“Samimi” Bir Dostluğun Simgesi Alman Çeşmesi

Yusuf Ziya Altıntaş

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Alman Çeşmesi Dersaadet’in kalbi Sultanahmet Meydanı’nda 1900 yılında inşa edilerek 1901’de Alman yetkililerin de katılımıyla açılışı yapılan, farklı mimarisiyle gözleri üzerine çeken bir meydan çeşmesidir. Yakın tarihimiz açısından, bir dünya savaşında müttefikliğe varan süreçte Osmanlı-Alman ilişkileri açısından son derece önemli bir dönemin simgesidir aynı zamanda. Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Osmanlı topraklarına gerçekleştirdiği ziyaretlerin ikincisinde Sultan II. Abdülhamid ile mülakatının bir hatırası olarak Alman hükümeti tarafından çok değerli malzemeler ile zengin bir biçimde yaptırılmış, ayrıca II. Wilhelm’in Osmanlı-Alman dostluğunun bir hatırası olarak İstanbul halkına sunulmuştur. Bu anlamda, bir ziyaret hatırası ya da Dersaadet halkına bir hediye olarak dile getirilse de aslında çeşme büyük bir siyasi anlam taşımaktaydı. II. Wilhelm’in çeşmenin İstanbul’un merkezi sayılan Sultanahmet meydanına yapılması yönündeki ısrarı da bunun bir göstergesiydi. Çeşme Alman İmparatoru’nun ziyaretini ebedileştirmek amacını taşıyordu ve bugün de bulunduğu konum itibariyle bu amaca ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.

    Osmanlı-Alman Yakınlaşması

    1871 yılında Alman prensliklerinin birleşerek Alman İmparatorluğu’nun ilan edilmesiyle Avrupa’da giderek güçlenen bir Almanya ortaya çıkmıştı. Alman Birliği’ni sağlayan Alman devlet adamı Bismarck’ın kıta içinde güçlü bir devlet olma amacı ve dışarıya karşı takip ettiği tedbirli politikasına karşın 1888 yılında tahta geçen İmparator II. Wilhelm dünyaya açılma taraftarıydı. Ancak bu dönemde dünyanın kaynakları çoktan taksim edilmiş, henüz taksim edilmeyen tek coğrafya olan Osmanlı coğrafyası da kıyısından köşesinden paylaşılmaya başlanmıştı. II. Wilhelm Ortadoğu’ya uzanmayı hedefliyor, bu hedefin güzergâhı üzerinde ise İstanbul ve Anadolu coğrafyası bulunuyordu. Diğer yandan Osmanlı’nın 1877–78 Rus Savaşı’nı kaybetmesi sonrasında Almanya’nın öncülüğünde toplanan Berlin Kongresi Osmanlı’nın varlığını sürdürebilmesi açısından önemli bir adım olmuştu. Bundan sonra artık İngiltere ile Fransa’ya güvenini yitiren II. Abdülhamid’in Almanya’yı dikkate almaması mümkün değildi. Nitekim Sultanın büyük devletlere karşı takip ettiği denge politikasında Almanya stratejik bir ortak olarak Osmanlı’nın elini güçlendirecekti.

    Bütün bu gelişmeler II. Wilhelm ve II. Abdülhamid’in sıkı bir ilişki içerisine girmesine sebep oldu. 20. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Alman ilişkilerindeki dönüm noktaları öncelikle Osmanlı ordusunun eğitilmesi amacıyla bir Alman subay heyetinin gönderilmesi ve bununla bağlantılı olarak Alman silah sanayinin Osmanlı ile giriştiği silah ticaretiydi. Bununla birlikte Alman Bankası aracılığı ile Almanya’nın kendi toprakları dışındaki en önemli yatırımı olan Bağdat Demiryolu, tüm istasyonları ile Osmanlı topraklarında ilerleyecek ve Alman İmparatorluğu’nun bir dünya gücü olması yolunda önemli bir rol oynayacaktı. Askeri, siyasal ve sosyal alanda giderek yakınlaşan bu ilişkiler Osmanlı ve Alman imparatorluklarının I. Dünya Savaşı’na müttefik olarak girmelerine ve mağlup olarak yıkılmalarına dek sürmüştü.

    II.Wilhelm’in Ziyaretleri – Hediyeleşmeler – Çeşme Teklifi

    II.Wilhelm tahta geçtikten sonra şansölyesi Bismarck’ın da tavsiyeleri ile komşularını ve ticari ilişkilerde bulunduğu diğer ülkeleri yakından tanımak üzere ziyaretlerde bulunmuştu. 1889 yılında diğer ülkelere yaptığı gezilerin ardından da İstanbul’a geldi. II. Abdülhamid ile tanıştı. Osmanlı topraklarına ikinci ziyaretini ise 1898 yılında yaptı ve bu seyahatini Şam’a kadar uzattı. II. Abdülhamid Alman İmparatorunun bu ziyaretlerine son derece ehemmiyet veriyor, en üst derecede misafirperverlik gösterilmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyor, çok kıymetli hediyeler takdim ediyordu.

    II.Wilhelm ziyaretlerini tamamlayıp Almanya’ya geri döndükten sonra İstanbul halkına armağan olmak üzere İstanbul’un uygun bir yerinde bir meydan çeşmesi yaptırma arzusunu İstanbul’a iletmişti. Sultanahmet’ten önce Nişantaşı gibi başka semtlerde böyle bir çeşmenin inşa edilebileceği önerilmiş olsa da, II. Wilhelm’in ısrarı ile, çeşmenin su kaynağı daha fazla bulunan ve halkın en fazla yararlanabileceği Sultanahmet’te inşa edilmesi uygun görüldü.

    İnşa Süreci

    İstanbul’da çeşme için en uygun yer belirlenirken, Berlin’de çeşmenin planına dair hazırlıklar tamamlanmış, dönemin Hariciye Nazırı Ahmet Tevfik Paşa imparator tarafından saraya çağrılarak çeşmenin mimarlarının da hazır bulunduğu davette planın detayları kendisine gösterilmişti. Berlin’de planı hazırlanan çeşmenin, İstanbul’da inşaat hazırlıkları ve çevre düzenlemesi başlamış, çeşmenin açılışının Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 1 Eylül 1900 tarihine denk gelen 25. yıldönümünde yapılması kararlaştırılmasına rağmen bu tarihe yetiştirilememişti. Bunun üzerine çeşmenin açılışının II. Wilhelm’in doğum gününe denk gelen 27 Ocak 1901 tarihinde yapılmasına karar verildi. Alman İmparatoru açılış için özel bir heyet ve Alman Bahriye Mektebi’ne ait bir gemi ve tayfasının İstanbul’a gönderilmesini istedi. Çeşmenin her parçası Almanya’da hazırlanarak gemiyle İstanbul’a getirildikten sonra Sultanahmet’te hazırlanan temelinin üzerine kurulmuş, çeşmenin tefrişiyle ilgili çalışmalar açılış gününe dek sürmüştü.

    Açılış programına göre Osmanlı yöneticilerinin yanı sıra Almanya Sefiri, sefaret memurları, II. Wilhelm’in gönderdiği özel heyet ve Alman gemisinin mürettebatı hazır bulunmuşlardı. Alman Sefiri ve Hariciye Nazırı birer konuşma yapmış, Hamidiye ve Alman marşları çalınmıştı. Alman Sefiri yaptığı konuşmasında imparatorun doğum gününe tesadüf eden bu günde iki dost hükümdarın yakınlıklarının bir ifadesi olan çeşmenin açılışını yaptıklarını belirtmişti. Hariciye Nazırı ise konuşmasında Prusya Krallığı ile Osmanlı ilişkilerinin 200 seneyi geride bırakmasına vurgu yapmıştı. Açılış töreninden sonra Osmanlı Sultanı tarafından Alman İmparatoruna takdim edilmek üzere bazı hediyeler gönderilmişti.

    Mimari ve Kitabeler

    Alman Çeşmesi’nin tasarımının II. Wilhelm’in bir çiziminden yola çıkılarak yapıldığı ve mimarının imparatorun özel danışmanı Max Spitta olduğu bilinmektedir. Çeşme sekiz sütun üzerindeki kubbesi ile sekiz kemerden oluşan sekizgen bir mimariye sahiptir. Bizans sanatının izlerinin görüldüğü çeşme, 19. asır Alman mimarisinin Türk tezyîni sanatlarıyla buluşmasının güzel bir örneğidir. Çeşme ayrıca İstanbul’daki bazı şadırvanların mimari yapılarıyla benzerlik göstermektedir. Yine de Reşad Ekrem Koçu çeşmeyi “Serapa yabancı bir zevkin mahsulü fevkalade müzeyyen ve tamamen yabancı bir sanat eseri olarak İstanbul’da başka bir eşi bulunmayan bir çeşme” olarak değerlendirmektedir.

    Çeşmenin iç kısmındaki su haznesinin giriş merdivenlerine bakan yüzünde tunç bir levha üzerinde Almanca olarak şunlar yazılıdır: Wilhelm II deutscher Kaiser stiftete diesen Brunen in dankbarer Erinnerung an seinen Besuch bei seiner majestät dem Kaiser der Osmanen Abdulhamid II im Herbst des Jahres 1898. [Alman Kayzeri II. Wilhelm, 1898 senesi sonbaharında Osmanlıların Hükümdarı Haşmetlû II. Abdülhamid’i ziyaretinin şükran hatırası olarak bu çeşmeyi inşa ettirdi.]

    Çeşme kubbesinin iç kısmı altın mozaik gibi zengin süslemelerle kaplı ve dört madalyon içerisinde II. Abdülhamid’i simgeleyen tuğrası bulunurken diğer dört madalyonun içerisinde ise taç şeklinde “W” harfiyle II rakamının bulunduğu marka Kayzer II. Wilhelm’i simgelemektedir. Kemerlerin iç kısmında her kemerin alnına işlenmiş birer beyit yazılıdır. Çeşmeye tarih düşülen ve Mehmet İzzet Efendi’nin sülüs hattı ile yazılmış olan bu beyitler, Giritli Ahmet Muhtar Efendi’ye aittir. Bu beyitlerde günümüz Türkçesiyle özet olarak, Sultan Abdülhamid Han’ın gerçek, saffetli dostu Alman İmparatoru II. Wilhelm Hazretlerinin yüce Osmanlı Padişahını ziyaret etmek maksadıyla İstanbul’a tekrar geldiği, görüşmelerinde teyit edilen Türk-Alman dostluğunu koruyup hatırası olması için Sultanahmet Meydanı’nı süsleyen bu çeşmeyi yaptırdığı yazılıdır. Yine bu beyitlerde çeşmeden akan duru ve temiz suyun iki devlet ve hükümdar arasındaki samimi dostluğun simgesi olduğu, bu dostluk eserinin akan su gibi itibarını koruması dileği ile çeşmenin musluğundan akan suyun bedelsiz olduğu yazılıdır.

    1.Abdülhamid’in Alman Elçilik Sarayına Çeşme Hediyesi

    İstanbul’daki Alman izlerinden biri de Taksim Gümüşsuyu’nda Alman İmparatorluğu Elçilik Sarayı olarak inşa edilen bugünkü Alman Konsolosluğu binasıdır. Konsolosluk girişinin hemen yanı başında mermerden üç metre kadar yükseklikte bir çeşme görülmektedir. Bu çeşme, 1906 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından İmparatorluk büyükelçiliğine hediye olarak yaptırılmıştır. II. Abdülhamid ve II. Wilhelm’in karşılıklı hediyeleşmelerinin bir örneği sayabileceğimiz bu çeşmenin üzerindeki kitabede günümüz Türkçesiyle özetle şunlar yazılıdır: “Bu çeşme, 1324 Hicri ve 1906 Miladi tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nun tahtını süsleyen Padişah II. Abdülhamit Han tarafından büyük Alman İmparatorluğu’nun haşmetli eseri olan elçilik binasına armağan edilen leziz Kâğıthane kaynak suyunun temini için inşa ettirilmiştir.”

    “Alman Palas”

    Halka açık bir meydanda inşa edilen Alman çeşmesi açılından kısa bir süre sonra hırsızlar tarafından “ziyaret” edilmeye başlanmıştı. Muslukları çalınmış, mozaiklerine zarar verilmiş ve bu gelişmeler Alman gazetelerine de haber olmuştu. Devlet bu tür girişimleri engellemek için önlemler alıyor ama bu tür olaylar tekrarlandıkça çeşmenin korunması da gündeme geliyordu. İşin enteresan tarafı Alman Çeşmesi yapılışından beri Türk-Alman dostluğunun bir simgesi olduğundan, çeşmeye verilen zararlar özellikle Alman kamuoyunda “Almanya” karşıtı eylemler olarak değerlendiriliyordu.

    Reşad Ekrem Koçu hazırladığı İstanbul Ansiklopedisi’nin Alman Çeşmesi maddesinde içindeki sabit mermer kanepelerinden dolayı çeşmenin, özellikle yaz aylarında İstanbul serserileri arasında “Lüks Hotel” ve “Alman Palas” adları ile meşhur olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle çeşmenin hasar gördüğüne dikkat çekerken, Alman Çeşmesi’nin çok dikkatle muhafazası gereken sanat eserlerinden olduğunu ifade ettiğinde sene 1949’dur. Yani yarım asra yakın bir zaman geçmiş ama muhafaza meselesi yine gündemden düşmemiştir. Hatta geçtiğimiz yıl su haznesinin üzerindeki bronz kapağın çalınması meselenin bugün dahi güncelliğini koruduğunu göstermektedir.

    Kaynakça

    – Reşad Ekrem Koçu, “Alman Çeşmesi”, İstanbul Ansiklopedisi, c. 2, İstanbul, 1959, s. 727-728.

    – İbrahim Hakkı Konyalı, “Alman Çeşmesi”, Tarih Hazinesi, 1/8, İstanbul, 1951, s. 383-387.

    – Nurcan Yazıcı, “Türk-Alman Dostluğunun Hatırası/‘Nişânesi’, Sultanahmet’teki Alman Çeşmesi’nin İnşa Süreci ve Bir Çizimin Düşündürdükleri”, İki Dost Hükümdar Sultan II. Abdülhamid ve Kaiser II. Wilhelm, Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul 2009, s. 173-197.