Oksidentalizm Alanında Yazılan İlk Eserlerden Biri Olarak

Kareem Sobhy

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Akvem’ülMesalik fi Marifeti Ahval’ül-Memalik

    Ondokuzuncu yüzyılda Batı’da hız kazanan ve bütün dünyayı etkisi altına alan modernleşme hareketleri İslam dünyasını da etkilemişti. Başta Mısır ve Osmanlı olmak üzere pek çok devlet öncelikle askeri ve idari alanlarda yaptıkları ıslah çalışmalarıyla bu harekete eklemlenmeye çalıştılar. İslam dünyasında modernleşme hareketinin gerekliliği yolunda halkı ve devleti ikna etme görevi ise dönemin aydınlarına düşmüştü. Tunuslu Hayreddin Paşa (1822-1890) bu aydınların başında gelmektedir. Zira Paşa, Osmanlı devletinin modernleşmesi gerektiği görüşünün hemen her kesimce kabul gördüğü bir dönemde yetişmiş, İslam dünyasında ıslahat yapılmasının gerekliliğine yürekten inanmış bir düşünür ve bunu bizzat tatbik etmiş bir devlet adamıdır.

    Tunus’ta hayata geçirdiği reformlarla modernleşme adına önemli icraatlara imza atan ve 1879 yılında Abdülhamid’in saltanatı sırasında bir dönem sadrazamlık da yapmış olan Hayreddin Paşa, 1868 yılında Arapça neşrettiği Akvemü’lMesâlik fî Marifeti Ahvâlü’l-Memâlik (Ülkelerin Durumunu Bilmek İçin En Doğru Yol) adlı eserinde İslam ümmetinin gelişmesi için çareler arayıp o zamanın modern toplumlarının tahlilini yaparak ‘‘ilerleme’’ ve ‘‘gerileme’’ sebeplerini açıklamış, ayrıca İslam dünyası ile bu toplumların durumlarını karşılaştırmıştır.

    Eser bir mukaddime ile iki bölümden meydana gelmektedir ve mukaddime bölümü eserin en önemli kısmı sayılmaktadır. Zira mukaddime kısmı, Müslüman bir aydını olarak Tunuslu Hayreddin Paşa’nın modernleşme düşüncesini, kısa bir Doğu-Batı değerlendirmesini, hepsinden önemlisi İslam toplumlarının Batı medeniyetine yaklaşırken nasıl davranması gerektiği konusundaki fikirlerini içermektedir.

    Hayreddin Paşa eserini yazdığı 1860-1868 yılları arasında kısmen siyaset sahasından uzaklaşmış ve tartışmalar, okumalar, Avrupa’ya yaptığı seyahatlerde görüştüğü kişiler ve müşahadeleri sonucunda kemale eren siyasi düşüncelerini toparlayarak eserini meydana getirmiştir.

    Eserin esas gayesi Müslüman devletler için de gerekli olan ve Avrupa’da verimli sonuçlar veren reformları tespit etmek ve Müslümanların arasındaki ‘‘gafilleri’’ teyakkuza davet etmektir: “Bizim bu kitabı telif etmemize yol açan ve tek bir amacı hedefleyen iki esas vardır: Birincisi, İslam ümmetinin en iyi hâle gelebilmesi uğruna bütün yolları denemek ve İslam milletinin ilerlemesi için ilim ve irfan ufuklarını geliştirmek, tarım ve ticaretten gelebilecek servetin yollarını açmak, bütün sanayi alanlarını terviç etmek, işsizlik nedenlerini ortadan kaldırmak için ilim ve siyaset adamlarından gayretli ve himmetli olanları teşvik etmektir. Tüm bu zikrettiklerimizin esası, Avrupa ülkelerinde görülen ve hiçbir eksiği olmayan, verimli çalışmayı sağlayan, umuda ve güvene yol açan kabiliyetli yönetimlerdir. İkincisi ise, ‘Gayri Müslimlerin bütün davranış, yöntem ve hayat tarzları terk edilmeli ve bu hususlarda yazdıkları eserler reddedilmeli, bu eserlerin adları dahi anılmamalı ve hatta bu eserleri öven herkes ağır bir şekilde eleştirilmelidir.’ diye zihinlerinde saplanan yanlış fikirler konusunda, Müslümanlar arasındaki gafilleri uyarmaktır…’’

    Hayreddin Paşa özellikle önemli olan mukaddime kısmını, Paris’te Fransızca olarak, ‘‘Réformes nécessaires aux états musulmans’’ (İslam Ülkeleri İçin Gerekli Reformlar) adı ile yayınlatmış ve 1875’te Fransızcasının ikinci baskısı yapılmıştır. Paşa’nın eserinin mukaddimesini Fransızca’ya çevirtmesinin sebepleri şu şekilde özetlenebilir:

    Birinci sebep olarak; Tunuslu Hayreddin Paşa’nın İslam dünyası hakkındaki yanlış fikirleri düzeltmek için Avrupa kamuoyuna ve Avrupalı okuyuculara ulaşmak istemiştir. Çünkü Batılı yazarlar Müslümanların geri kalmışlığının nedenlerini İslam dini ile bağdaştırmışlardır. Onlarca, “İslam dininin getirdiği şeriatın, hayatın hemen her alanını hükmü altına alması bütün geriliklerin temelinde yatan olaydır. Hayatın her alanında şeriatın hükmü, tutucu bir güç olarak her değişmeye karşı önleyici bir etken olmuştur.”(1) Hayreddin Paşa, İslam dini ve şeriatının temellerine dayanarak ortaya çıkmış olan muhteşem İslam medeniyetini anlatarak bunun tersini ispat etmeyi hedeflemiştir: “Şeriatın, İslam milletinin her durumuna hâkim ve etkin olduğu, ümmetin bütün davranışlarının onun hükümlerine göre uyarlandığı zaman İslam milletinin, ilim ve refahta üstün olduğuna dikkat çektim ki bu Avrupalı tarihçilerce de tasdik edilen bir hakikattir. …İslam milleti, şeriat kurallarına uyduğu zaman büyük bir medeniyet ve şevkete ulaşmıştır. Bu büyük medeniyet; hükümdarlarının iyi yönetimi, adil davranışları ve Allah rızası için gayret göstermeleri sayesinde varlığını uzun zaman sürdürmüştür.”

    İkinci sebep olarak, Paşa’nın, İslam ülkelerinin modern dünyaya uyum sağlama kabiliyetinden yoksun olmadığını ispatlamaya çalışmış olması gösterilebilir. Paşa’ya göre İslam dünyasındaki modernleşme çabalarının, Avrupalıların çabalarıyla kıyaslanması ve bu yolla Avrupalıların zeki ve becerikli, Müslümanların ise yeteneksiz oldukları sonucuna varılması doğru bir istidlâl olamaz.

    Üçüncü sebep olarak, Paşa’nın Avrupa ülkelerinin, Müslüman ülkelere karşı uyguladığı ekonomi ve siyaset politikalarını eleştirmesi ve bu politikaların beklenen olumsuz sonuçlarını açıklaması gösterilebilir: “…Umran ve siyaset alanlarında Müslümanların zafiyet ve bozukluk yaşayacağı açıktır. Zafiyet, milletin hayatî ihtiyaçlarının çoğunda diğer milletlere muhtaç kalmakla meydana gelir ve bu, milletin ilmî sahada gerilemesinin en büyük işaretidir. Kalkınma alanındaki bozukluk ise, temel kazançların en önemlilerinden biri sayılan memleketin ham maddelerini sanayileştirememekten ve bundan yararlanamamaktan meydana gelmektedir. Buna delil olarak, koyun besleyen, ipek böceği yetiştiren ve pamuk ekenlerimiz bir yıl boyunca (büyük) çaba sarf etmesine rağmen elde ettikleri mahsulleri Avrupalıya ucuz bir fiyata satmakta ve kısa bir süre sonra Avrupalının işlenmiş ürününü iki katı fiyatına almaktadırlar.”

    Dördüncü sebep olarak, Hayreddin Paşa’nın reform uygulamaları ile İslam dininin ve şeriatının temelleri arasında hiçbir çelişki olmadığını savunması gösterilebilir. ‘‘Paşa’ya göre Batı Medeniyeti’ne mensup toplumların önemli bir çoğunluğu tarafından benimsenen Hristiyanlığın, insanlığın gelişme ve ilerlemesi için gerekli prensiplere yer vermediğinden hareketle İslam dininin de insanlığın gelişmesi için gerekli olan atılımlara açık olmadığı yargısını çıkarmak doğru değildir. Hayreddin Paşa Oryantalizm cereyânıyla Avrupa’da yayılmaya çalışan İslam’ın ilme ve gelişmeye mâni bir din olduğu, şeriatın modern hayatın gereklerine cevap vermeyeceği anlayışını izâle etmek istiyordu.”(2)

    Son sebep olarak ise, Paşa’nın Osmanlı devletinin iç işlerine karışmamak ve devlet içinde yaşayan tebaalarını devlete karşı kışkırtmamak için Avrupa ülkelerine çağrıda bulunmak istemesi gösterilebilir.

    Yukarıda belirttiğimiz gibi Akvemü’l – Mesâlik, Avrupa’yı yüksek bir medeniyet seviyesine ulaştıran sebepleri açıklamaya çalışan ilk eserlerden biridir. Bu itibarla Tunuslu Hayreddin Paşa, Oksidentalizm’in ilk adımlarını atan düşünürlerden biri sayılmaktadır. Bununla beraber Paşa, bu eserinde Avrupa ülkelerinin, Osmanlı devleti başta olmak üzere İslam ülkelerine karşı uyguladığı sömürge politikalarını eleştirir. İstilâcı Avrupa’dan değil, ilerlemiş, büyük bir medeniyete ulaşmış Avrupa’dan sadece Müslüman ülkelere uygun olan tedbirlerin iktibas edilmesi gerekliliğini savunur.

    Hayreddin Paşa’nın Avrupa’yı yakından tanıdığından şüphe edilemez. Paşa Avrupa’dan siyasî müesseseler ve faydalı ilimler alma taraftarı olmuştur. Avrupa’nın geçmiş İslam uygarlığına çok şey borçlu olduğu kanaatindedir. Avrupa ile İslam ümmetini karşılaştırarak hâlledilmesi gereken meseleleri ortaya koymuş, İslam dünyasının modern Avrupa’dan ne gibi iktibaslar alabileceğine dair fikirler üretmiştir. Paşa, Akvem’ül-Mesalik’in mukaddime bölümünde Avrupa’dan benimsenecek olan kurumların İslam’ın temellerine ve şeriatına ters düşmediğini belirtmiştir. Paşa’ya göre Avrupa’dan alınması gereken tedbirlerde hiçbir sakınca yoktur. Zira bu dünya artık birleşik bir ülke gibi olmuştur. Hayreddin Paşa iyice küçülen dünya sistemi hakkında şunları söyler: ‘‘Bulunduğumuz zamanda, insanları ve fikirleri bir araya toplayıp, onları birbirine yakınlaştırmak için geliştirilen imkânların varlığını göz önünde bulundurursak, bu dünyayı, birbirlerine mutlak ihtiyacı olan, çeşitli milletlerin oluşturduğu tek bir toprak olarak tasavvur etmek konusunda tereddüt edemeyiz.’’ Bu itibarla diyebiliriz ki, Tunuslu Hayreddin Paşa küreselleşmeden bahseden düşünürlerin de başında gelmektedir.

    Akvem’ül-Mesalik’te Avrupa devletlerinin siyasi, iktisadi, askeri ve sair özelliklerinin üstünlüğünün anlatımı büyük yer tutar. Tunuslu Hayreddin Paşa Avrupa ile İslam dünyasını karşılaştırarak Müslümanların eski üstünlüklerini tekrar kazanabilmelerinin çarelerini açıklar: “…Avrupa ülkelerini, böyle bir güce ve dünyevi iktidara ulaştıran vesileleri belirtmekteki amaç, bunlar arasında bizim, kendi hallerimize uyacak ve şeriatımıza uygun düşecek olanları seçmektir. Başka bir deyişle elimizden alınanı geri alabilirsek eğer, onu kullanmakla içimizde var olan tefritten kurtulup eski halimize dönebiliriz.”

    Avrupa’nın iklimi, dini veya toprağı sayesinde değil, yaptığı yeni düzenlemeler sayesinde üstün bir medeniyete ulaştığını belirtir. “ Avrupalıların şu an içinde bulundukları duruma, topraklarının verimliliği, iklim şartlarının uygunluğu veya Hristiyanlığın verimli sonuçları vasıtasıyla ulaştıkları düşünülmesin! Zira Hristiyanlık, adalet ve eşitliği emrettiği halde dünyada züht ve umursamazlık eksenleri üzerine kurulduğu için siyaset işlerine karışmaz.” Avrupa’nın güç ve refahının esasını adalet ve hürriyete dayalı siyasi kurumların oluşturduğu ve bu kurumların en önemlilerinin de parlemanto, parlemantoya karşı sorumlu olan hükümet ve hür basın olduğunu kaydeder. Bunlar olmadan maddi refahın mümkün olmayacağını söyler. Parlamento ile basın kuruluşlarını İslam’ın istişare ilkesi ile uzlaştıran Hayreddin Paşa parlamentonun İslam’da “ehlü-l hal ve’l akd” denilen istişare meclisinin yerini tuttuğunu savunur. Bu şekilde Tunuslu Hayreddin Paşa,“klasik İslami siyaset düşüncesi içinde kalarak Avrupa’dan politik, idari, sosyal ve ekonomik kurumlarının alınmasının mümkün olduğunu belirtir”. (3)

    Hayreddin Paşa İslam ülkelerinde Avrupalıların ekonomik ve idari alanlarda yaptıkları yeniliklere denk gelen yenilikler yapılmamasının çok zararlı olacağını vurgulamaktadır: ‘‘Bazı Avrupalı diplomatlardan şunu duydum ki: Avrupa uygarlığının seli bütün dünyayı basmaktadır. Durmadan akan bu selin gücü karşısında hiçbir şey duramaz. Bundan dolayı Avrupa’ya komşu olan ülkeler Avrupa ülkelerinin yaptığı tanzimat uygulamalarına paralel bir tanzimatın uygulamalarında bulunmazlar ise bu selde boğulmaktan kurtulamazlar.’’

    Hiç şüphe yoktur ki, bu yenilikler Avrupalılara büyük bir gelişmenin kapılarını açmıştır. Bu durum Hayreddin Paşa’ya göre tıpkı İslam ülkelerinde şeriatın tam anlamıyla uygulandığı döneme ve bu dönem üzerine gerçekleştirilen büyük uygarlığa benzemektedir. Paşa’nın asıl amacı Avrupa’nın ulaştığı dünyevi zenginliğin nedenlerini kavramak ve bunu İslam dünyasına aktarmaktır.

    Hayreddin Paşa, hiçbir zaman Batı’ya tam bir teslimiyet ile bağlanmamıştır. Paşa, özde ve ‘‘ruhta tamamen şarklı kalmak, garbın yalnız tekniğinden faydalanmak’’(4) istemiştir. Ancak o döneminin diğer Müslüman reformcuları gibidir ve amaçlarına ulaşmak için hem kendi ülkelerinde hem de Avrupa’ya karşı mücadele etmek durumundadır.

    Akvem’ül-Mesalik Arap dünyasında olumlu karşılanmıştır. Bunun delili, kitap üzerine Paşa’nın dönemindeki yaklaşık 24 büyük âlim tarafından yapılan takrizlerdir. Takrizler Paşa’nın eserinden övgü ile bahsetmektedir. Ayrıca Paşa’nın sağ kolu sayılan Hüseyin Paşa, 1868 sonlarında Kahire’de bulunduğu esnada Tahtavi’ye eserin bir nüshası sunmuştur. “Tahtavi’nin kitap hakkındaki fikirleri genellikle olumluydu”.(5) Çünkü “Akvemül Mesalik 1834’te çıkan Tahtavi’nin Paris Özeti adlı eserinden sonra İslam-Arap dünyasında Avrupa ve uygarlığına bakış açısında bir tekâmülü gösteriyordu. Tahtavi daha sonra yazdığı bazı eserlerde Akvemül Mesalik’i zikreder ve atıflarda bulunur. Hayreddin Paşa’nın modern bilimlerin Müslümanlar tarafından kabul edilmesi lehindeki açık düşüncesini takdirle karşılar”.(6) Aynı zamanda Abdurrahman El Kevâkibî, Tunuslu Hayreddin Paşa’nın eserinden övgüyle bahsedip Paşa’yı XIX. yüzyılda siyasî düşünce alanında eser bırakmış olan ender düşünürlerden biri sayar. Paşa’nın fikirleri; Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Muhammed İkbal gibi büyük düşünürler tarafından da ilgi görmüştür.

    Hayreddin Paşa’nın Akvem’ül-Mesalik’i Osmanlı devletinde de olumlu karşılanmıştır. Sultan II. Abdülhamid Tunuslu Hayreddin Paşa’nın refromları anlatan kitabını beğenmiş, Paşa’yı kitabında serdettiği ıslahat programını uygulamak ve geniş reformcu tecrübelerinden istifade etmek için sadrazamlık makamına getirmiştir.

    Namık Kemal’in Akvemül Mesalik hakkındaki görüşü ise mektuplarından anlaşıldığı kadarıyla olumlu değildir. Hatta kitabı Kânipaşazâde Rıfat Bey’in hukuk kitabından aşağı görme eğilimi vardır. “Namık kemal, damadı Menemenli Rıfat Bey’e yazdığı, 7 Ağustos 1878 tarihli mektubunda, “ …Akvemüll-Mesâlık Kânipaşazâde’nin hukuk kitabından çok aşağı bir eser-i nev-hevesânedir…” ifadesini kullanmakta, 1 Kasım 1878 tarihli diğer bir mektubunda ise, “…Hayreddin Paşa ile muarefem yok. Hakkında olan fikrim o mashara Akvemüll-Mesâlık’tendir, İnşaallah sonradan okumuş öğrenmiş de, benim sözüm yanlış çıkar…” demektir.”(7)

    “Ali Suavi ise Akvemül Mesalik’i beğeniyor ve istifade ediyordu. Yazdığı kitaplarda ondan iktibaslar yapıyordu. Bundan anlaşılır ki, başta Genç Osmanlıların ileri gelenleri olmak üzere Akvemül Mesalik Osmanlı fikir ve devlet adamlarının dikkatini çeken bir eser olmuştur. Genç Osmanlıların önemli şahsiyetleri Avrupa’ya kaçtıkları esnada Akvemül Mesalik’in Arapçası ve Fransızca mukaddimesi bir ıslahat programı olarak İslam dünyasına ve Avrupa efkârına sunulmuş bulunuyordu. İhtiyatlı ve temkinli bir reform programı niteliğindeydi”.(8)

    Akvem’ül-Mesalik mukaddimesinin Fransızca çevirisinin Avrupa’da büyük bir yankısı olmuştur. Kitaba bazı gazetelerden eleştiriler getirilirken, bazıları da kitaptan övgü ile bahsetmiştir. Tunuslu Hayreddin Paşa Avrupa ülkelerinin sömürge politikalarını eleştirdiği için ve Hristiyanlığın rolü hakkındaki görüşleri yüzünden bazı Avrupalı devlet adamları Tunuslu Hayreddin Paşa’nın Avrupa’nın tarihine ve politikalarına yeterince vakıf olmadığını iddia etmişlerdir. Alman müsteşrik Heinrich Von Maltzan, Akvem’ül-Mesalik’i büyük bir hayranlıkla övmüş ve bu kitabın XIX. yy’da Doğu’da telif edilen en önemli eser olduğunu söylemiştir. Akvem’ül-Mesalik’in mukaddimesinin İngilizce çevrisini yapan Amerikalı müsteşrik Leon Carl Brown ise, Akvem’ül-Mesalik’i hem siyaset tarihçileri hem de siyasi felsefe ile uğraşanlar için eşsiz bir eser olarak görmüştür.

    Sonuç itibariyle Akvemü’l – Mesâlik, İslam ümmetini yeni çağa hazırlayan bir eserdir. Hayreddin Paşa, döneminin reformcu aydınlarından farklı olarak modernleşmeyi ve reformları, daha çok İslam dünyasında yenileme ve diriliş manasında algılaşmıştır. Paşa’nın ıslahat programı, Avrupa’nın istilâcı siyasi ve iktisadi ilerlemelerine karşı mukavemeti, İslam dininin esaslarına bağlı kalarak mevcut müesseselerin modernleşmesini ve kalkınmasını ifade ediyordu.

    (1) Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Haz. Ahmet Kuyaş, 6.baskı, Yapı Kredi, İstanbul, 2004, s.412.

    (2) Bekir Karlığa, İslahçı bir düşünür olarak Tunuslu Hayreddin Paşa ve Tanzimat, 1. baskı, Koba, İstanbul, 1995, s.16.

    (3) Atiila Çetin, “Hayreddin Paşa, Tunuslu”, Türkiye Diyanet vakfı İslâm Ansiklopedisi, C.XVII, İstanbul,1998, s. 59.

    (4) Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken, İstanbul, 1994, s. 28.

    (5) Van Krieken, Khayr al-Din et la Tunisie (1850-1881) , Liedin: E.J.Brıll:1976, s. 135.

    (6) Atilla Çetin, a.g.e, s.128.

    (7) Fevziye Abdullah Tansel, Namık Kemal’ın husûsî mektupları II, İstanbul ve Midilli mektupları,TTK, 2. baskı, Ankara,1969, s.199,305.

    (8) Atilla Çetin, a.g.e., s.131.