ÇİN ANSİKLOPEDİSİ

  • Sabah Ülkesi - Cover
  • Makinelerin insanların yerini alacakları korkusu Sanayi Devrimi kadar eski bir olgudur, zira o dönemde Britanyalı dokuma tezgâhı kullanıcıları da otomatik dokuma makineleriyle mücadele etmek durumunda kalmışlardı. Günümüzde yalnızca görevlerini otomatik olarak yerine getirmekle kalmayıp ayrıca yeni görevlerini nasıl yerine getireceklerini de öğrenebilen -hem de insandan daha hızlı öğrenebilen- makinelerle uğraşmak durumundayız. Makineler saniyeler içinde petabaytlarca veriyi işleyebiliyor, kalıplara ayırarak insanların asla önceden göremeyeceği sonuçları tahmin edebiliyorlar. Ancak insanların aksine makineler, önceden bir veri olmadığında çıkarımlar yapmak adına sonuca ulaşmada yetersizler. Geçenlerde California’da bir “Tesla Model S” elektrikli arabası otobanda, önündeki itfaiye aracına çarpmamak için şerit değiştirdiğinde kenarda duran itfaiye aracına yüksek hızla çarptı. Otobanda hareketsiz duran bir aracın aniden görünmesi makinenin kafasını karıştırmıştı, çünkü makine ağaçları, evleri, üst geçitleri her algıladığında durmasın diye hareketsiz nesneleri göz ardı edecek şekilde programlanmıştı. Otobanda duran bir itfaiye aracıyla herhangi bir deneyimi olmasa da insanın bunu görünce durmaya karar verip çarpışmadan kaçınması öyle muazzam bir olay değildir, ancak bu türden benzeri olmayan deneyimler yapay zekâyı, hatta çok ileri düzeyli yapay zekâları bile kolayca dumura uğratabilirler. Makinelerin işlerinin yalnızca çok temel çıkarımlar yapmak olduğunu ispatlamak için araştırmacılar geçenlerde yapay zekâ sistemlerine iki kayakçıyı köpek olarak ve bir kaplumbağayı da tüfek olarak algılamalarını sağlayacak bir oyun oynamışlardı; yapılacak iş basitçe resimlerin pikseliyle oynamaktı. Ayrıca Google araştırmacıları geçenlerde makinelerin öğrenme sistemlerini aldatıp bir muzu tost makinesi sanmalarını sağlayacak parlak, metal bir yapışkan etiket geliştirmiştir. Yapay zekâ sistemleri güvenliği sağlama ve savaş gibi alanlara kadar yayıldığına göre bu tür küçük oyunlar yaşamsal bir önem kazanacaktır, şimdilik yapay zekâ insan zekâsındaki umulmadık ilerlemeleri yalnızca anımsatan şeyler olarak, yani deneyimsiz bir içgörü gücü olarak iş görmektedir.

    İçgörü, paradoksal olarak bir tür yanılgı, gözden kaçırmadır aslında; nesneleri gerçekte oldukları şekilde değil de onları henüz varoluş öncesi sınıflandırıcı bir taslakla ilişki oldukları hâlleriyle görme yoludur. Bu mesele Jorge Luis Borges’in attan düşerek felç olan ve kaza sonrası kendisine birdenbire her anı tüm ayrıntılarıyla hatırlamasına neden olacak, âdeta bela gibi bir hafıza bahşedilen Uruguaylıyı, Funes Ireno’yu işleyen kısa öyküsünün konusudur. Kahramanın hafızası öyle bir hâl almıştı ki adam artık yandan 43 kere görülen köpeğin karşıdan 53 kere görülmüş köpekle aynı şekilde değerlendirilebileceğini kabul edemiyordu. Funes Ireno, aslında her daim, değişen nitelikler çeşitliliğiyle şeyler dizisinin yerine kullanılan tüm kelimelere eşlik eden genellemeleri kabul edememeden muzdaripti. Mesela köpek aynı anda konumunu sıkça değiştirebilirdi, ama insan bilişi bu hayvanı hareket ederken bile sınıflandırabilmek uğruna bu değişikliklerin kaydını tutmaya gerek duymuyordu. Köpeğin her adımı zaman ve uzama yeni bir akındır, ancak hayvana dair sınıflandırma değişmeden kalır. Funes köpeğin hareketini an be an, her anın kendi özelliğiyle kaydetme yeteneğine erişmişti, ama köpeğin genel köpek sınıfıyla ilişkisinin farkında olma yeteneğini yitirmişti. Bu sınırsız hafızanın bedeli insan bilişinde doğuştan bulunan en temel çıkarımları yapma yetersizliğiydi; Funes veri toplayabiliyor ama artık düşünemiyordu.

    Sınıflandırıcı taslağa dayanan, çıkarımlar yapma şeklindeki insani yetenek, özel epistemolojilerin klasik çağdan modern çağdaki değişimlerine doğru işleyen tarihine -ya da kendi deyimiyle arkeolojisine- dair ilgisini Borges’ten ilham aldığını düşünen Michael Foucault’yu da meşgul etmişti. Foucault epistemoloji ilgisinin ilhamı olarak Borges’in “Çin Ansiklopedisi” eserine gönderme yapar ki bu eser 17. yüzyıl İngiliz filozofu John Wilkins’in “evrensel bir sınıflandırma sistemi” girişiminin parodisidir. Borges burada uydurma bir Celestial Emporium of Benevolent Knowledge’den (Müşfik Bilginin Göksel Dükkânı) saçma bir tasnif sunar ki bu pasajda; “hayvanların şu türlere bölündüğü yazılıdır; a) İmparatora ait olanlar, b) mumyalanmışlar, c) eğitilmişler, d) sütten kesilmemiş domuzlar, e) denizkızları, f) efsanevi olanlar, g) sahipsiz köpekler, h) bu sınıflandırmaya tabi olanlar, i) çılgınca titreyenler, j) sayısız olanlar, k) hoş bir deve tüyü fırçasıyla çizilmiş olanlar, l) falan filan, m) bir çiçek saksısı kıranlar, n) belirli bir mesafeden uçabileceğe benzeyenler.” Sütten kesilmemiş domuzlar, denizkızları ve hoş bir deve tüyü fırçasıyla çizilmiş olanlar gibi sınıfları içeren bu acayip tasnif sözü edilen ansiklopedide içkin olan mizahı açıklamak içindir. Foucault’ya göre buradaki ilginçlik bizzat sınıflandırmada değil bu sınıfların dayanabileceği bir temelin imkânsız olmasındadır. Sınıfları birbirlerine bağlayan tek şey alfabedir burada, ancak aynı zamanda o, söz konusu kategoriler arasında herhangi bir bağlantının olmadığını da gösterir. Alfabeye göre sıralama aslında tam da bu tasnifteki temel düzensizliği açığa çıkarır. Oysa işleve göre tasnif yalnızca böylesi bir ortak zemine bağlı olabilir. Foucault’nun kavrayışına göre herhangi bir bilgi sistemi -ister bir tasnif içinde olsun isterse başka türlü olsun- var olmak için ortak bir zemine, belirli bir düzenleme yoluna dayanmak zorundadır. Foucault bu ortak zemini “episteme” olarak adlandırır. Tanımlama sırasında episteme veya ortak zemin neredeyse onaylanmamış veya anılmamış olarak işler; ama birbirlerinden seçik nesne ve olayları bir kılarak, düzensiz dünyanın henüz ham hâldeki olgularının altına ortak bir karşılaştırılabilirlik alanı yerleştirerek insan bilgisini olanaklı kılan da odur. Düzensizliğin ortak zeminle def edilmesi nesneleri, olayları ve olguları düzenlemeyi olanaklı kılar ve bu sayede aralarındaki benzerlik ve farklılıklar araştırılabilir. Ama bu işlem genellikle onların kendilerine özgü niteliklerinin göz ardı edilmesine mal olur. Şu belirli hayvanın genel köpek kategorisine dâhil olduğunu görebiliriz, ancak bu durumda 43 ve 53 kere görülen köpek arasındaki farkları yitirmişizdir.

    Kendimizi gündelik yaşamlarımızdan ayırdığımızda, mesela tatile çıktığımızda ve kendimizi, mesela gece yarısı yemeği, yayıla yayıla yapılan kahvaltı, uzunca güneşlenme gibi farklı gündelik alışkanlıkları gözlemlerken bulduğumuzda cepteymiş gibi görülen bu düzen kendini açığa çıkartır. Düzen, rutinleri askıya alındığında da kendini gösterir; örneğin tiyatro salonunda, bir festivalde veya dinsel tatillerde davranış kuralları değişir. Tatil yerleri, tiyatrolar ve festivaller birer heteropi örneğidir. Bu terim, bir dokunun olması gereken yerden başka bir yerde oluşması anlamına gelen tıbbi bir terimdir ki Foucault onu düzenin başat yollarını yerinden eden özel mekânlar veya konumları tanımlamada kullanmıştır. Foucault’ya göre “Çin Ansiklopedisi” de bu türden bir heteropidir. Kelimesi kelimesine bir yerin olmayışı anlamına gelen ve her daim hayalî olan “ütopya”nın aksine heteropiler gerçekle ilişki içinde var olurlar, ancak gerçeği bir şekilde bozar veya onun yerini değiştirirler. Tasnif düzenin hakiki aracıdır, ancak “Çin Ansiklopedisi” bizzat tasnifi tasnif eder, öyle ki burada tasnif sınıflandırıcı kategorilerden biri olarak “mevcut tasnifte yer alanları” da kapsayacak bir noktaya varır. Bu, nesnelerini mutlaka sabit kategorilere göre tanımlamak ve belirlemek zorunda olan ansiklopedilerin devam ettirdiği düzen sistemini çözen bir ansiklopedidir. Dolayısıyla “Çin Ansiklopedisi” ortak zemine, onun mebzul miktardaki anlamsızlığı, saçmalığı çözüp çözemediğini göstermek suretiyle bir göz atmayı teklif eder.

    Foucault olumsuz bir şöhrete kavuşmuş önermesinde gücün dışında başka bir yerin var olmadığını, uyumsuzluğu önceden gören ve norm dışı davranışı önceden düzelten disipliner bakıştan kaçış olmadığını öne sürer. Birçok araştırmacı ve yorumcu bir kaçış güzergâhı, her şeyi gören gözden -bir anlığına da olsa- kaçılacak bir yer olarak heteropilere sıkıca sarılırlar. Foucault’nun dünyasının oldukça kasvetli olduğu doğrudur, ancak Platon’un pharmokan’a, yani aynı anda bir zehir de olabilen eczaya yaptığı gönderme burada anılmaya değer. Bu kavram heteropilerle birbirini tamamlar; tatil kürleri iş hayatının yorgunluğuna iyi gelir, ancak bu yenilenen, tazelenen enerji tekrar iş hayatında kullanılacaktır. Tiyatro ve festivaller düzenin ritüelistik biçimde askıya alınmalarıdır, ancak bir ritüelde esas olan belirli bir başlangıç ve bitiş tarihidir; ritüel sona erdikten sonra düzen eski hâlini alacaktır. Borges’in kahramanı Funes birçoklarının göremediği ayrıntılar ihtişamını görür, ancak o da bu ayrıntıların tutsağıdır. Dolayısıyla Foucault’ya göre “Çin Ansiklopedisi” ile başlayan hetoropiler değerlidir; sırf bize güçten kaçma imkânı tanıdıkları için değil ayrıca gücün düzen sistemini görünür kıldıkları için de. Yine ona göre güç her zaman bilgiyle bağlantılıdır -öyle ki o, sıklıkla güç ve bilgiyi bir çift olarak (güç-bilgi) kullanır- ve bilgi de her daim, “Çin Ansiklopedisi”nde bulunmayan türden bir ortak zemine gerek duyar.

    Foucault epistemelerin zamanın değişmesiyle ve farklı kültürlerde nasıl farklılaştığıyla ilgileniyordu. Değinilerine “Çin Ansiklopedisi”yle başlayan Kelimeler ve Şeyler’de (Les Mots et les Choses) Foucault Klasik (yani 17-18. yüzyıllar arasındaki) epistemeden modern (yani 19. yüzyılın başıyla ortaya çıkan) epistemeye dönüşü belgelediğini öne sürer. Klasik episteme öğelerin özlerini belirleme ve onları benzerlik ve farklılıklarına göre, temsilin ortak düzleminde düzenleme peşindeyken, modern episteme öğelerin zaman içindeki doğal gelişimine bakar. Burada en geniş ortamlarında Klasik ve modern epistemelerden söz edilir, ancak Foucault’nun tarihsel hassasiyeti yeterince ciddiye almadığı açıktır; o, tarihsel ayrıntıya kılı kırk yaran bir ilgi gösterdiğinde bir Funes değildir. Buna rağmen Foucault’nun sabırlı kavrayışları bilgiyi olanaklı kılan ve genellikle anılmamış biçim ve yapıları tanımlamadaki eşsiz yeteneğinden doğmuştur. İşte bu durum onun kendi eserini düşünce tarihi olarak değil de bilgi arkeolojisi olarak tanımlamasının nedenidir. Arkeolojik yöntem bilginin olanaklı olması için gerekli koşulları ve bilgiyi olanaklı kıldığı gibi ayrıca onu kendi çevresiyle sınırlayan düzenin kurallarını gösterir. Tasnifler böylesi bir kuraldan; kıyaslama yapmak için ve hatta şeylere ad vermek için, henüz ham hâldeki türlere türsel simgeler izafe etmek için gerekli ortak zemini talep eden böylesi bir kuraldan doğarlar. Tasnif yaklaşımı Klasik epistemenin anahtarıdır, ancak modern episteme tek kalemde tasnif yapıp bırakmaz. Foucault’nun “Çin Ansiklopedisi”nin bilginin inşası için gerekli düzen kurallarını gösterdiği şeklindeki kanıtlaması gerçekte onun tüm arkeolojik yaklaşımının neticesini barındırır, bu yaklaşım ise cepteymiş gibi düşünülen epistemik ortak zeminin perdesini kaldırmak için bunu gayet etkili olarak gösteren “Çin Ansiklopesi”ne bakar.

    Makinelerin öğrenmesi meselesi Foucault’ya oldukça ilginç bir öneri sunabilirdi. Muzu tost makinesi, kaplumbağayı tüfek, iki kayakçıyı bir köpek zanneden ve sırf ilk defa gördü diye panikleyerek, duran itfaiye aracına çarpan makine yalnızca bir sistem hatasına değil ayrıca bir episteme sorununa da işaret eder. Yanıt bekleyen bir sorudur; düzenin hangi kuralları makinenin elde edeceği bilgiyi olanaklı kılan koşulları yönetir? Tasnif yapan insanın benzerlik ve farklılıklara ışık tutmak adına kendine özgülüğü görmezden gelmesi mümkündür. Makinenin tasnifleri ise Funes’in tutumuna daha benzer şekilde işler; burada hiçbir şey izafe edilmez, hiçbir veri görmezden gelinmez. Tıpkı Funes gibi makineler de genellemelere kucak açmazlar. Programlayan kod açık ve kusursuz olmak zorundadır yoksa program işleyemez. Ancak Funes’in aksine makineler olguları (veya teknik tabirle verileri) çeşitli işlemleri olanaklı kılan ortak zeminde, onları programlayan yapıda toplarlar. Bu ortak zemin “Çin Ansiklopesi”nin parodisini yaptığı ve Foucault’nun Klasik epistemede ortaya çıkardığı şeydir. Bu anlamda makinelerin öğrenmeleri meselesi paradoksal olarak bizi geçmiş epistemik düzene geri götürür, ancak bu işleyiş eşi görülmemiş bir skalada toplanmış veriyi ayrıntılandırmada muazzam bir dikkat gösterir. Bu yeni makinede epistemenin muazzam bir gücü olduğunu kimse inkâr edemez, bir yandan da bu yeni epistemik çağda Foucault’nun “Çin Ansiklopedisi” hakkındaki yorumu yepyeni bir anlam ve önem kazanmıştır. İnsan bilgisini, bilginin olanaklılık koşulları -yani onun, kendine özgüllüğünü yadsıyan varsayımlara, kıyaslamalara ve genellemelere güvenmesi- sınırlar. Ancak bu gözden kaçırmalar aynı zamanda en zeki makinelerin bile ulaşamayacağı içgörülere; bizi beklenmedik engellere, panikleyip de, çarpmaktan pekâlâ koruyacak içgörülere de yol verir.

    * Sussex Üniversitesi, Medya, Film ve Müzik Okulu