler sürekli, ait olmamaları üzerinden hatırlanıp durdular: “Siz buranın yabancısısınız.” dediler onlara oradan. “Siz buranın yabancısısınız.” dediler onlar da onlara buradan. (Memory, 13). Yabancı olmak tarihe sahip olmamaktır; unutulmaktır. Onların bizzat kimliği veya bu nedenle kimliğe sahip olmamaları:

    “Arap ulusalcı ruhunu güçlendirmek” için kullanılmıştır. “Şu unutulan, toplumsal dokuyla bağlantısı kesilen, çalışmaktan ve eşit haklardan mahrum bırakılanların aynı zamanda uğradıkları zulmü alkışlamaları beklenir, çünkü bu zulüm onlara hafızanın kutsanmasını sağlamıştır. Dolayısıyla, insan olduğunu unutması beklenen kişi anayurdunu unutma hastalığından özgürleştirme babında kendisini eğitecek insan haklarından dışlanmayı kabul etmeye zorlanmıştır. O, akciğerleri olduğunu unutmamak için vereme yakalanmak ve başka bir gökyüzüne sahip olduğunu unutmamak için sahrada uyumak zorundadır. O, ulusal bir görevi olduğunu unutmamak için bir hizmetçi olarak çalışmak ve Filistin’i unutmamak için yerleşme imtiyazından feragat etmek zorundadır (Darwish, Memory, 16). [Filistin,] eylemek için değil de olaylar hakkında yorum yapmada ve hükümet darbesi söylemini süslemede bir araç olarak kullanılması için bir vatandan bir slogana dönüştürülmüştür … (a.g.y.).

    Unutuş Âlemi

    Onların unutması için yeterince unutuş var mıdır? Toplumdan ve mekândan yabancılaşmalarını durmadan hatırlatan şu ıstırabın göbeğinde unutmalarında onlara kim yardım edecek? Onları kim yurttaş olarak kabul edecek? Takipçilik ve ayrımcılık kırbaçlarından onları kim koruyacak: “Sen buraya ait değilsin!” Mahmoud Darwish (Memory, 15)

    Kalıcı olan şairlerin vaz ettiğidir. Friedrich Hölderlin

    Derviş Unutuşun Hafızası [Memory for Forgetfulness] eserini 6 Haziran 1982’de olayların başlamasından dört yıl sonra, yani 1986’da yazdı. Eserini yazana kadar, “tarihin en uzun günü” dediği şeyin anılarının lanetiyle yaşadı. Beyrut’un şu yıkıcı anılarından, kuşatmanın psikolojik ve manevi neticelerinden kendini kurtaramamıştı. Unutmak istedi ama bunu başaramadı. Böylece onun anıları bir başka amaca ve bir başka anlam katmanına ulaşır; Derviş yazması sayesinde yalnızca, varlığı sonu gelmez şekilde silinen bir halkın anılarını korumakla kalmıyor ama aynı zamanda kendi ıstırap veren anılarını da aşıyor ve bunların üstesinden geliyordu. O, hayatta kalmak için unutmak zorundaydı. Ama unutmak için de hatırlamak zorundaydı, zira kelimeler güçlü kılınabilirse, ancak bu durumda bazı kelimeler diğerlerini gömebilir. Hatırlamak unutmaktır. Lübnan saldırısının ardından dört yıl boyunca şiir yazamamıştı Derviş ve nihayet bu şiirsel nesri kaleme alarak kendini özgürleştirdi; “Kişisel bir güdüm vardı.” diyor, “Tarihçi veya analist değildim. Bu eseri kişisel nedenlerle yazdım. Onu yazarak şu yazar tıkanmamı atlattım” (Darwish, Shehadeh Söyleşisi, 55).

    Derviş’e göre kitap yazmak huzuru anımsatan bir şeydi; hafızayı, unutmanın paradoksal amaçları için, kitapta tasvir edilen olayların onda yarattığı yoğun duygulardan kendini azat etmek için kullanıyordu. Bir yazar olarak Derviş’in aklı fikri unutmadaydı. Öte yandan bu unutma girişimleri sayesinde okurlara anılarını armağan etti; böylece onun unutma eylemi hafızanın ve tarihin kolektif bir eylemi hâline gelir: “Unutuşa ve tarihin tahribine karşı bir abide” (Memory, xix). Hakikaten de hatırlamak unutmaktır.

    Öte yandan Mahmud Derviş’in eserlerinde unutuşun birden çok boyutu vardır. Onun yazıları, başına bela olan Beyrut hayaletlerinden kurtulma arzusuyla güdülenmemiştir yalnızca, bunun yanı sıra yaşama ait bir olgu ve tarihin bir parçası olarak unutuş üzerine tefekkür de onun saikıdır; tıpkı hafızanın hem Derviş’in kişisel deneyimlerine hem de kolektif açıdan Filistin halkına isnat edilmesi gibi unutuş da bunlara isnat edilir. Öyle ki tarih Filistinlileri 1948’den beri sürgünde tutuyor; dönüş düşleri belki gerçekleştirilebilir belki gerçekleştirilemez. Derviş umutsuzluk izhar eder ve Filistinlilerin, tarihin şu uzun unutkanlık kaydının kurbanlarının yurtsuz kalma ihtimallerini ima eder: “Denizi sevmem. Denizi istemem, çünkü ne bir kıyı ne de bir güvercin görüyorum. Denizde bir denizden gayrı bir şey görmüyorum. Bir kıyı görmüyorum, bir güvercin de” (Memory,182).

    Her şeye rağmen Mahmut Derviş için (aynı şekilde okurları için) bir güzellik ve yaratıcılık umudu vardır. Onun estetik yaratıma bağlılığı hümanist veya siyasal amaçlarıyla çelişmez. Onda, şiir biçiminin gelişimiyle içeriğin gelişimi arasında bir çelişki yoktur. Biçim ve özün bu sanatsal bütünlenişi onun dayanılmaz acıları yüce yaratıma dönüştürmesine imkân tanır. Memory for Forgetfulness İsrail’in Beyrut kuşatmasındaki rezilliği, zalimliği ve tahribatı, insan doğasındaki bu en çirkin ve karanlık yanı yüce güzelliğin bir eserine dönüştüren başyapıttır. Derviş “fatihler”e direnir ve bomba sağanağıyla, hiç durmayan ateşiyle tarihin şu en şedit günlerinden birine yaratıcılık ve güzellik dercetmede gayet başarılıdır. 1982 Ağustos’u, yani şu “en zalim ay” bile onun estetik mercekleri aracılığıyla hatırlanacaktır.    

    Kaynakça
    Darwish, Mahmoud. Memory for Forgetfulness. Çev. Ibrahim Muhawi. Berkeley, Los Angeles, Londra: University of California Press, 1995.
    Darwish, Mahmoud. Raja Shehadeh ile Söyleşi. Bomb Magazine 81 (Güz 2002), ss. 54-59. JSTOR. 15 Nisan 2016.
    Hamdi, Tahrir. Yeats’s Ireland, Darwish’s Palestine: The National in the Personal, Mystical and Mythological. Arab Studies Quarterly 36.2 (2014), ss. 92-106. JSTOR. 15 Nisan 2016.
    Mena, Erica. The Geography of Poetry: Mahmoud Darwish and Postnational Identity. Human Artchitecture: Journal of the Sociology of Self-Knowledge, VII, Special Issue (2009), ss. 111-118. 15 Nisan 2016.