Rotterdam’da Bir Ebru Ustası Mehmet Refii Kileci ile Gelenelsel Sanatlar ve Ebru Üzerine

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Mehmet Refii Kileci batı Avrupa’da yaşayan en önemli Hat ve Ebru sanatçılarımızdan birisi. Belki de başlıcası. 2005 yılından bu yana Rotterdam’daki Avrupa İslamÜniversitesi’nde geleneksel Türk-İslam sanatları alanında ders veren Kileci ile geçmişi ve bugünü konuştuk…

    İlknur Çağlar

    Geleneksel sanatlara ne zaman ve nasıl başladınız, kimlerden istifade ettiniz?

    İslam sanatlarına olan ilgim küçük yaşta başladı. Bunda [İstanbul] Fatih’te doğup büyümemin, etrafımızda tarihî mekânların olmasının büyük tesiri var. Diğer taraftan dedemin hat sanatıyla ilgilenmesinin ve evimizin duvarlarında dedemin arkadaşları tarafından yazılmış hat eserlerinin bulunmasının üzerimde tesiri olduğu kanaatindeyim. Ayrıca, Osmanlıcaya çok küçük yaşta başladım. Hat sanatına ilgim de böylece başlamış oldu. İlk olarak, mahallemizde oturan, Süleymaniye Camii’nin emekli imamı Hattat Nureddin Elçioğlu’ndan ders aldım, daha sonra dünyaca ünlü Hattat Hamid Aytaç Hoca’nın Cağaloğlu’ndaki yazıhanesine giderek, 1976 yılında kendisi ile tanıştım, kendisi beni talebeliğe kabul etti ve Hamid Hoca’dan ders alma lütfuna mazhar oldum. O dönemde, yine İstanbul’da Hattat Recep Berk, Hattat Kemal Batanay gibi, başka hattatlar da vardı, onlardan da istifade etmeye çalıştım. Şu anda hayatta olan Hattat Uğur Derman hocamızdan, Hattat Hasan Çelebi hocamızdan, Hattat Prof. Muhittin Serin hocamızdan istifade ettim. Medine’ye tahsile gittiğimde, dünyaca ünlü bir hattat olan Ahmet Ziya Kurucu hocamızdan da çok istifade ettim.

    Uzun bir süredir Hollanda’da ikâmet ediyorsunuz. Yaşamak için Hollanda’yı, seçmenizin özel bir sebebi var mı?

    Hollanda’yı özel olarak seçmedim aslında. 2000 yılında, Rotterdam İslam Üniversitesi’nden hocalık teklifi aldım. Tefsir ve Kur’an ilimlerinde ders vermek üzere. 2001’den beri Hollanda’da ikâmet ediyorum. Üniversitede hocalığın yanı sıra çeşitli idari görevlerde bulundum. Ayrıca, üniversite bünyesinde bir sanat merkezi kurdum. Bu arada, üniversitede Hat ve Ebru dersleri vermeye başladım ve daha sonra çalışmalar büyüdü, profesyonelleşti. Bunun üzerine, 2008 yılında Rumi Sanat Enstitusu ismiyle, okul dışında bir sanat merkezi kurduk. O yıldan beri bütün faaliyetlerimizi burada gerçekleştiriyor, Ebru ve Hat dersleri veriyoruz.

    Şu anda Rotterdam’da, Avrupa İslam Üniversitesi’nde çalışıyorsunuz…

    Rotterdam’da iki tane İslam Üniversitesi bulunuyor. Rotterdam İslam Üniversitesi ve Avrupa İslam Üniversitesi. Bendeniz iki üniversitede de derslere giriyorum. Tefsir, Kur’an ilimleri ve Hat-Ebru dersleri veriyorum. Hamd olsun, öğrencilerimizle ilişkilerimiz gayet iyi. Hollanda’da İslami sanatlar alanında yetişmiş çok az insan var. Öyle olunca, derslerimizin değeri de artıyor. Biz de –karınca, kararınca- bir boşluğu doldurmaya çalışıyoruz.

    Bugün de dünyanın çeşitli yerlerinde büyük Ebru ustaları ile onlardan bu mirası devralmakta olan talebeleri bulunuyor mu?

    Ben Ebru sanatını İstanbul’da iki büyük ustadan öğrendim. 1977 yılında, İstanbul’da, Süleymaniye Kütüphanesi’nde Ebru kursu açılmıştı. Orada, dünya çapında ünlü neyzenimiz Niyazi Sayın hocamızdan Ebru dersleri aldım. Bu kurs cumhuriyet döneminin ilk Ebru kursuydu. Ebru sanatı unutulmuştu, adı bile pek bilinmiyordu. Yaşayan iki büyük usta vardı. Niyazi Sayın ve onun da hocası olan, merhum Mustafa Düzgünman Bey. Ben Niyazi Sayın Hoca’dan ders aldıktan sonra, Mustafa Düzgünman Hoca’dan da ders aldım…

    Geleneksel sanatlarda ideal ve esas olan usta-çırak ilişkisidir ve bunun uzun süreli olmasıdır, ki burada kişi sadece o sanatı değil, bir kültürü, bir medeniyeti öğrenmiş olur. Bugün de bunu -tam olarak olmasa da- sürdürmek mümkün… Şu anda da büyük ustalarımız var. Bazıları ders/kurs veriyor. Talebe yetiştirip hizmet ediyorlar. Önemli olan bu sanatı gelecek kuşaklara aktarabilmek tabii.

    Büyük Ebru ustaları genel olarak Türkiye’de, İstanbul’da. Modern dediğimiz, Avrupai tarzda Ebru yapanlar da var ama klasik Türk Ebrusunu şu anda en iyi yapanlar Türkiye’de. Bunlar da, az da olsa, insan yetiştiriyorlar. Bu sanatlarımızda bir canlanma var. Otuz-kırk sene önce insanımız geleneksel sanatlarla çok fazla ilgilenmiyorlardı. Hamd olsun şimdi ilgi arttı. Bu da bizlere gelecek adına ümit veriyor. Belki bazı kurslarda kalite düşüyor ama dileyen bu sanatlarda ısrar ederek, daha iyi ustalara giderek kendini geliştirip derinleşebiliyor.

    Batılı Ebru sanatçıları da bulunuyor mu?

    Ebru orta Asya’da ortaya çıkmış ve İstanbul’da gelişmiş bir sanat. Aslında Ebru sanatı için bir İstanbul sanatı diyebiliriz. Daha sonra, Avrupa’ya Türk kağıdı ismiyle yayılmış ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde kitap ciltlemek için kullanılmış. Batılılar önceleri İstanbul’dan satın aldıkları eserleri, sonraları kendileri yapmaya ve Avrupa’da yaymaya başlamışlar ve gerçekten de büyük sanatçılar yetişmiş. Ancak matbaa ile bu sanat inişe geçmiş, unutulmaya yüz tutmuş. Şu anda bu işi kitap ciltlemek için yapan az sayıda Batılı sanatçı var. Ancak bizdeki gibi çiçek vb. motifler Avrupa ebrusunda yok. Onlar daha çok kitap ciltlemek için bu işi yapıyorlar ve bu konuda gerçekten iyi seviyedeler.

    Ebru bizde ise bir kağıt ve kitap sanatı olmanın yanında dekoratif de bir sanattır, hattatların üzerine yazı yazdıkları, evlerimizi ve iş yerlerimizi süslediğimiz bir sanat. Avrupa’da bu kültür yok, belki zamanla gelişir, zira yavaş yavaş başladığını görüyoruz. Şu anda Hollanda’da, evinde kitap ciltlemek için Ebru yapan çok kaliteli üç-dört sanatçı var, ancak bunlar Türk Ebrusunu bilmiyor. Hollanda’ya Türk Ebrusu bizim Rumi Sanat Enstitüsü ile geldi diyebiliriz. Şu ana kadar Hollanda’da beşyüze yakın insana kurs verdik. Bunların arasında Ebru’yu iyi öğrenip ders verenler var, hatta Hollandalılardan da öğrenip kurs veren kişiler var. Bu da sevindirici. Ancak Hollanda’da Ebru’nun çok geliştiğini ve yeterli şekilde bilindiğini söyleyemeyiz. Göçmenler de bu sanatı bilmiyor. Şu anda Almanya’da, bizden ders alıp bu işi ilerleten ve kurs veren birkaç kişi var.

    Ebru Amerika’da, Avrupa’da olduğundan daha yaygın, bildiğim kadarıyla…

    Evet, haklısınız. Şu anda Amerika’da 40-50 tane Ebru sanatçısı var. Genel olarak baktığınızda ise halk bunu pek bilmiyor. Ben Amerika’da birkaç kitapçıda Ebru ile ilgili kitap sorduğumda, kitapçılar dahi bunu bilmiyorlardı. Bu alanda kitapları yoktu. Ancak araştırınca, sipariş ile kitap getirtebileceklerini ifade ettiler. Yani kitapevleri bile Ebru sanatını bilmiyor. Bilen çok az sayıda insan var, Amerika’da. Avrupa’da daha da az. El yapımı klasik ciltçilik de yaygın değil, zira pahalı. Çok az insan artık el cildi yaptırıyor. Türk Ebrusunun dekoratif yönü olduğu için, daha fazla talep görüyor.

    Ebru’nun bize geçişinin Hindistan ve İran üzerinden olduğu iddia edilir. Türklerin bu sanatı, bu denli benimsemesini neye bağlıyorsunuz?

    Çinlilerin ve Japonların su yüzüne yaptıkları, Sumunagaşi dedikleri bir sanat var. Teknik olarak Ebru’ya biraz benziyor ama Ebru’dan oldukça farklı. O yüzden bazı Avrupalı sanat tarihçileri bunu Ebru ile karıştırmış, Ebru’nun buradan geldiğini iddia etmişler. Hâlbuki Ebru, orta Asya’da, Buhara ve Semerkand’da ortaya çıkmış bir sanat. Bu sanat o zamanlar ilim ve kültür merkezi olan o bölgelerde çıkmış, daha sonra İstanbul’a gelmiş. Ancak bu sanatın gerçek bir sanat hâline gelmesi İstanbul’da olmuş. 17. yüzyılda, Hatip Mehmet Efendi ve başka hocalar Ebru’yu geliştirmişler. 19. yüzyılın ortalarında bu sanat kemâle ermiş. Şu anda daha da gelişti…

    Türklerin bu sanatı beğenip bu denli geliştirmesi gerçekten ilginçtir. Mesela Araplarda bu sanat gelişmemiş. Hâlbuki Araplar şu anda bu sanatı çok beğeniyor, İstanbul’a gelip kurs alanlar var. Bizim sevmemiz; kitapları süsleme, defterleri süsleme, levhaları süsleme, üzerine yazı yazma şeklinde çok yönlü kullanımdan olsa gerek. O dönemde renkli baskı yok ve Ebru nispeten kolay bir teknik. Aynı zamanda dinlendirici de olan bu sanat, bu sebeplerden büyük alaka görmüş diyebiliriz.

    Günümüzde geleneksel sanatlara büyük bir ilgi var. Ebru da bu ilgiden nasibini alıyor. Artan ilginin ve popülerliğin geleneksel sanatları yozlaştıracağı düşünüyor musunuz?

    Ben yozlaşma yaşanacağı kanaatinde değilim. Mesela bugün belediyelerde kurslar veriliyor, bu kurslar çok kaliteli olmayabilir; hoca ya da program yeterli olmayabilir. Ancak orada bu sanatı belirli bir ölçüde öğrenen talebeler, daha iyi ustalara giderek kendilerini geliştirebiliyor. Ebru’nun yayılmasında ben bir beis görmüyorum. Bu talebelerin arasından çok kaliteli ustalar çıkabilir. Bugün Avrupa’da, Rusya’da resim sanatı çok popüler, ama kaliteli sanatçılar bir elin parmakları kadardır. Ancak kaliteli sanatçılar o geniş ilgililer topluluğundan çıkıyor. O açıdan, ben bir endişe taşımıyorum, yeter ki bu sanatlar yaygınlaşsın, sevilsin. İnsanlar yapmasalar da bu sanatlardan anlasın. Bugün pek çok Batılı resim yapmıyor ama o sanatı takdir edebiliyor. Bizim insanımız da geleneksel sanatlarla ilgilenmeye, ondan zevk almaya ve onu takdir etmeye başlarsa, bu medeniyet iddiamızı güçlendirir.

    Geleneksel sanatlar kuşkusuz bir tasavvurun tezahürleri (idi). Özellikle son bir asırdır ise büyük değişim/dönüşüm yaşandığı açık. Artık hiçbirimiz dedelerimiz gibi bakmıyoruz âleme (ve tabii insana). Buna rağmen geleneksel sanatlar yaşatılmaya çalışılıyor. Bu, anlam-değer dünyasını bilmediğimiz, nostaljik hisler uyandırdığı için muhafaza ettiğimiz birtakım sanatlarda ısrar anlamına gelmez mi?

    Şu anda hem bizde hem de dünya genelinde bir yozlaşma, gelenekten kopma, sekülerleşme vs. yaşandığı ortada. Dedelerimizin âleme ve insana bakışı bir bütünlük arzediyordu tabii. Sanatı Allah için yapıyorlardı. Sanat ile bir şey ifade etmeye çalışıyorlardı. Temennimiz, aynı bütünlüğün/uyumun yeni nesillerce, bugün de kurulabilmesi. Şunu da eklemek lazım; şu anda bu sanatlarda ders veren arkadaşlar, bu sanatlar ile birlikte, onun kültürünü, geleneğini, anlamını, adabını vs. de vermeye çalışıyorlar. Bu sanatların asli amacı odur, mücerret bir sanat öğretmekten çok, arkasındaki ruh dünyasını tanıtmaktır. En büyük sanatkârın Allah olduğunu belletip yaratılış gayemizi kavratmaktır. O yüzden bu sanatlarda ısrar, bu sanatların arkasındaki medeniyette ısrar demektir.

    Geleneksel sanatların sürdürülebilmesi için önce o sanatları doğuran Tanrı/âlem/insan tasavvurunun öğrenilmesi, bugüne taşınıp, bugünkü tasavvurumuz ile kıyaslanması gerekmez mi? Ve ancak bu hesaplaşmadan sonra geleneksel sanatların kazanacağı yeni formlarla varlığını sürdürmeye devam etmesi mümkün olmaz mı?

    Bu sahalarla uğraşan insanlar genelde dinî konularda bilgili kişiler. Tabii bizler yüz yıllık bir erozyon, büyük bir boşluk yaşadık, yetişmiş büyük ustaların olmadığı bir dönem geçirdik. Ama geleceğin medeniyeti şu anda -ilmiyle, musikisiyle, hattıyla, tezhibiyle- hazırlanıyor. Belki şu anda çok iyi bir durumda değiliz, ama yakın gelecekte inşallah çok daha iyi bir konuma gelinecek. Belki bazıları bana katılmayabilir ama, bence, örneğin şu anki Ebrucular geçmiştekileri geçtiler, ben o kanaatteyim. Geçmişteki üstadlar çok iyi işler yapmışlar ama şu anki sanatçılar dedelerini geçtiler ve geçmeliler de… Hat sanatında, tezhipte, çinide bunu söylemek şu an için biraz zor ama boynuz kulağı geçecektir. Gelecek adına ümitvarız.