METAFORLAR, HAFIZA VE UNUTMA

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Yazar: Ulrik Houlind Rasmussen

    Zamana dair konuşan bir kimsenin metaforlara muhtaç olduğunu savunur Reinhart Koselleck.1 Aynı şey, zamanın önemini – öyle diyebiliriz ki – varoluşsal derin boyutuyla dikkate almak isteyen kişi için de geçerlidir: Zamanı, hatırlama ve unutmanın merceği üzerinden dikkate almak. Bu durumda da metaforların kaçınılmaz olduğu gözükmektedir. Koselleck, tarihsel zamanı yorumlarken dikkatini jeolojiye çeviriyor ve temel metaforlarını bu toprak merkezli disiplinden devşiriyor. Dolayısıyla zamanın farklı katmanlarından (Zeitschichten), çökelmelerden, sarsıntılardan ve kavramsal fosillerden vs. bahsediyor. Tarihsel zamanın tecrübe ediniminin kendisi de tarihseldir. Zamanın kendi tarihi ve tarihin de kendi zamanı vardır. Ayrıca, zaman kendini doğrudan bir tanımdan kaçırdığından dolayı – zira zaman duyumsal olarak görünür olmadığından ve dolayısıyla doğrudan bir görünün (Anschauung) nesnesi yapılamadığından dolayı – biz mesele zaman, hafıza ve unutma olduğunda metafor kullanmadan yapamayız.

    Bu makalede, Alman filozof Hans Blumenberg’in hatırlama ve unutma arasındaki etkileşime dair düşüncelerini sunmak istiyorum. Hatırlamanın, Blumenberg’in yazılarında sadece ön planındaki açık bir konu olarak önemli bir rol oynamadığını, bilakis onun metaforolojisi için de zımni bir arka plan olarak öneme sahip olduğunu göstermek istiyorum. Metaforoloji kısmen, geçmiş anlam ufuklarının tekrar açılması ve felsefi metinlerdeki arka plan metaforlarının (Hintergrundsmetaphorik) tetkik edilmesi olarak kendini göstermektedir.

    Arka Plan olarak Kant: Metafizik ve Mutlak Metaforlar

    Immanuel Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi’nin (AVII) önsözündeki meşhur açılış sözlerine göre insan, hem bizim cevap verebilme yetilerimizi aşan, hem de aynı zamanda hayattaki varoluşsal yön belirlenimimiz için kazınıp silinmez olan sorulara sahne olmaktadır. Böylesi sorular, metafiziksel olarak nitelenebilirler. Bu sorular, onlara “bilimsel” anlamda tatmin edici cevaplar bulma imkânlarımızı aştıkları (trans- / meta-) surette metafizikseldirler. Ancak aynı zamanda bu soruların reddi veya kenara itilmesi de mümkün değildir, nitekim biz bunları isteyerek sormayız, bilakis onları “varlığımızın köklerinde hâlihazırda zaten sorulmuş” olarak buluruz.2 Metafizik bu manada, uygun bir şekilde cevaplanmaları için kavramsal araçlara sahip olmamamıza rağmen kendini sorduran belirli unutulmaz sorulara dair bir sorudur.

    Blumenberg’in metaforolojisi çıkış noktasını bu Kantçı izlenimde bulur. Bu, görünüşe göre zararsız (felsefi ve aynı şekilde gündelik) tartışmalarda, anlıyormuşuz gibi görünen, fakat daha detaylı bir incelemede sessizce tahmin ettiğimizden çok daha az bir şekilde açık olan konulara kendimizi verdiğimizde karşılaştığımız “mahcubiyet” (Verlegenheit) mesele olduğu surette geçerlidir. Verlegenheit ifadesi, Blumenberg’in felsefi gayretini anlama konusunda kilit rol oynamaktadır. Bu ifade, bir an öncesinde görünüşe göre zahmetsizce anlayabildiğimiz bir şeyi hatırlanmayacak bir yere koymaya işaret eden mekânsal bir metafordur. Biz, onu sıkıca elimizde bulundurduğumuzu düşünüyorduk – ancak şimdi, bize lazım olduğunda onu artık bulamıyoruz, yanlışlıkla onun yerini değiştirdik (Verlegen).

    “Kavramak” ve “anlamak” (Be-greifen) sözcüklerinin temelinin dokunsal metaforlar olduğu dikkate alınmalıdır. Bu arka plan metaforlar, düşünmemizin hâlâ mevcut olup, fakat unutulmuş olan elle tutulur köklerine işaret etmektedirler. Blumenberg’in paleo-antropolojik varsayımlarındaki önemli noktalardan biri, bizim kavramsal düşünmemizin köklerinin, taş atmak ve arkaik tuzaklar kurmak gibi daha ilkel ve pratik eylemlere dayanmasıdır. Bir tuzak inşa ederek mevcut olmayan bir şey, yani “öngörülen fakat henüz mevcut olmayan bir nesne” öngörülürken, taş atma bizim ile mesafeden eylemde bulunma (actio per distans) arasında mesafe oluşturmanın bir yoludur.3 Neticede kavramlar, “bu dünyanın tek bir zerresinin dahi mevcut olmaksızın”4 dünyayı kavrayabilmekteler. Dolayısıyla kavramsal düşünmemiz, kendi imkânlarının antropojenik şartları karşısında tamamen ilgisiz kalabilmektedir. Teorik bir Verlegenheit’ın bu anlamı, tecrübenin tam da Blumenberg’in kendi felsefi girişimini etkileyen türündendir.5 Metaforlar – ve özellikle Blumenberg’in mutlak metafor olarak ifade ettikleri – kavramların dolduramadığı boşluklara hamlederler. Ancak metaforlar, sadece kavramsal netlik “eksikliğinden” dolayı elimizde bulundurduğumuz şeyler değildirler. Aynı zamanda ifade edemediğimiz şeylerin, kavramsal dışı veya kavramsal olmayan (Unbegrifflichkeit) şeylerin “öngörüsüne” de işaret ederler. Blumenberg, Paradigmen zu einer Metaphorologie eserinin önsözünde yazdığı gibi: Metaforoloji “‘düşünmenin alt yapısına’, kavramsal düşünmenin temellerine ulaşmanın bir yolunu arıyor; fakat aynı zamanda zihnin (Geist) kendini kendi tasvirlerinde önden tasarladığı ‘cesareti’ göstermeyi hedefliyor”.6 Blumenberg burada (tercüme edilmesi kolay olmayan) Mut zur Vermutung ifadesini kullanıyor – tahmin etmeye dair cesaret. Tekrar, Blumenberg, meşhur olduğu üzere Aydınlanmayı “kendi aklını kullanmaya dair cesaret” olarak tanımlayan Kant’ın bir fikrinden ilham almış ve onu tekrar formülleştirmiş gibi görünüyor.

    Zaman konusuna bir örnek verelim. Hepimiz zımnen zamanın ne olduğunu biliriz. Ancak bir tanım vermek üzere sorulduğumuz zaman mahcup edici bir şekilde yetersiz kalırız. Blumenberg bizi, birinin zaman nedir? sorusunu cevaplaması gerektiğini ve şu – inkâr edilemeyecek derecede doğru – cevabı verdiğini tahayyül etmeye davet eder: “Zaman, saat ile ölçtüğümüz şeydir”. Bu “tanımın” ortada olan doğruluğuna rağmen yine de daha fazla bir şeylerin söylenebilir olduğunu – ve aslında – söylenmek zorunda olduğunu hissettiğimiz zaman hayal kırıklığı yaşamaz mıydık?7 Mesele şu ki, soru sorma belirli bir beklenti hacmi (Anspruchsvolumen) meydana getirir ve aklın rasyonel manevraları bunu tatmin etme konusunda çok defa başarısız olur. Blumenberg, Felsefi Soruşturmalar (1953) adlı eserin sonunda, hatırlamayı geçmiş üzerinden tanımlama çabasının bağlı kaldığı kaçınılmaz döngüselliğe işaret eden Wittgenstein’a atıfta bulunur. Wittgenstein bizi, hayatında ilk defa bir şeyi hatırlayan ve coşkuyla şöyle bağıran birini hayal etmeye davet eder: “Evet, şimdi ‘hatırlamanın’ ne olduğunu, hatırlamanın nasıl bir his olduğunu biliyorum”. Ancak Wittgenstein buna dair fikir yürütmeye devam ediyor: Bu hissin “hatırlama” olduğunu nereden biliniyor? Bunun geçmişte olan bir şeyle bağlantılı olduğundan dolayı mı? Fakat geçmişe dair şeyleri hafızadan değil de nereden öğreniriz?8 

    Anısal Etos

    Benzer bir şekilde, Aristoteles’in (Poietika 1457b) metafora dair verdiği efsanevi tanımın kendisi de yine metaforik kalıyor: “Metafor, bir terimin aktarımıdır.”ın kendisi de bir aktarımdır (Yunanca sözcük olan μεταφορά kelime manasıyla “nakletme/aktarma/öteye taşıma” anlamına gelir). Tıpkı bir nesnenin yeri bir yerden başka bir yere değiştirilebildiği gibi, bir isim de bir alandan başka bir alana kaydırılabilir. Dolayısıyla, metaforların hareketleriyle meşgul olurken, bu meşguliyetin kendisinin de bir şekilde metaforik olması kaçınılmazdır. Blumenberg’in metaforolojisi bu anlamda, metaforlar aracılığıyla metaforlar üzerine yapılan bir çalışmadır.

    Dahası, metaforoloji, geçmişin kısmen unutulmuş cevap ve sorularına dair arayışta olan bir geriye yönelik hatırlama girişimidir. Ancak metaforoloji geçmişin sadece yeniden inşasına yönelik değildir. Metaforoloji daha çok, geçmiş anlam ufuklarını, gerçek olanın geri dönüştürülmesi (Rückverwandlung) üzerinden imkân ufuklarına doğru tekrar açmayı hedefliyor.9 Geçmiş zaman sadece geçip gitmiş olan değildir – vuku bulmuş ve artık değiştirilmesi mümkün olmayan değildir. Geçmiş zamanın geçmişin mumya figürlerine indirgenmesi mümkün değildir, bilakis geçmiş, olması mümkün olan şeye dair hafızada yaşar. Paul Ricoeur’ün, pek kolayca Blumenberg’e ait olabilecek olan şu ifadesinde tespit ettiği gibi: Geçmiş zaman sadece vuku bulan ve artık değiştirilmesi mümkün olmayan şeylerden oluşmaz, geçmiş zaman “aynı zamanda, henüz ateşlenmemiş veya yörüngesi yarıda kesilmiş olan geleceğin okları sayesinde hafızada yaşamaktadır. Geçmiş zamanın yerine getirilmemiş geleceği, belki de geleneğin en zengin kısmını oluşturuyor”10. Blumenberg’in mülahazalarının bu bağlamda Reinhart Koselleck’in geleceğin geçmişine dair fikriyle, yani “mümkün olan tarihlerin şartlarının incelenmesi”11 ile bir yakınlığı vardır. Felsefi olarak mesele, geçmiş zamanın henüz karara bağlanmamış, gelecek olasılıkların açık bir ufkunda bulunduğuna dair bir hassasiyetin tekrar oluşturulmasıdır. Geçmiş zamana ait bir şeyi hatırladığımızda, aynı zamanda hayata geçirilmemiş olan, fakat gerçekleşebilmesi mümkün olabilen seçenekleri de hatırlarız.

    Sadece şans eseri kurtulduğum endişe verici bir duruma geri baktığımda, sadece gerçekte nelerin yaşanmış olduğunu – bir kamyonla çarpışmaktan kurtulduğumu – hatırlamam, aynı zamanda başka nelerin olabileceğini de hatırlarım: Dönen kamyonun beni ezip geçebileceğini örneğin. Veya Blumenberg’in kendi örneklerinden biri: Gidişat, günün seslerinin solduğunda ve gecenin sessizliği yükseldiğinde görülebilir ilk olarak. Farklı bir varyasyon: Yerliler, önce susamış olan yolcunun eli çeşmenin akıntısını kestiğinde uyanırlar, zira dikkatleri kendisinin “önemsenmemiş” gürültüsünün ardında yatan şeyin varlığına çekiyor. Bu ilk olarak, devamlı süregiden çevresel arka plan kesildiğinde veya sessizliğe büründüğünde gerçek olarak fark edilir.12 “Gerçek olan” daima sadece “sessiz” aşikârlığın arka planında vuku bulmaz; o aynı zamanda ortaya serilmiş olanakların arka planında da gerçekleşmektedir. Blumenberg’in metaforolojisinin ana ilgisini, bu gizli olarak ortaya serilmiş olan olanaklar oluşturmaktadır.

    Kant’ın birinci eleştirisinin Blumenberg’in metaforolojisi için – ve özellikle metafiziğin imkânları bağlamında – ilham verici bir arka plan olarak işlev gördüğüne daha önce işaret etmiştim. Blumenberg’in felsefesindeki başka bir belirgin Kantçı dürtü, memorial ethos (M. Hundeck) olarak veya Blumenberg’deki hatırlamanın pathosu [pathos of remembrance] (F. J. Wetz) olarak tarif edilmiştir. Blumenberg’in eserlerinde bu etosa dair farklı ifadeler mevcut. Ancak daha keskin ifadelerden biri, 1974 yılında Blumenberg’in Kuno-Fischer Ödülünü alması vesilesiyle Heidelberg Üniversitesinde yapılan bir konuşmasında bulunuyor. Blumenberg, Ernst Cassirer’e teşekkür ettiği bu konuşmasında beşerî bilimlerin tarihselliği sorununa değiniyor. Onun gözlerinde tarihin araştırılması, beşerî olanı hatırlamak olarak tarif edebileceğimiz bir şeye dair bir yükümlülük tarafından kısıtlıdır. Blumenberg açık bir şekilde, “beşerî mevcudiyetin her yerde varoluşunu muhafaza etmeye”13 dair yükümlülüğümüzü açıklıyor.

    Bu ifade pekâlâ, Kant’ın Grundlegung zur Metaphysik der Sitten (1785) eserindeki kategorik buyruğunun bir varyasyonu olarak görülebilir. Kant’a göre, “İnsanlığa, kendi şahsında veya başka bir kişinin şahsında, asla sadece bir amaca dair bir araç olarak değil, bilakis aynı zamanda daima bir amaç olarak davranmak”14 gerekir. Kategorik buyruğun bu özel Kantçı ifadesi Blumenberg tarafından “tarihselci” bir biçimde çevriliyor ve böylelikle tarihe dair meşguliyetin düzenleyici ideali hâline geliyor. Böylece Blumenberg, geçmişin “keyfî” şimdiki zaman tarafından araçsallaştırılmasını önlemek adına, “her bir şimdiki zamanın mutlakiyetçiliği” (Absolutismus der jeweiligen Gegenwart)15 olarak tarif ettiği şeyle kendi arasında mesafe koyuyor. Geçmiş hiçbir zaman sadece şimdiki zamanın güncelleme ihtiyaçlarına (Aktualitätsbedürfnisse einer Gegenwart)16 dair bir araç olarak görülmemelidir, kendi içinde bir amaç olarak canlı kalmaya ve hatırlanmaya dair hakları vardır. Blumenberg, “daha önceki insanlara karşı daha sonraki insanların kibrini”17 ifade etmek için, “kendi zamanımıza odaklı” gibi bir mana taşıyan zamansal nostro-santrizm ifadesini kullanıyor. Böylelikle bu hafıza etosunda sadece, geçmiş zamanın görünüşe göre önemsizleşmiş, zamanı geçmiş ve eski anlam parçacıklarını hatırlamaya dair (Kantçı bir ilhamla) yükümlülük yoktur, bilakis “önde hazır bulunan şeye karşı tahammülsüzlüğe” (der Unduldsamkeit gegen das Vorgefundene)18 dair bir eleştiri de içermektedir.

    Kantçı Soruları Değiştirmek

    Blumenberg’in felsefi incelemelerine, tanıdık felsefi soruların kendine özgü aktarımı eşlik ediyor. Kant’a aşina olan okur bu soruların, eleştirel düşünüre dair birinci eleştirisinde sunduğu çalışma soruları kataloğunun bir aktarımı olduğunu pek kolayca anlar. Bu sorular, Blumenberg’in metaforolojisinde dikkat çeken bir dönüşüme uğruyorlar. Blumenberg, – Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi eserinin ilk baskısının Riga’da yayınlanmasından tam tamına iki yüz yıl sonra yazılan – Die Lesbarkeit der Welt (1981) öncülüğünde Kant’ın felsefi sorularını, –mişli geçmiş zamana dönüştürüyor: Neyi bilebileceğimizi düşünmüştük? Neyi umut edebileceğimizi hayal etmiştik? Dolayısıyla, Blumenberg’in antropolojinin hafıza varyasyonu, şu klasik felsefi sorunun hatırlanmasıyla alakalıdır: İnsan nedir?19; ve bu soruyu dilek kipi biçimine dönüştürerek şu soruyu soruyor: İnsan nedir sorusuyla neyi tahayyül etmiştik? Metaforoloji, yukarda bahsedilenlere binaen “büyülenmiş dünyanın arka merdivenlerinde”20 antropoloji yapmanın yolu olarak görülebilir, yani hem teorik Verlegenheit ile hem de “var olduğunu bilen, fakat ne olduğunu bilmeyen”21 bir özne için tesadüf bilinci ile başa çıkmanın bir yolu olarak görülebilir. Bunun dışında, kültürel hafızanın metaforik, figüratif ve sembolik “dolaylı yolları” üzerinden de eklenebilir. Ancak hatırladığımız şeyi isteyerek seçmiyoruz. Bu olgu, bizim her şeyi kendi irademizle unutabilme ve her şeyi kendi irademizle hatırlayabilme konularındaki yetersizliğimizle alakalıdır (her ne kadar Blumenberg’e göre sonuncusu düzenleyici bir ideal olarak geri kalsa da). Gerçekten de tarihin kendisi, hatırlama ve unutma arasındaki diyalektiğin bir neticesidir ve akıl, bu diyalektiği kontrol etme çabasıdır. Elbette soru, onun – yani aklın – buna gerçekten muktedir olup olmadığıdır.22

    Blumenberg’in tarihsel anlama modeli, sorular ve cevaplar, beklentiler ve beklentilerin yerine getirilmesi veya hayal kırıklığına uğraması arasındaki karmaşık ilişkiye dair odaklanma ile belirlidir. Blumenberg’e göre tarihsel olarak aktarılmış olan soru ve cevaplar arasında asimetrik bir ilişki vardır: “Cevaplara yönelik büyük eleştirel hürriyetimiz için tarih içinde ödediğimiz bedel, soruların kaçınılmazlığıdır (Unabdingbarkeit)”.23 Bir soru kesin olarak yanlış olamaz. Soru daha çok, neyi bilebileceğimiz – veya bilmemiz gerektiği – konusunda belirli beklentiler uyandırır. Blumenberg, bizi uygun cevaplar üzerinde çalışmaya zorlayan “belirlenmiş soruların ipoteki”nden (Hypothek der vorgegebenen Fragen) ve “soru fazlalığından” (Fragenüberhang)24 bahseder. Sorular her ne kadar ebedî veya değişmez olmasalar da, bizi, basitçe salt akli işlemlerle geri çeviremeyeceğimiz veya azaltamayacağımız belirli bir beklenti ve sorun baskısı (Problemdruck) altına alırlar. Hemen hemen sanki – bir defa uyandırıldıktan sonra – beşerî beklentiler, ihtiyaçlar ve umutlar üzerinde bir “baskı” oluşturan soruların ataletiyle karşı karşıyaymışız gibi. Marcel Proust’un Madeleine kurabiyesini bir fincan çaya bandırdığında istemsizce oluşan anılar zinciri akla gelebilir. Eğer Nietzsche, beşerî sıhhatin işareti olarak aktif bir unutmayı desteklemiş olsaydı, bu Proust’un istemsiz hatırlama (mémoire involontaire) fikrinin muadili olarak görülebilirdi.

    Ve şimdi, Nietzsche’den bahsettikten sonra, Blumenberg’in daha orijinal olan “teolojik” fikirlerinden biri ile tamamlamak önemli gözüküyor. Nitekim Nietzsche’nin meşhur “Tanrı öldü!” iddiası, karakteristik anısal tınısını Blumenberg’in varyasyonlarında da buluyor: Tanrı belki ölmüş olabilir, fakat bu hemen doğrudan tanrının unutulmuş olduğu anlamına gelmez. Tanrı daha çok geride kalmış, fakat unutulmamış bir arka plan olarak hâlâ mevcuttur. Tanrıya dair tasavvur, basitçe unutulması mümkün olmayan akis öncesi beklentiler içermektedir. İnsanlar ilk olarak “tanrı hakkında şaşırtıcı derecede bu kadar çok şey” bilmeye başladıklarında, genç Hegel’in yazdığı gibi, ateizm bile, “Reddettiği şeylerin iddia hacmini tekrar doldurmaya muktedir olabildiği surette sadece mümkün olabilmiştir” (war selbst ein Atheismus (…) nur möglich, sofern sie das Anspruchsvolumen ihrer Negate wieder aufzufüllen vermochten).25 Ve hatta şöyle söyleyebiliriz: Mutlak bir metafor olarak “tanrı”, olası anlamların, görmezden gelinmesi veya unutulmaya terk edilmesi basitçe mümkün olmayan tükenmez bir kaynağıdır, nitekim yoksa kaçınılmaz olarak şu soru kendini bize sunuyor: “Ondan sonra daha neler mümkün olabilir?”26. Başka bir deyişle Blumenberg şu sorunun izini sürüyor: “Bunlara kani olmuş olan insanların bulunduğu, veya sadece bilemeyeceklerine inandıkları şeyin ne anlama geldiğini bilmek isteyen (die wissen wollen, was das bedeutet, was sie nicht wissen zu können glauben) agnostiklerin bulunduğu surette” böylesi bir fikir veya kavramın varlığı ne anlama geliyor ve artık ne anlama gelebilir?27

    İnsan, nasıl bilerek unutamazsa, gayret ederek de rahatlayamaz. Kırk yıldan fazla bir hizmet süresinden sonra hizmetçisi Martin Lampe’yi işten atan Kant’ın günlüğüne şu sözleri girdiği iddia edilir: Lampe ismi artık tamamen unutulmalıdır! Kant’ın isteği, bir unutma fermanını (Vergessensdekret) aktif bir şekilde ilan etme teşebbüsünün içsel paradoks doğasına tanıklık ediyor. Ancak herhangi bir şeyin bastırılarak çözümlenmesi mümkün değildir. Ve insan bir şeyi, onu unutmayı kendine hatırlatarak unutması mümkün değildir.28

    *Dr., Copenhagen University College



    1. 1 Reinhart Koselleck, Zeitschichten. Studien zur Historik. Frankfurt a.M. 2000, s. 9; 305.
    2. 2 Hans Blumenberg, Paradigmen zur einer Metaphorologie, Frankfurt a.M. 1960, s. 23.
    3. 3 Hans Blumenberg, Beschreibung des Menschen, Frankfurt a.M., 2006, s. 110.
    4. 4  960, p. 23. Hans Blumenberg, Beschreibung des Menschen, Frankfurt a.M., 2006, s. 578.
    5. 5  Blumenberg, kendi metaforolojik girişimi için başka bir tarif kullanır: Halbzeug [yarım alet] kavramı, yani sanayi tasarımının yarı tamamlanmış ham maddesine atıfta bulunan bir ifade. Dikkate almalıyız ki Zeug, Heidegger’den esinlenilmiş ve “alet, teçhizat” anlamına gelen ve “nesnelerin” pratik kullanıma hazırlıklarına işaret eden bir terimdir. Metaforlar, mümkün olan beşerî öz-anlayışlarının tükenmez kaynaklarını oluşturan beşerî yaşam dünyalarının izlerini açığa çıkarırlar. Bknz: Anselm Haverkamp, Metapher, Mythos, Halbzeug: Metaphorologie nach Blumenberg, Berlin 2018, s. 52-53.
    6. 6 Hans Blumenberg, Paradigmen zu einer Metaphorologie, Frankfurt a.M. 1960, s. 17.
    7. 7 Hans Blumenberg, Schiffbruch mit Zuschauer, Frankfurt a.M. 1979, s. 92.
    8. 8 Ludwig Wittgenstein, Philosophische Untersuchungen, Frankfurt a.M., 1953, s. 231
    9. 9 Hans Blumenberg, Wirklichkeiten, in denen wir leben, Stuttgart 1981, s. 150-151.
    10. 10 Paul Ricoeur, “Reflections on a new ethos for Europe”, in: The Hermeneutics of Action, London 1996, s. 8.
    11. 11 Reinhart Koselleck, Vergangene Zukunft. Zur Semantik geschichtlicher Zeiten, Frankfurt a.M. 1979, s. 99.
    12. 12 Hans Blumenberg, Die Vollzähligkeit der Sterne, Frankfurt a.M. 1997, s. 13-15.
    13. 13 Hans Blumenberg, Wirklichkeiteiten, in denen wir leben, Stuttgart 1981, s. 171.
    14. 14 Immanuel Kant, Grundlegung zur Metaphysik der Sitten, Darmstadt 1998, s. 66.
    15. 15 Hans Blumenberg, Die Genesis der kopernikanischen Welt, Frankfurt a.M. 1970, s. 150.
    16. 16 Hans Blumenberg, Wirklichkeiten, in denen wir leben, Stuttgart 1981, s. 168.
    17. 17 Hans Blumenberg, Die Genesis der Kopernikanischen Welt, Frankfurt a.M. 1970, s. 149.
    18. 18 Hans Blumenberg, Die Sorge geht über den Fluss, Frankfurt a.M. 1987, s. 111.
    19. 19 Hans Blumenberg, Beschreibung des Menschen, Frankfurt a.M. 2006, s. 483.
    20. 20 Hans Blumenberg, Höhlenausgänge, Frankfurt a.M. 1989, s. 424.
    21. 21 Hans Blumenberg, Beschreibung des Menschen, Frankfurt a.M. 2006, s. 104.
    22. 22 Hans Blumenberg, Ein mögliches Selbstverständnis, Stuttgart 1997, s. 117.
    23. 23 Hans Blumenberg, Die Legitimität der Neuzeit, Frankfurt a.M 1988, s. 80.
    24. 24 Hans Blumenberg, Die Legitimität der Neuzeit, Frankfurt a.M 1988, s. 76-77.
    25. 25 Hans Blumenberg, Die Legitimität der Neuzeit, Frankfurt a.M 1988, s. 79.
    26. 26 Hans Blumenberg, Arbeit am Mythos, Frankfurt a.M., 1979, s. 685.
    27. 27 Hans Blumenberg, Arbeit am Mythos, Frankfurt a.M., 1979, s. 325.
    28. 28 Hans Blumenberg, Lebensthemen, Stuttgart 1997, s. 207.