Şerif Mardin İle Batı’ya Bakışımızı Ve Oksidentalizm’i Konuştuk

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Prof. Dr. Şerif Mardin 1927 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nde başladığı orta öğrenimini ABD’de tamamladı. Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü mezuniyetinden sonra Johns Hopkins, Columbia, California, Oxford ve Boğaziçi gibi seçkin üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Hâlen Sabancı Üniversitesi’nde akademik çalışmalarını sürdüren ve tüm meşguliyetlerine rağmen söyleşi teklifimizi reddetmeyen Mardin ile Batı’ya ‘‘çarpık’’ bakışımız üzerine konuştuk.

    Deutscher Orientalistentag 2013’e katılmıştım ve açılış konuşmasında Alman Oryantalistlerin, İngiliz ve Fransız Oryantalistlere nispeten Doğu’ya farklı bir yerden baktıklarından bahsedilmişti. Zira Almanların kolonyal bir geçmişi yoktu ve Doğu’ya bakışları büyük ölçüde anlamak/bilmek içindi. Aynı çabayı mevcut şartlar altında Doğulu toplumların, özelde Müslümanların göstermesi mümkün mü?

    Bugünkü şartlar içinde cevaplandırması çok zor bir soru bu. Özellikle Müslümanların yaşadıkları coğrafyaların genişliğine ve çeşitlilğine baktığınız zaman bu zorluğu daha da iyi görebilirsiniz. Mesela, Amerika’da veya Avrupa’da yaşayan bir Müslüman’ın Batı’ya bakışı ile, örneğin bir Orta Doğu ülkesinde yaşayan Müslüman’ın bakışının birbirinden çok farklı olacağını düşünüyorum.

    Bu farklılığı doğuran sebepler farklı kültürel yetişme ortamları olabileceği gibi, farklı İslam anlayışları, Batı ile girilen değişik ilişkiler gibi birçok etken olabilir. Bunları açıklamadan meseleyi izah etmek mümkün gözükmüyor. Bu itibarla, bu meselenin daha spesifik şekilde ele alınmasının doğru olduğunu düşünüyorum.

    Oryantalizm’de merkezdeki kavram hayali bir Doğu idi. Bu ister kendisinden hareketle bir Doğu kurgulamak şeklinde olsun, ister Doğu’dan hareketle bir Batı kurgulamak şeklinde… Oksidentalizm’in merkezi kavramı olan Batı da aynı ölçüde hayali mi sizce?

    Bu soruya cevap verirken Türkiye açısından meseleyi ele almak istiyorum. Toplumda önemli bir kesimin bu şekilde hayali bir Batı anlayışı ile baktığını gösteren işaretler var. Mesela, Türkiye’de pek çok meselede Batı’yı mesul tutan kişilere sorsanız çoğu size Batı’nın sınırlarını gösteremez, çizemez. Yine aynı şekilde, Batı kim diye sorsanız ortaya net bir aktör koyamaz.

    Oksidentalizm, Oryantalizm’e kıyasla anlaşılmaya çalışılıyor. Bu da hâlihazırda maruz kaldığımız Batı’nın –zihni- kuşatıcılığının bir başka kanıtı sanırım. ‘‘Doğulular’’ bunun dışına/üstüne çıkıp orijinal bir şey söyleyebilir mi?

    Ben esasen Doğulular’ın hâlihazırda Batı hakkında Batı’nın paradigmasını aşan orijinal şeyler söylediklerine inanıyorum, çünkü bu işin tabiatı gereğidir. Doğu’nun kendi görüş açısı zaten çok temelli ve köklüdür.

    Siz, ‘‘Türkiye’deki cari ‘‘hungar Batı’’ söylemi Edward Said’in yeterince ciddi analiz ve eleştiriye tâbi tutulmadan kabul görmesinden kaynaklanır…’’ diyorsunuz. Gerçekten Batı’ya bu tarz bakış Said’den sonra mı gelişti Türkiye’de. Çok daha gerilere gitmiyor mu?

    Bu soruyu cevaplandırırken bu bakışın geliştiği farklı gruplara dikkat çekmek gerekiyor. Batı’ya açık olan bazı insanlarda Batı eleştirisi yoktu ama Batı’ya kapalı olanlarda vardı.

    Oksidentalist söylemin tıpkı Oryantalizm gibi analitik çalışmayı engelleyici, zararlı bir dışlayıcılığa sahip bir paradigma olduğu savunuluyor, kimi sosyal bilimcilerce… Ne dersiniz, Oksidentalizm dünyada olup bitenleri anlamak için bir engel midir?

    Gerek Oryantalizm’in gerekse Oksidentalizm’in birer hayal üzerine kurulmuş anlayışlar olduğunu düşünüyorum, “öyle imiş gibi” varsayımından çıktıklarını…

    Bununla birlikte, burada paradigma kavramının yanlış olduğunu düşünüyorum. Paradigma sert çerçeveleri olan bir şeydir. Burada ise iki tane hayalden bahsedilebilir ancak.

    Kendi toplumsal sorunlarımızı, dışarıda bir tür ‘‘sorumlu avı’’na çıkarak anlamaya, açıklamaya ve tabii çözmeye çalışan geniş bir kesim var. Ve bu sorumlu da genellikle ‘‘Batı’’ oluyor. İşin ilginç tarafı, Batı’yı yermek için başvurulan referanslar da yine Batı’da bulunuyor. Bu ‘‘traji-komik’’ durumun farkına varılmamasının sebepleri nelerdir sizce?

    Sorudaki tesbitlerinize katılıyorum ve bunun analitik yetersizlikten kaynaklandığını düşünüyorum.

    Yoğun programınıza rağmen vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

    Ben teşekkür ederim.