BÜYÜK VERİ VE ÇİN: TEHDİT Mİ FIRSAT MI?

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • “Google unutmaz, affetmez, silmez.
    Dokunduğunuz her tuşu sizi tahlil etmek ve
    profilinizi çıkartmak için biriktirir.”
    Marc Goodman

    Her gün sabah uyandığınızda telefonunuzu açar, elektronik posta ve sosyal medya hesaplarınızı kontrol edersiniz. Notlarınızı ve iş takviminize göz atarsınız. Belki fitness programı taşıyan akıllı bir saatin rehberliğinde, 20 dakikalık sabah sporunun ardından duş alıp işe gitmek üzere yola çıkarsınız. Sabahın bereketli anlarında dakikaları, elinizdeki telefonun ekranında geçirirsiniz. Telefonla birlikteğiniz yolda ve işte de devam eder. Yolculuk boyunca görüşmeler yapar, haber okur, müzik dinler ya da fotoğraf çekersiniz. Telefon sizin, keyif sizin, hiç kimse de keyfinizin kâhyası değildir.

    Telefonunuzu uzaktan kumandaya dönüştürebilir, bilgisayara, arabanıza isterseniz de uydulara ve diğer birçok cihaza bağlanabilirsiniz. Sihirli, mucizevi bir cihazdır o. Peki, telefonu bu kadar mucizevi kılan nedir? Elbette mobil uygulamalar. Neredeyse her iş için bir uygulama geliştirilmiştir. Birçoğumuz bu teknolojik konforun hazzını sürerken ekranın arkasında neler döndüğünü düşünme zahmetine girmeyiz. Arkadaki gerçek tedirgin edicidir: Telefonlar ve mobil uygulamalar, bizim hakkımızda sürekli, kesintisizce ve tereyağından kıl çekme kolaylığında veri üretirler, üretilen verileri de kendi merkezî bilgisayarlarına transfer ederler.

    Dijitalleşme: Her Şeyin Verileştirilmesi

    Verileştirme, dijital çağ öncesinde ciddi güçlükler içeren zaman alıcı bir uğraş idi. Nüfus, tapu ve kadastro, gümrükler, vergi kayıtları, gazeteler, günlükler başlıca veri kaynaklarıydı. Günümüzde verileştirme çok daha kolay; neredeyse her şeye dair veri üretiliyor. Hava durumundan yeryüzündeki suyun dolaşımına, kan tahlillerinden DNA bilgilerine, parmak izinden retina taramalarına, sosyal medya beğenilerinden internet aramalarına kadar çeşitli konulardaki veriler kayıt altında tutuluyor. Farklı kaynaklardan farklı yapılarda ve devasa miktarda veri gelirken etrafımızdaki dijital cihazlar, bu büyük miktardaki verinin kaynaklarını oluşturuyor.

    Büyük veri, geleneksel bilgisayarların işleyebileceğinden daha büyük veri kümelerini ifade eder ve ileri teknolojinin ham maddesini oluşturur. Nesnelerin interneti, yapay zekâ ve makine öğrenmesi gibi yeni teknolojilere dayanır. Şirketlerin veya devletlerin büyük miktarlardaki kullanıcı davranışlarını analiz etmelerini sağlar.

    Bugün hem devletlerin resmî veri tabanları hem de dev şirketlerin özel veri tabanları var. Google, Facebook, Microsoft, Adobe gibi yaygın kullanılan yazılım şirketleri kullanıcılarına dair büyük veriler biriktiriyorlar. Sağlık bilişimi en hızlı gelişen üç-beş büyük veri sektöründen biri.

    Hastane Bilişim Sistemleri

    Genom projesi, DNA bilgilerimizin deşifre edilmesini sağladı. Göz rengimizden ömür süremiz ve zekâmıza kadar birçok bilgi, genlerimizde gizli. Obezite, suç eğilimi, cinsel yönelim, kansere yakalanma riski, şizofreni veya hiperaktivite eğilimlerimiz de genlerde saklı. Yeni doğan bebeklerden alınan kan örnekleri, kamu sağlığı gerekçe gösterilerek alınıyor ve GEN merkezinde, dijital ortamlarda saklanıyor.

    Hastaneler birçok bilgiye sahipler. Hastalıklar, kullandığımız ilaçlar, kan ve DNA bilgilerimiz, biyopsi ve laboratuvar tetkikleri bizim hakkımızda çok şey söyler: Bağışıklık sistemimize, genel sağlık durumumuza hatta olası ömür süremize dair bilgiler içerirler. Sağlığımıza dair veri biriktirenler sadece hastaneler değil. Sağlık mobil uygulamaları, insanlar hakkında bilgi toplar. E-Nabız, Formda Kal Türkiye, SteppApp ve Meditasyon gibi uygulamaların yanında Âdet Takvimi, FatSecret Kalori Sayacı, Fitwell Egzersiz, Diyetkolik Online gibi uygulamalar da var. Bu uygulamaları kullandığınızda kişisel sağlık durumunuza dair sadece doktorlarla paylaşacağınız mahrem bilgilere, uygulamayı yapan şirketler de sahip olurlar.

    Büyük Veriyi Büyük Paralara Dönüştüren Veri Baronları

    Mobil uygulama pazarında 1 milyondan fazla uygulama hizmete sunulmuş hâlde. Uygulamaların ekseriyeti bedava. Meşhur bir iletişim mottosunda denildiği gibi: Aldığınız ürün ücretsiz ise ürün sizsinizdir!  Mobil uygulamalar birer sosyal veri üreticisidir. Uygulamayı kullananlar, kendileri hakkında devasa miktarda kişisel veri oluşturur. Mobil uygulamalarda ve sosyal medyada yaptığınız her şey biriktirilir. Irk, cinsiyet, yaş, doğum yeri, boy, kilo, ten rengi, meslek, siyasi görüş, eğitim seviyesi, telefon numarası, ev ve iş adresi, şifreler, sizi tanımlayacak anahtar sözcükler, cinsel tercihler, alışveriş, eğlence ve tatil alışkanlıkları, medeni hâl, ideolojik görüş, dinî inanç, evcil hayvan sahipliği gibi 150’den fazla kategoride analiz edilir. Hespiburada.com, N11.com, Amazon.com, Sahibinden.com gibi e-ticaret siteleri; posta adreslerinizi, fatura adresinizi, şifrelerinizi, araştırdığınız ve satın aldığınız ürünlerin bilgilerini biriktirirler. Sosyal ağlar, dijital toplumun yeni arşiv daireleridir. Dijital arşivler, korunaklı binalardaki fiziki arşivlerden biraz farklıdır. Ama sonuçta bir arşivdir ve büyük veri analitikleriyle bu arşivlerden işimize yarar verileri bulup çıkarmak da mümkün.

    Tabiri caizse mobil uygulama yapanlar birer veri simsarı iken uygulayıcı ile kullanıcıyı buluşturan Apple, Samsung veya Microsoft gibi teknoloji şirketleri ise gerçek birer barondur. Veri baronları, dijital istihbaratı biriktirip satarlar. Hem uygulamayı yaparlar hem de Google Play ve App Store bu kişisel verileri, büyük veri setlerinde biriktirir; reklam verenlere ve parayı veren başka birçok kaynağa satarlar: Ticari şirketler, hukuk büroları, istihbarat teşkilatları, siyasi partiler, devletler ve bilimsel araştırma projeleri, veriye yaptıkları yatırımın fazlasıyla geri döneceğini artık biliyorlar. Sadece Facebook’un 1 milyara yakın kullanıcısı var. Şirket, kazancının yarısından fazlasını mobil reklamdan elde ediyor. Bir milyardan fazla aboneye sahip e-ticaret sitesi Alibaba da bir büyük veri baronu.

    Kullanıcılardan habersiz ve kullanıcıları hedefleyecek şekilde büyük verinin nakde dönüştürülmesinin yanında, bir başka ciddi sorun daha var:  Veri güvenliği meselesi. Büyük sosyal veri; siber teröristler, siber suçlular, hactivistler ve hackerlar için fazlasıyla iştah kabartıcı, taze bir av. Google, Samsung ya da Apple’ı hackleyip veri tabanlarına eriştiklerinde hazine bulmuş gibi oluyorlar. Hazine değerindeki büyük veriyi analiz etmeyi başardıklarında ise kullanıcıların neler yaptığını, neler yapabileceklerini hatta neler yapamayacaklarını tahmin ediyorlar.

    Artık bilginin ekonomik bir değeri var. Veriyi nakde çevirebildiklerini hemen fark eden hackerlar, büyük veri tabanlarını hedefliyor. Siber saldırılar hiç nadirattan suçlar değil. Hackerlar 2013’te Adobe’ye saldırdılar. Yaklaşık 40 milyon kullanıcı bilgisi ve hesap numaralarıyla birlikte Photoshop ve Acrobat’ın yaklaşık 40 GB’lık yazılım kodlarını da ele geçirdiler.

    Büyük veriyi ele geçirmeye çalışan hackerların tek hedefi, mobil telefon şirketleri değil. Güvenlik, ekonomi, sağlık, spor, bilim ve eğitim gibi neredeyse her konuda veri kaydı tutan devletler de risk altında. Üstelik birçok hükûmet, siber saldırılara karşı hiç de güvende değil. Türkiye’de MERNİS hacklendiğinde milyonlarca vatandaşla birlikte, ülkenin cumhurbaşkanının kimlik bilgilerini internette dolaşırken görmek hiç şaşırtıcı olmamıştı. Hastaneler ve laboratuvarlar hacklendiğinde DNA bilgileriniz de çalınabilir.

    Tıbbi, genetik ve sağlık durumunuza dair bilgiler; salgın ve umarsız hastalıklara çare bulmak, biyolojik saldırılara karşı bağışıklık sistemini genetik olarak güçlendirmek ya da ömrü uzatmak için kullanılmaktadır. Buna karşın bu bilgilere dayanarak gelecekte genetik kopyalarımız yapılabilir, toplum genetiğine özel olarak geliştirilmiş biyolojik saldırılara maruz kalabiliriz. Genetiği değiştirilmiş gıdalarla genetiğimize saldırabilirler. GDO’lu ürünler sadece bizi hedeflemiş birer güdümlü silaha dönüşebilir. Genetik elitizm içgüdüsüyle kişiler arasında ayrımcılık yapılabilir.

    Çin’de Büyük Veri Tabanlı Sosyal Kredi Notu Uygulaması

    Çin hükûmeti, 1.4 milyar vatandaşının her şeyinden haberdar olmak konusunda oldukça azimli. Bunu yapmak için internet aramalarını, otoyolları, sokakları, alışveriş merkezlerini, okulları hatta evleri dikizliyor. Mümkün ve münasip her yere elektronik dedektörler ve kameralar yerleştiriyor. Bazı özel bölgeleri 500 bin mobese kamerayla gözetim altında tutarken herkesin her adımını hem canlı izliyor hem de kaydedip daha sonra analiz ediyor.

    Bilgi toplumunun petrolü olan veri, sadece ekonomik kâr elde etmek için kullanılmıyor. Veri, aynı zamanda toplum düzenini sağlamak, ortak iyiyi gerçekleştirmek için de kullanılıyor. Çeşitli kaynaklardan gelen verileri baz alan Sosyal Kredilenme Notu (SKN) uygulaması, bunlardan sadece biri. SKN, yaptığınız her şeyin takip edilip puanlanmasıyla işleyen bir sistem. Harcamalarınızı, satın aldığınız ürünleri, gezi ve tatilleri, katıldığınız kurs ve eğitimleri, ceza ve vergi karnenizi hesaba katıyor. Tabii bunlara erişim izni olan bir sistemden bahsediyoruz.

    Peki, SKN Etik Mi?

    Çin, vatandaşlarını bir tür iyi vatandaşlık oyunu oynamaya zorluyor. Amerikalıların ve Avrupalıların bunu anlaması biraz zor. Oyunun kuralları açık fakat hiç de adil gibi görünmüyor. Alkol aldıysanız veya ödenmemiş trafik cezanız varsa sosyal kredi notunuzun düşeceğini biliyorsunuz. Komşularınızla kavga ettiğinizde banka kredi notunuz düşebilir. Elmalarla armutları aynı sepete koymak gibi duruyor. Sosyal kredi notunuz düştüğünde güvenilmez kişiler listesine alınırsınız. Kara listeye düştüyseniz lüks harcama yapamazsınız, örneğin 5 yıldızlı otelde kalamaz, araba kiralayamazsınız. Geçtiğiniz noktalardaki yüz tanıma sistemleri sizi tespit eder ve sokaklardaki elektronik panolarda posterleriniz yayınlanabilir. Yüksek sosyal kredi puanları size indirimli bilet, kuyrukta öncelik olarak geri dönebilir.

    Düşen kredi notunuzu bir eğitime katılarak, bir miktar birikim yaparak ya da spor ve kültür kurslarına katılarak yükseltebilirsiniz. Hile yapmadan oynadığınız video oyunları iyidir fakat 10 saat video oyunu oynamak kredi notunuzu düşürür.

    Buna, mevcut yasaların uygulanmasında teknolojinin gücünden yaralanmak, diyebiliriz. Ortak iyiyi hedefliyor, bireysel mahremiyeti ve kişisel özgürlüğü umursamıyor. Öyleyse gerçek bir toplumsal dışlama ile karşı karşıyayız. Toplumsal sadakat, teknolojik destekle artırılıyor. Buna, artırılmış sadakat denilebilir. Şurası kesin: SKN, kredilendirme ve kredibilite kavramlarını şaşırtıcı biçimde dönüştürüyor. Çinli yetkililer, vatandaşları iyi biri olmaya zorlayan bir sistem inşa ettiklerini düşünüyorlar. Aslında kendileri de insanlar için iyi ve kötü gibi tartışmalı etik kategorileri tanımladıklarının farkındalar. Belki de sonu gelmez etik, dinî veya felsefi tartışmalara devlet otoritesiyle son vermenin pratikte fayda getiren akıllıca bir karar olduğunu düşünerek kendileriyle gurur duyuyorlardır.

    Çin, vatandaşları hakkında yoğun veriye sahip ve elindeki verileri ise herhangi bir amaçla kullanmak konusunda kendisini kimseye karşı sorumlu hissetmiyor. Kişisel ve kamusal verilerin gizliliği konusunda Avrupa ülkeleriyle kıyaslanmaz bir tek taraflı tasarruf sergiliyor. Kişisel verilerin gizliliğini umursamayan Çin, Batı’da uygulanan kredilenme sisteminde bariz biçimde farklı nitelikler taşıyan SKN’yi, vatandaşları ödüllendirmek veya cezalandırmak için kullanmakla eleştiriliyor.

    Dijital Gözetimden Gelen Büyük Veri

    Çin, Sincan’daki saldırıları önlemek için 100 bin canlı kamera yerleştirdi. Yüz, beden yapısı, duruş ve yürüme tarzı tanımaya dayalı kameralı sistem, toplumsal düzen ve toplumsal gözetim için kullanıyor. Çinli polisler, sokaklarda yüz tanıma sistemleriyle entegre çalışan akıllı gözlükler takıyorlar. Trafik ışıkları ve akış sistemini değiştiren, böylece ambulansların daha kısa sürede hedeflerine ulaşmasını sağlayan akıllı şehirler tasarlıyorlar. Akıllı şehirlerde trafiği yönetmek, kanserli hücreleri tespit etmek, mahkeme kayıtlarını tutmak yahut da bilet satmak için yapay zekâlı otomatlar kullanılıyor. Kayıp çocuk ve yaşlıların bulunması, kalabalıkların düzenlenmesi ve denetimi, hastanede geçen sürenin azaltılması, kırsal ile şehir arasındaki hizmet kalitesi farkınının azaltılması gibi düzenlemeler akıllı şehirleri halkın gözünde cazip hâle getiriyor.

    Çin’in en büyük perakendecisi Alibaba, trafik sıkışıklığıyla baş etmek için 2016 yılında CityBrain adlı bulut bilişime dayalı, belediyeler ile ortak çalışan bir trafik yönetim uygulaması geliştirdi. Ambulans ve acil durumlar için CityBrain kullanan Çin, şehirde harcanan benzini yüzde 20 azaltmayı umuyor.

    Akıllı şehirler programı ABD ile başka bir farkı daha ortaya koyuyor: Devlet ve özel şirketler arasında büyük çaplı işbirliğini. Trafikten sağlığa, ticaretten eğitime kadar çok farklı konularda, tüm büyük teknik oyuncular hükûmetle ortak araştırma laboratuvarlarına sahipler.

    Küresel Yapay Zekâ Savaşlarında Çin’in Liderlik Arayışı

    1990 yılında Çin’deki yoksul sayısı 750 milyondu. Çinliler, aradan geçen 25 yıl içinde bu sayıyı 70 milyona düşürmeyi başardı. Çin ekonomik olarak büyürken siyasi ve toplumsal olarak da sınıf atladı. Dünya yönetiminde söz hakkı kazandı. Fiziki sınırlara karşı duyarsız olan İnternet, Çin’i kendi içine hapsolmaktan kurtardı. Bugün Çin, büyük veri teknolojisine sahip üç büyük devletten biri; diğer ikisi ABD ve Hindistan. Büyük veri tabanlarıyla çalışan yapay zekâ alanında da Avrupa’dan bile kesinlikle daha avantajlı durumda.

    Çinlilerin gözlerini açan, potansiyellerini keşfetme yolculuğuna çıkaran olay; geçen yıl, Google’ın DeepMind adlı yapay zekâsının geleneksel tahta oyunu ustası Ke Jie’yi yenmesi oldu. Çinliler, tahta oyunu Alfa-Go’da kaybettiklerinde, Rusların Sputnik’i uzaya fırlatmasıyla Amerikalıların yaşadığı geri kalmışlık şokuna benzer bir şok yaşadılar. Fakat şimdi, 2025’te yapay zekâyı ülke ekonomisinin temeli yapmayı, 2030’a kadar da bu alanda dünya lideri olmayı hedefliyor. Çünkü onlar da Rusya lideri Putin’in öngörüsüne, “Yapay zekâya sahip olanların dünyanın yöneticisi olacağına” inanıyorlar.

    Yapay zekâda lider olmak için gelişmiş logaritmalar, özel bilgi-işlem donanımları ve büyük veri kaynakları gerekiyor. Logaritma-yazılım kapasitesi her geçen yıl artan Çin’de, diğer tüm ülkelere göre daha fazla insan ve daha fazla iş var. Bu da daha fazla sosyal veri demek. Çin’de tam anlamıyla veri patlaması yaşanıyor. Büyük verileri işlemek için gereken yapay zekâ teknolojisinde ise yakın zaman önce ciddi bir atılım gerçekleştirdi. Herkes Çin’in yeni teknolojileri geliştirme, uygulanma ve benimsenme potansiyelinin çok yüksek olduğunda hemfikir.

    Çin, iç piyasadaki verilerin depolanması ve analiz edilmesi için hem yatırım yapıyor hem de özel girişimi teşvik ediyor. Asia Analytics, Alibaba, Baidu, Tencet gibi e-ticaret şirketleri, finans, veri madenciliği ve büyük veri analitikleri geliştiriyorlar.

    Çin’de şehirler, büyük veriyle eş zamanlı gelişiyor. Örneğin Çin’in Silikon Vadisi Guizhou şehrinde 2014’te aşağı yukarı bin tane büyük veri şirketi varken bu sayı, 2019’a gelindiğinde 12 bine ulaşmış. Apple, Intel, Oracle, Alibaba, Huawei gibi teknoloji devleri Guizhou’ya akın ediyorlar. İlginç olmakla birlikte veri işleme, veri güvenliği ve veri alışverişi konularında çoğu zaman Çin hükûmetiyle işbirliği yapıyorlar. Bu yüzden Çin ile ABD arasındaki teknolojik soğuk savaş, birçoklarına göre aslında ekonomik hegemonya dürtüsüyle ilerleyen bir gerilimden ibarettir.

    Nesnelerin İnternetinden Gelen Büyük Veri

    Eski internet, bilgisayarlar ve telefonları birbirine bağlıyordu. Yeni internet ise nesneleri birbirine bağlıyor. Gerçekten her şeyi. Evler, bitkiler, elektrik hatları, elektrikli eşyalar, arabalar, saksılar, koltuklar ve pencereleri… Klimalar, trafik lambaları, dijital saatler, yazıcılar ve alarm sistemlerini… Hayvanları, akarsular ve bitkileri… Her şey çok farklı amaçlarla internete bağlanıyor.

    Hyundai Motors’un arabalarla evleri birbirine bağlayan bir büyük veri projesi üzerinde çalışması gibi. Arabanın evden çıktığını veya eve yaklaştığını tespit eden akıllı evin, klima ve kapı güvenliği gibi akıllı sistemleri uygun çalışma pozisyonuna getirmesini planlıyor. Nesneler, birer kimliğe ve dijital bir yaşama kavuşuyorlar. İnternete bağlı nesneler, çevresel algılayıcılar taşıyor.

    Alfa-çipler ve NFC teknolojisi; temassız ödemelerde, akbil kartlarında, benzin pompalarında, otel odası kapılarında, otoyol gişelerinde, market ürünlerinin elektronik etiketlerinde kullanılıyor. Kalabalık ortamlarda, örneğin asansörde veya metrobüste, dolmuşta veya bir tanzim satış kuyruğunda kartlarınız hacklenebilir. Yakınızdaki bir hacker’ın ihtiyacı olan tek şey, 50 dolara ebay’dan satın alabileceği bir RFID kart okuyucusu yani bir alfa-çip. Böylece cebinizdeki kartlarda saklı tüm bilgileri ele geçirebilir, yeni bir karta kopyalarak “sizmişsiniz gibi” davranabilir. Kopyalama meselesinde hiç sıkıntı yok: yüzde 100 başarı söz konusu. Otel odanıza, iş yerinize girebilir, kredi kartınızdan harcama yapabilir: Dijital yankesiciler, kılını kıpırdatmadan cüzdanınızı boşaltabilirler. Sizin adınıza suç işleyebilirler.

    Denetimli serbestlikten yararlanan mahkûmların takibinde de kullanılan Alfa-çipler, Çin’de olduğu gibi, öğrencilerin ve çocukların takibinde de kullanılıyor. İşyerlerinde patronlar, çalışanlarını onlarla takip ediyor, öğle yemeğinde veya tuvalette geçirdiğiniz zamanı, gittiğiniz yerleri ve bilgisayar ekranındaki her tıklamanızı da. Sadece işverenler, ebeveynler veya okul müdürleri değil, devletler ve suç örgütleri de bu verilere sahip oluyorlar.

    NFC ise mobil cihazınızı okuyucu üzerine tutup ödeme yapmada kullanılıyor. Otobüs kartları ve NFC turnikeleri ile Google Wallet ve Apple Pay’de kullanılan teknoloji aynı. Telefonunuzdaki bluetooth cihazı, BlueScanner ve Blue Sniff gibi uygulamalarla telefonununuzdaki tüm verilere erişim kapısı açıyor; gizlice fotoğraf çekme, bluetooth kulaklıktan yapılan konuşmaları dinleme de yan etkilerinden birkaçı.

    Elektronik nesneleri üretenler, onları birbirine ya da bilgisayara bağladıkları andan itibaren, birer büyük veri kaynağına dönüşüyorlar. Milyonlarca cihaz, birbirine sinyal göderiyor, büyük veri üretiyor.

    Teknoloji Felsefesi ve Etik İkilemlere Dair Bir Tartışma

    Dikizleme ekonomisi, gizlilik ve mahremiyet algısında dönüşümü harekete geçirdi. Teknolojinin ivedi bir sorun olarak gündeme getirdiği mahremiyet, çağdaş Amerikan değerlerinden biridir. Amerikalılara göre gelir, sağlık ve boş zaman etkinlikleri kişiye özeldir, başkalarının bilmemesi gerekir. Dijital ekonomi ise neredeyse hiç kişisel değildir. E-ticaret ve büyük veri, mahremiyete dikkat çekmiştir. 

    Çin’de büyük verinin gözetim amaçlı kullanılması, mahremiyet algısını zayıflatmak şöyle dursun, onu tahkim edebilir, geliştirebilir. Büyük veri, Çin otoriter rejiminin baskısını azaltan bir araç olarak da görülüyor. Bu ilginç iddianın argümanlarıysa kısaca şöyle:

    Mahremiyet, Çin’deki geleneksel Konfüçyüsçülükte tanımlandığı hâliyle olumsuz çağrışımlara sahip bir sözcüktür. İki bin yıllık Konfüçyüsçülük geleneğine göre ilişkilerdeki şeffaflık ve açıklık, aslında samimiyeti gösterir. Gizlilik ise gizlenmesi gereken kirli bir şeylerin olduğu şüphesini doğurur. Kişisel durumların mahrem olması gerektiğini iddia etmek, antisosyal olmayı göze almak demektir. Komşuluk, akrabalık ve aile gibi kurumlar, yarı-hükûmet sistemi veya yarı-resmî kurumlar gibi işlev görürlerdi. Suçluların ihbarı, muhaliflerin ispiyonlanması ve çatışmaların çözülmesinde geleneksel roller üstleniyorlardı. Örneğin siyasi suçlarda bütün aile cezalandırılırdı. Üç-beş aileden oluşan gruplar, sokak ve mahalle güvenliğinden sorumlu tutulurdu. Suç ve güvenlikte sorumluluk, devletle yapılan işbirliği neticesinde bu ailelerin üzerine kalırdı. Peki, bu ne anlama gelir? Circle filminde dijital çağın etik teorisi olarak önerilen açıklık etiği Çin’de büyük veriden çok daha önce de vardı, denilebilir.

    Dikizlenmek, fişlenmek, böylece yönlendirilmek normal karşılanır oldu. Devletler ve dev şirketler sizi, gözetlenmenin normal olduğuna zorla ikna etmeye çalışıyorlar. Bunu nasıl yaptıklarını söyleyeyim: “Ben gözetlenmek istemiyorum.” dediğinizde, “Bir şey mi saklıyorsun!” diyorlar. “Başkalarının bilmesini istemediğiniz bir şey varsa büyük ihtimalle o yapmamanız gereken bir şeydir.” diyorlar. Devlet, toplum güvenliği için herkesi dikizlemenin makul olduğuna, bu kadar kaba bir dayatmayla inandırmaya çalışıyor. Buna karşı vatandaşı, “Benim saklayacak bir şeyim yok!” demeye zorluyor. Dev dijital şirketler ise “Dijital dünyaya girişin başka yolu yok; siber uzayda var olmak istiyorsan veri gizliliğinden taviz vereceksin!” diyor.

    Bu kötü niyetli ikilem, sorunları çözmesi gereken ama çözemeyen liderlerin istediği yeni toplumsal norm. Facebook’un kurucusu Zukerberg herkese, gizlilik ve mahremiyetin artık eskilerin bir masalı olduğunu söylüyor. Fakat evinde dikizlenmeden oturabilmek için çevredeki evleri 30 milyon dolara satın alıyor. Aynı ikiyüzlülüğü Facebook’un CEO’su da yapıyor. CEO’ya göre insanlar, gizliliğin yok olmasına seve seve alışmak zorundalar.

    “Gizleyecek bir şeyiniz olmamalı.” demek tam bir dayatma. “Ya gözetlemeyi ya da potansiyel suçlu olmayı kabul edeceksin.” demeye getiriyorlar. Bu iki yüzlü bir kandırmaca. Zukerberg’in ya da bilgi güvenliğinden sorumlu kurumun müdürünün özel hâllerinin ve harcamalarının internette dolaştığını düşünebiliyor musunuz? Özet hayat tartışması ne kadar büyürdü. Büyük veri baronları, “fetö”, “liseli kızlar”, “viagra” veya “prozac”ı internette kimlerin aradığını biliyorlar. Bu sözcükleri aramak elbette yasak değil. Ama yine de yaptığımız her yasal işin bilinmesini istemeyiz. Dün gece internette ne aradığınızı ya da Netfliks’ten ne izlediğinizi bilmelerini ister miydiniz? Yasal olan şeyler mahrem olabilir. Yasal ile kamusal birbirine eşit değildir. Her yasal olanın kamuya açık olması gerektiğini söylemek tam bir saçmalık. Kimse bunu kabul etmez. Circle filmindeki önerilen türden bir açıklık etiği, dijital yaşamda mahremiyet ve iyiyi isteme gibi köklü insanlık arzularını ne kadar tatmin edecek? Tartışmamız gereken gerçek bir etik sorunumuz var. Yani dijital etik. İnsanlar sadece mahremiyeti tartışıyorlar. Fakat asıl mesele, her şeyin gözetlenip kontrol edildiği bir toplumda özgür iradenin anlamı ve erdeme nasıl ulaşılacağı tartışılmalıdır.

    Teknolojik Alarmizm: Nuh’un Gemisini İnşa Etmek

    Ne var ki sağlık sektöründe kullanılan veri tabanları büyük risk altında. Sağlık bilişim sistemlerinde güvende tutulması gereken biyo-genetik bilgilerimiz yeterince güvende değil. İstatistiklere göre  şuana kadar hastanelerin %75’i siber saldırıya maruz kaldı. Tıbbi bilgilerin kimlerin işine yaradığını sormaya gerek bile yok: Küresel ilaç şirketleri, düşman devletler, genetik araştırmalar yapan kişi hatta kurumlar için paha biçilmez değerler.

    Müdahalesiz teknoloji, sivil özgürlüklerin gelişmesini sağlayabilir. Özgürlük ile gözetim ikileminde teknoloji şimdilik gözetime hizmet ediyor. İnsanlık, reel toplumda tesis etmekte zorlandığımız sivil toplumu, sanal toplumda tesis etme fırsatını, eski kafalı yöneticiler yüzünden heba etmek üzeredir. Otoriter rejimler dijital gözetimin coşkulu uygulayıcılarıdır. Teknolojinin iktidar aracı potansiyelini dibine kadar kullanan otokratik yönetimlerin, sanal sivil inisiyatifler tarafından durdurulması gerekir.

    Büyük veri tabanlı yapay zekâ sistemlerinden biri olan akıllı yargıç asistanları; zanlıyla ilgili geçmiş kararları, benzer kararları ve ilgili yasal mevzuatı toplar. Bir davayı kazanıp kazanamayacağınızı size yaklaşık olarak söyler. Bu fütüristik teknolojiler, trafik kâbusunu hafifletip acil hastalar zamanında hastaneye ulaştığında sıradan vatandaşların hayatlarını kolaylaştırmış oluyor. Büyük verinin sağladığı avantajlar, politik yan etkileri ortadan kaldırmaz, gözden kaçırmaya yol açar.

    Cisco’ya göre şu an en az 2 milyon siber güvenlik uzmanına ihtiyaç var. Suç imparatorluğu, internetin derinliklerinde devleşiyor. Tehlike alarmları çalıyor, duymazdan geliyoruz. Dijital dünyada küresel kriz patlak vermeden önce, güvenlik algısını alarm düzeyinde tutmak için devletler alarm düzeyinde kalmalı. Küresel teknolojik krizin sesi, her siber saldırıda yankılanıyor. Siber tufandan önce Nuh’un gemisini inşa etmek, belki de önümüzdeki 50 yılın ana gündemi olacak. Çin bu gelişmelerin neresinde yer alacak dersiniz? İş, Çin’in ABD ile yarıştan kopmamasına bağlı. Herkes biliyor ki Çin henüz ısınma turları yapıyor.

    *Doç. Dr, Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi