Mûsikînin Kültürel temelleri

İhsan Ayal

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Meselenin vuzuhiyet kesbetmesi için önce kelimeleri tarif etmeli. “Mûsikî” ve “Kültür” denince ne anlıyoruz? Bu suale zemin teşkil edecek bir kâmus tarifi yapmak gerek. Zira Cemil Meriç’in veciz ifadesiyle, “Kâmus, namustur.”

    MÛSİKÎ- MÛSIKÎ: (Ar. mûsikî- Yun. Mousike, Mousa ‘‘sanat tanrıçası”)

    1- İnsanın duygu ve düşüncelerinin seslerle ifade edildiği sanat, müzik.

    2- Bu sanata ait eserlerin okunması ve çalınması.

    3- İnsan kulağını okşayan, kulağa hoş gelen ahenkli ses veya sesler dizisi.

    Mûsikî menşei itibari ile Yunanca bir kelime olup hemen hemen dünyanın bütün lisanlarında aslına uygun bir şekilde kullanılmaktadır. Yunancada “μώυσα” şeklinde yazılan ve “mûsa” diye okunan kelime esasen “peri ” anlamına gelir. Latinceye “musica” şeklinde geçmiş olup Arapça ve Farsça da kelimeyi bu kökten alıp kullanmıştır. Türkler de Arapça telaffuzu ile (el-mûsikî) “mûsikî” şeklinde kullanmışlardır.

    KÜLTÜR: (İng. Culture; Fr. culture; Alm. Kultur) Latince colere; ekme, cultura; işleme, tarım anlamlarına gelen kelime tüm dünya lisanlarında benzer şekilde telâffuz edilmektedir. Bu itibar ile “kültür”; insan toplumunun biyolojik değil, sosyal olarak kuşaktan kuşağa aktardığı maddî ve maddî olmayan ürünlerin bütünü, sembolik ve öğrenilmiş ürünler ya da özellikler toplamıdır. İnsan faaliyetlerinin genetik değil, toplumsal olarak aktarılan yönlerinden oluşan bütündür. Toplumun belirli bir kısmına veya bir milletin bütününe özgü düşünce, davranış, giyim kuşam, zevk ve sanat eserlerinin bütünüdür.

    Tarih felsefecileri ve filozofları ise kültürün iki ana unsurdan müteşekkil olduğunu ifade ederler.

    A.Çekirdek Unsurlar

    1-Din 2-Lisan (Dil) 3-Mûsikî

    B. Sert (kabuk) Unsurlar

    1-Mimari (şehir ve mesken) 2-Sanat 3-Edebiyat 4-Giyim-Kuşam 5-Mutfak

    “Çekirdek Unsurlar” olarak isimlendirilen unsurlar kültürün aslî unsurları olup “Sert Unsurlar ” ise tâli, diğer bir ifade ile ikinci derecedeki unsurlardır. Bazı filozoflar mûsikîyi çekirdek unsurlara dahil etmezler. Kahir ekseriyet ise mûsikîyi çekirdek unsurlardan kabul ettiğinden ve biz de bu fikre zahib olduğumuzdan dolayı, mûsikîyi bu merkezde ele alacağız. Zira; kadim geleneğimizde lisan üçe ayrılır:

    a-Lisan’ül Kaal

    b-Lisan’ül Hâl

    c-Lisan’ül Elhan (Mûsikî)

    Bu nokta-î nazardan mûsikîyi “Lisan” içerisinde mütalaa ettiğimizde mûsikî çekirdek unsurlara dahil olmuş olur.

    Kültürün tüm unsurlarına (Çekirdek-Sert) damgasını vuran, onlara ruh, renk, şekil veren; enginlik, derimlik ve zenginlik kazandıran DİN’dir. Zira, DİN; Varlığın ta kendisidir. Lisan ise, kadim ifade ile söylersek; “Varlığın tecelligâhıdır.” Heidegger lisan için; “Varlığın evi” ifadesini kullanır. Zira; DİN lisan vasıtası ile insandan insana, nesilden nesile intikal ettirilir. Lisandaki bozulma (çürüme, sekülerleşme) bizzat varlığa (Din’e) yönelik bir netice vereceğinden “Varlığın evini” çok sağlam tutmak gerekmektedir.

    Mûsikî, varlığın (dinin) intikalinde kifayetsiz kalan lisanı tekmil eden, nüfûz edemediği noktalara en etkili ve hızlı bir şekilde nüfûz eder. İbn-i Sina, “Ses, varlığımız için zarurîdir” der. Rilke için ise mûsikî, “Dillerin tükendiği yerdeki dildir.” Müziğin tesir ve nüfûzunu en iyi şekilde ifade eden belki de Edgar Alan Poe’dir. Poe müzik için; “Belki de ruh; şiir duygusu ile yüklü olduğu zaman ulaşmaya çalıştığı büyük amaca, gerçek üstü güzelliği yaratmaya en çok müzik yoluyla yaklaşabilir.” ifadelerinde bulunur.

    Mûsikînin ontolojik temeli hususunda, “İsteme ve Tasavvur Olarak Dünya” isimli eserinde esaslı fikirler serdeden Schopenhauer, müziği, tüm sanatların üstünde bir yerde kabul eder ve müziği, kavramlaştırılamayan dünyanın cevheri olarak kabul eder. Ve ekler; “Çünkü müzik, ifade edildiği üzere diğer tüm sanatlardan farklıdır. O, herhangi bir fenomenin görüntüsü veya daha iyi ifade etmek gerekirse, istemenin nesneleşmiş hali değildir, bizzat istemenin doğrudan bir görüntüsüdür ki bu görüntü, dünyanın fizikî gerçekliğine karşı metafizik tarafın, fenomenlere karşı kendinde şeyin resmidir.” Leibniz’in “müzik, farkında olmadan aritmetik ile uğraşmaktadır” hükmüne ise Schopenhauer; “müzik, farkında olmadan yapılan metafizik bir faaliyettir” şeklinde nazirede bulunur. Bu mecrada ve meyanda ifade ve iktibasları artırmak mümkündür. Ancak son bir iktibas ile bu fasla noktayı koymak gerekirse; 1.Khan der ki: “Var edilen her şey ‘ol’ emri, yani bir ses ile yaratılmıştır. Bu nedenle hepsinin özünde ritim ve ton, yani müzik vardır. Gerçek müziğin farkına varan ve onun ardındaki sırrı çözebilen, bütün evrenle aynı frekansta titreşir.”

    Ez cümle mûsikî, kültürün aslî (çekirdek) unsurlarından olmaklığı ile ontolojik bir ehemmiyeti haizdir. Tüm dinlerde, tasavvuf ekollerinde, mistik teşekküllerde, kısaca tüm kültürlerde hayati bir yer işgal eder mûsikî.

    İnsanlık tarihindeki kültür değişikliklerinde mûsikînin hayati bir fonksiyon icra ettiğini anlayabilmek için ise “Türk Modernleşmesine” kısa bir nazar etmek kâfidir. Bilindiği gibi, cumhuriyetin banileri kültürün tüm unsurlarına çok keskin bir şekilde müdahale ettiler. Bunu yapma gerekçeleri, yeni bir medeniyet tercihinde bulunmuş olmaları idi: Onlar İslâm Medeniyetini terk, Garb (Batı, çağdaş, muasır) Medeniyetini tercih ettiler. Dolayısı ile bu kültürel tahvil ve tahavvûlatı gerçekleştirebilmek, inşa ve tahkim etmek için kendilerine en doğru ve en kestirme yolu seçtiler. Kültürün çekirdek unsurlarına tek tek müdahale ettiler. Türkçe ezan, Türkçe ibadet, camilere sıra-sandalyeye-mızıka yerleştirilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması ile direkt “DİN” unsuruna; Harf Devrimi ve Dil Devrimi ile “LİSAN” unsuruna; 1926’da okullarda, 1934 yılında da radyolarda Türk Mûsikîsi’nin tâlim ve icra edilmesinin yasaklanması ile “MÛSİKΔ unsuruna müdahale ettiler.

    Türk Mûsikîsi’ni yasakladıktan sonra ‘‘Devlet Senfoni Orkestrası’’ kurarak Batı Müziğini yerleştirilmeye çalışılması da hep bu gayeye matuf icraatlardı. Opera ve Bale Cumhuriyet ile memleketimizde yerleştirilmeye çalışıldı. Buna mukabil, eski Türk Mûsikîsi talim ve icra edenler ise takibata uğradı ve hapsedildi. Zira, eski mûsikî hem kullandığı kelimeler hem nağmeler hem de form (şekil) olarak dini (İslâm’ı) çağrıştırdığı, tahkim ettiği için böyle bir muameleyi hak etmişti (!).

    Esasen bir kültürün mûsikîsi tektir. Dinî-lâdinî, sanat-halk veya klâsik-modern mûsikî şeklindeki tasnifler doğru değildir. Üst mûsikî-alt mûsikî şeklindeki bir tasnif meselenin ruhuna daha uygun bir anlayış olabilir. Hangi kültür içerisinde olursak olalım, o kültürün tüm unsurlarına damga vuran mensup olduğu inanç sistemi (DİN)’dir. Bu itibar ile dinî mûsikî-lâdinî mûsikî veya sanat mûsikîsi-halk mûsikîsi şeklindeki bir tefrik Cumhuriyet zihniyetinin ihdas ettiği bir tasniftir.

    İslâm’da müzik var mıdır? Şeklindeki bir sorunun ise, yukarıda temellendirmeye çalıştığımız mûsikînin kültürel temelleri meselesi dikkat-i nazara alındığında son derece saçma bir soru olduğu sarahatle anlaşılacaktır. Zira mübah olmayan ve haram olan müzik değil, ihtiva ettiği sözlerdir. Kısaca mûsikînin kendisi İslâm’da hiçbir zaman haram kılınmamıştır. Kısa bir İslâm Tarihi okuması dahi bu husustaki tüm şüphe ve istifamları ortadan kaldıracaktır.

    Kelâbâzî et-Tearruf adlı eserinde; “Nağme ruhun gıdasıdır” der. Yine büyük mutasavvıflarımızdan Sühreverdi, Avarif-ul Maarif adlı eserinde; “mûsikî bazıları için bir deva, bazıları için bir gıda, diğer bazıları için ise bir ferahlıktır” ifadelerini kullanır. İmam Gazzali de İhya’da; “Marifet sahipleri için sema ruhun gıdasıdır. Çünkü sema diğer fiillerden çok daha ince, hassas bir vasıftır. Onun için mûsikî zevki ancak ince bir tabiat ve saf bir ruh ile idrak edilir” diyerek meseleye vuzuhiyet kazandırır.

    İnsanlık tarihine kısaca nazar edildiğinde de, hemen hemen tüm filozofların, din adamlarının, mutasavvıfların, insan-ı kâmil zevatın tümünün mûsikînin hem nazariyatı hem de icrası ile meşgul oldukları görülür. İslâm kültüründe de mûsikî nazariyatında çok önemli eserler vermiş filozof, devlet adamı ve sanatkârlar vardır: El-Kindî, el-Farabî, ibn-Sina, Sultan Veled, Safiyyüddin Urmevî, Abdülkadir Merâğî, Buhûrîzade Mustafa Îtrî Efendi, Sultan III. Selim, Hammamizâde İsmail Dede Efendi, II. Mahmut bunlardan sadece birkaçıdır.

    Mûsikînin sadece insan üzerinde tesir icra etmeyip nebadat ve hayvanat üzerinde de çok ciddi tesirleri olduğu bilinir. Ayrıca mûsikînin, eğitimde (hem insan hem de hayvan eğitiminde), askeriyede (mehteran) ve tıpta tedavi maksatlı kullanıldığı da bilinir. Aslında tüm kadim kültürlerde mûsikî belirli hastalıkların tedavisinde başvurulan bir unsurdur. Tıbbın tedavi için müzikten faydalandığı hastalıklar şunlardır:

    1-Sara (epilepsi) hastalığı

    2-Melânkoli hastalığı

    3-Akıl hastalığı hastalığı

    4-Katalepsiya hastalığı

    5-Sıtma ve humma hastalığı

    6-Nikris, afazya ve felç hastalıkları

    7-Şiddetli arzuların bastırılması.

    Farabî ise makamların ruh üzerindeki tesirlerini şöyle tasnif etmiştir:

    1-Rast Makamı: İnsana sefa, neşe,huzur verir.

    2-Rehavi Makamı:İnsana bekâ (sonsuzluk fikri) verir.

    3-Kûçek Makamı: İnsana hüzün ve elem verir.

    4-Büzürk Makamı: İnsana havf (korku) verir.

    5-İsfahan Makamı: İnsana hareket kabiliyeti ve güven hissi verir.

    6-Neva Makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir.

    7-Uşşak Makamı: İnsana gülme hissi verir.

    8-Zirgüle Makamı: İnsana uyku verir.

    9-Sabâ Makamı: İnsana şecaat (cesaret, kuvvet) verir.

    10-Bûselik Makamı: İnsana kuvvet verir.

    11-Hüseyni Makamı: İnsana sulh, sükûnet, rahatlık verir.

    12-Hicaz Makamı: İnsana tevazu verir.

    HATM-Î KELÂM

    Mûsikî, sûfîlerin ifadesi ile “Dilsizlerin dili” (Lisan-ı bîzebânân) olarak anlattıkları kelimelere dökülmesi mümkün olmayan tefekkür, teemül, teaakul, tehassüs, telezzüz etme tarz-ı mahsusasıdır. Bu itibar ile kendi öz, hakiki ve kadim mûsikîsine sahip çıkmayan, bunu tevarüs ve temellük etmeyen varlığının temeline dinamit koymuş demektir. Zira, kültürdeki ilk ve en tehlikeli “yabancılaşma” kendini mûsikîde gösterir. En iyi, en hızlı ve en etkili kültür propagandası da yine müzikle yapılır. Tüm dünyada en fazla seyredilen ve dinlenen televizyon-radyo kanallarının müzik kanalları olması bu itibar iledir.