Sayı 41


01 Ekim 2014

İbnü’l-Arabi’yle Sahici Bir İlişki Kurmak Mümkün müdür? Çağdaş dünyanın en sihirli iki kelimesi “değişim” ve “ilerleme”. Modern insan her şeyin süratle ve sürekli değiştiğinden o kadar emindir ki, Eşari kelamcıların ve hatta sufilerin “Birbirine eşit iki an ve iki olgu yoktur.” şeklindeki inançları deneysel olarak doğrulanacak bir düzeye erişmiş gibi. Hayat değişiyor, üretim-tüketim araçları değişiyor,…

01 Ekim 2014

Ben, temel ilgi alanı İslam dünyasında felsefe olan bir düşünce tarihçisiyim. Bu nedenle, bana zaman zaman bu mevzunun günümüz Müslümanları ve gayrimüslimleriyle ilişkisi sorulur. Genelde dolambaçlı yolu seçer ve bu soruya cevap vermekten kaçınırım. Üzerinde çalıştığım felsefenin büyük bölümünün, klasik dönemde ya da oluşum döneminde (Hicri 3-6., Miladi 9-12. yüzyıllar arasında) yazıldığını ve çağdaş İslam’a…

01 Ekim 2014

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de, nerede yaşarlarsa yaşasınlar –İslam diyarında veya dışında– Müslümanların büyük çoğunluğu öncelikle namaz ve diğer dinî ibadetlerin günlük uygulamasıyla meşguldürler. Hâlbuki bu medyanın dikkatinden kaçmaktadır. Bundan dolayıdır ki son peygamberin getirdiği din hakkında en yaygın imaj, geleneğin en dingin ve ahenkli merkezinden değil, en uç ve ürkütücü noktalarından gelmektedir. İntihar komandoları…

01 Ekim 2014

Kültür, bazı verileri muhafaza ederken işimize yaramayan malumatın da unutulmasına izin vermektir. Borges’in “Funes ve Sonsuz Bellek” adlı öyküsünde anlattığı kahraman, her şeyi en ince detayına kadar hatırlayan ve unutamayan bir kişiliktir. Funes, bütün bu hatırlama yeteneğine karşın detaylarda o kadar boğulmaktadır ki analiz etme yeteneğini yitirmiştir. Borges şöyle söyler: “Buna karşın düşünme yeteneğine sahip…

01 Ekim 2014

“Eski Güzel Günler” Özlemine Sosyopsikolojik Yaklaşımlar Geçmişe teveccüh konusunda psikoloji uzmanlarının aklına öncelikle geride bıraktıkları şeyleri düşünmekten kendisini alamayan insanlar gelir. Bunlar sevdikleri bir kişiye, bir eşyaya, alışageldikleri ve değer verdikleri bir yaşam tarzına artık sahip olamamalarını kabullenmekte güçlük çekerler ve normal bir yas dönemini aşan bir süreç boyunca tamamen donmuş, hareketsiz ve ümitsiz bir…

01 Ekim 2014

Gündelik hayatta beynimizin işleyişini gözlemlediğimizde, dündelik ile ne kadar içiçe olduğumuzu görürüz. Düşünürken, konuşurken, okurken, izlerken sadece şimdide değilizdir: Geçmiş, şimdi ve gelecek birliktedir, pek içli dışlıdır; “şimdi” yalnız değil, “dün”le evli, ama onu “yarın”la aldatıyor… Günün değişen prizmasıyla filtrelenen geçmiş parçacıkları sürekli yeni konfigürasyonlara giriyor. Hatırladığımız geçmiş bugünümüzle yarınımız arasındaki boşluğu dolduruyor. Hatırladığımız geçmiş…

01 Ekim 2014

Eğer mağlupsanız, ya galibe tapar, ona benzemeye çalışırsınız yahut kendi içinize kapanırsınız. Kendi içine kapanmak, “bozgunda fetih rüyası” görmek şeklinde de tezahür edebilir; hele zengin bir tarihin ve kültürün içinden geliyorsanız, mağlubiyeti asla hazmedemez, kendinizi daha rahat hissedeceğiniz muhteşem zafer devirlerine kaçarsınız. Aslında kaçılan geçmiş, bütün olumsuzluklarından arındırılmış, kusursuz, sadece iyilik ve güzelliklerden oluşan steril,…

01 Ekim 2014

Çağdaş Müslüman Toplumların Çelişkisi Hadis literatüründe bir deyiş vardır: Hayru’l-kurûni karnî (En hayırlı çağ benim çağımdır ya da asrımdır). İslam tarihinde Efendimiz’in bu sözü, altın çağ ya da asrı saadet olarak isimlendirilir. Bu hadisi okuyanlar tarafından geçmişte böyle bir çağın, muhteşem bir saadet asrının olduğu, güvenlik, adalet ve refah içinde, sosyal ve siyasi hiçbir çekişmenin…

01 Ekim 2014

İnsanların, sık sık, dünyadaki hayatlarımız ve dinimiz arasında bir denge kurmamız gerektiğinden bahsettiğini duyarız. Bu, geleneksel İslami ıstılahta pek de alışıldık bir formül değildir, zira geçmişte Müslümanların öncelikleri belliydi. Onlar, İslam’ın zorunlu kıldığı hayat tarzını yaşamanın gereklerini anlıyor, dünya hayatının gereklerinin ne olduğunu biliyorlardı. Böyle olunca da, bir denge “kurmak” zorunda kalmıyorlardı, çünkü bu denge,…

01 Ekim 2014

Yaşam biçim, içerik ve fenomeni itibariyle nereye doğru evriliyor? Bir gelişim mi gösteriyor yoksa bir “gerileşim” mi? Rekabet içinde yaşam kavgası verirken ve insan o kavgada kazandığını zannederken, acaba daha çok kayıp mı ediyor?.. Hemen unutulan bir şey var: İnsan olduğumuz… Yaşama anlam katan gelenek ve görenekler, bizi biz yapan değerler yavaş yavaş yerini daha…